Proletarya Partisi, kurucu ve kuramcı önderi İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 52. yılında açıklama yayımladı.
tkpml6.net internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada dünyada ve Türkiye’de siyasî durum, PKK’nin fesih ve silah bırakma kararı, Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın fikirlerinin güncelliği üzerine değerlendirmeler yer alıyor.
“Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Çizgisinde Birleşelim, Kurtuluşa Yürüyelim!” başlıklı, TKP/ML MK-SB imzalı açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Türk, Kürt ve Çeşitli Milliyetlerden İşçi Sınıfı ve Emekçi Halkımız,
“Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 52. yılında onun çizdiği güzergâhta ısrarlı, kararlı ve azimli olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.
“İbrahim yoldaş, halkın kurtuluşuna kendini adamış, kurtuluş yolunu çizmiş bir komünist olarak düşmanın ağır işkencelerine direnerek ölümsüzleşti. O, sadece sisteme karşıtlığıyla, sadece işkencede direnmekle sınırlanmayacak kadar çok büyük bir tarihsel adımın önderidir. ‘İyimserlik, yaşam sevinci, mülksüzlük ve acı’ içinde olan Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçi halkın ekonomik, toplumsal, sınıfsal çelişkilerini inceleyerek kurtuluş yolunun teorisini oluşturmayı başarmıştır.
“İbrahim yoldaş enternasyonal proletaryanın evrensel öğretisi Marksizm-Leninizm-Maoizm’i ülke gerçekliğine uyarlamanın teorik-pratik önderliğidir. İbrahim yoldaşın kısacık yaşamı dünyada ve ülkede devrimci fırtınanın çok güçlü estiği bir döneme denk gelmiştir. “Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zarurî neticesini” anlama, kavrama ve yoğunlaşma mücadelesi İbrahim yoldaşın biçimlenişini getirmiştir. İbrahim yoldaş sürecin devrimci ihtiyaçlarını açığa çıkarmanın ve bu ihtiyaçlara yanıt olmanın kristalize olmuş iradesidir.
“Mustafa Suphi sonrası devrimden ve halktan koparak revizyonist çizgiye demirleyen T‘K’P, pasifist çizgisiyle 50 yıl boyunca egemen sınıflarla politik saflaşmayı kösteklemiştir. T‘K’P 50 yıl boyunca sadece pasifist-reformist çizgisiyle mücadeleyi zehirlememiş, çok uluslu toplumsal yapı gerçekliğini inkâr ederek egemenlerin Kürt düşmanlığına dayalı şovenizmine destek vermiştir. T‘K’P ve Marksizm’den etkilenen tüm çevreler Türk egemenlerinin kurucu paradigması olan Kemalizm’i emperyalizme ve feodalizme karşıt olan ilerici ve devrimci nitelikte değerlendirmiştir. Kemalist cumhuriyetin işlediği tüm suçlarla uzlaşmış, normalleştirmiş hatta toplumsal ilerlemenin zorunluluğu olarak görmüştür. Kemalist cumhuriyetin gerçekleştirdiği Kürt katliamlarını ‘feodal kalkışmaları’ ezme şeklinde tanımlamıştır. Bu revizyonist çizgi Kemalist cumhuriyetin üretici güçleri geliştirerek ‘sosyalist devrime’ imkân yaratacağı gerici teoriye durmaksızın umut bağlamıştır. Bu şekilde pasifist, sınıf uzlaşmacı yaklaşımına dayanak oluşturmuş, devrimin imkanlarına yabancılaşmıştır. Halkın kurtuluş mücadelesini belirsiz ve imkânsız bir teorik zemine yaslamışlardır.
“İbrahim yoldaş, büyüyen devrimci dalganın yarattığı politik saflaşmanın ortasında tüm gençlik hareketinin devrimci çıkış arayışının bir parçası olmuştur. İbrahim yoldaşın ‘devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz’ yaklaşımının yönlendirici gücü devrimcilik yaşamına biçim vermiştir. O, ileri devrimci pratiklerin gelişkin ve toplumsal gerçekliğe dayanan teoriyle hedefine yönelebileceğine kesin bir inanç sahibidir. Bu yüzdendir ki devrimci pratiğin her aşamasında devrimci teoriyi oluşturma çabası içinde olmuştur. Yaşamı boyunca devrime önderlik edecek devrimci teori oluşturma çabası ve onu gerçekleştirecek komünist öncüyü örgütlemeye yoğunlaşmıştır. İşkenceler altında katledildiğinde toplumsal gerçekliğe uygun olan temel teoriye sahip komünist partisini örgütlemiş bir önder olarak devrim tarihimizin en önemli figürü olmuştur.
“İbrahim yoldaş, oluşturduğu devrimci teoriyle doğru bilinen tüm temel yanlışları mahkûm etmiştir. Kemalist cumhuriyetin kuruluşundan itibaren gerçek niteliğinin Türk egemenlerinin gerici emellerini temsil eden faşist bir yapı olduğunu belirlemiştir. Kemalist cumhuriyetin İşçi ve emekçileri ağır bir baskı mekanizmasıyla, anti komünist şekillenişle siyasal baskı altına alarak sömüren bir siyasal rejim olduğunu ortaya koymuştur. Emperyalist zincirin bir parçası olan yarı sömürge, yarı feodal bir toplumsal yapı gerçekliğine işaret etmiştir. Türk ulusu yanında Kürt ulusunun olduğu çok uluslu toplumsal yapı tespiti İbrahim yoldaşın tüm şoven ve sosyal-şoven yaklaşımlara karşı bir savaş açma durumudur. Kürt ulusunun Türk egemen ulusu tarafından ezildiği, baskılandığı ve temel haklarından mahrum bıraktırılarak bağımlı ulus haline getirildiğini belirtmiştir. Kürtlerin devlet kurma hakkı olduğunu belirterek Kürt ulusal uyanışına eşsiz bir perspektif oluşturmuştur.
“İbrahim yoldaş, toplumsal kurtuluşun önünde emperyalizm, feodalizm ve komprador kapitalizmi yıkılması gereken üç dağ olarak tanımlamıştır. Bu üç dağın Yeni Demokratik Devrim perspektifiyle sürdürülecek uzun süreli Halk Savaşıyla alt edileceğini tespit etmiştir. Komünist parti önderliği olmaksızın Yeni Demokratik Devrim, Sosyalizm ve Komünizm mücadelesinin başarıya ulaşamayacağını tam bir kavrayışla ele almıştır.
“İbrahim yoldaşı çağdaşı olan gençlik önderlerinden ayıran en temel nitelikleri bunlardır. O pasifisizmle, reformculukla tam ve güçlü mücadelenin güçlü teorik donanıma ve ülke şartlarına hâkim olan komünist partiyi örgütlemekle olanaklı olacağına inanmış ve buna yoğunlaşmıştır. Devrimin ve silahlı mücadelenin parti önderliğine mahkûm olduğu kavrayışıyla hareket etmiştir. Bu ayırıcı özellik tarih ve toplum bilimi olan MLM’yi kavrayışın bir sonucudur. İbrahim bu tutumuyla maceracı küçük burjuva çizgiyle ve pasifist reformculukla tam bir komünist kopuşu gerçekleştirmiştir.
“Yoldaşlar, Türk-Kürt ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımız,
“Partimiz kuruluşunun 53. yılında İbrahim yoldaşın belirlediği temel yaklaşımlara sımsıkı bağlı olduğunu bir kez daha ilan ediyor. Zira onun temel yaklaşımları siyasal ve toplumsal devrimimizin rehberi olma özelliğini korumaktadır.
“Emperyalist dünya büyük bir kriz ve kaos içinde! Büyük krizler büyük çatışmaların, büyük toplumsal alt üst oluşların da yatağıdır. Emperyalist sistem krizini aşmak için: bir yandan emekçi halkların yaşamsal kazanımlarına acımasızca saldırıyor diğer yandan kendi aralarındaki mücadeleyi daha da keskinleştiriyor! Bu çatışma keskinleştikçe savaş makinalarını daha fazla yağlıyorlar! Savaş bütçeleri büyüyor, tüm dünyayı tıka basa silahla dolduruyorlar! Emperyalizm demek hegemonya ve sömürü için savaş demektir.
“Bir yandan ülkelerin sınırlarının değişimi tartışılıyor, diğer yandan kriz savaş iklimini güçlendiriyor. Emperyalistler arasında savaş tehditleri rutin bir duruma dönüyor. Devlet mekanizmaları savaşa göre düzenleniyor. Tüm devletler şovenizmi geliştirerek kitleleri olası bir savaşa politik olarak hazırlıyor. Kendileri tepeden tırnağa silahlanırken ulusal ve sosyal hareketlerin silahlı direnişlerini tasfiye etme hevesiyle yanıp tutuşuyorlar! Halkın silahlanmasını lanetlerken kendileri için en iyi yolun daha fazla silahlanmak, güçlenmek olduğuna halkı ikna etmeye çalışıyorlar! Ezilen ulusları ve halkları onların otoritesine mutlak tabi olmaya zorluyorlar! Zira kendileri savaş içine girdiğinde ezilenlerin kurtuluş için mücadele isteği daha fazla güçlenecek, isyan alev alev yükselecek! Bunun için halkın örgütlü güçlerini tasfiye etmeye, silahsızlandırmaya çalışıyorlar!
“Filistin’de bunu yapıyorlar, Kürdistan’ın dört parçasında bunun için uğraşıyorlar, Filipinler’de Hindistan’da bu çaba içindeler, Latin Amerika’da dalga dalga bunu yayıyorlar. Bunu bir yandan her türlü zor aygıtını devreye sokarak yaparken diğer yandan artık devrim yapma olanağının kalmadığını egemen güçlerle uzlaşarak çelişkilerin çözüleceği fikrini ve pratiğini güçlendirerek gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
“Bu saldırı dalgası tüm dünyayı çepeçevre sarmış durumdadır. Ezilen uluslar ve halklar için kurtuluş yolu karartılmaya çalışılıyor. Uzlaşma ve barış yaygarası ile daha fazla sömürmek daha güçlü egemenlik kurmak ve savaşta daha inisiyatifli olmak için uğraş veriyorlar. Türkiye’de de hem sosyal devrimimiz hem de Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi böylesi bir tasfiye kuşatmasının altındadır.
“PKK önderliğinde 47 yıldır sürdürülen Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi içinden geçtiğimiz dönemde yepyeni bir evreye geçmiştir. Faşist Türk devletinin Orta Doğu’daki gerici ve kanlı planlarına bağlı olarak geliştirdiği PKK ile uzlaşma ve barış çizgisi, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın çağrısı ve 5-7 Mayıs’ta PKK 12. Kongresiyle bir karşılık bulmuştur. 1978’de ‘Bağımsız Sosyalist Kürdistan’ perspektifiyle illegal parti önderliğinde silahlı mücadeleye dayalı çizgi, PKK 12. Kongresinde ‘tarihî misyonunu tamamlayarak’ ‘partinin ve silahlı mücadelenin feshedilmesi’ kararını ilan etti. Kongre öz-örgütlenmeleri koruyarak mücadeleyi sürdürme ve artık ‘Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsediğini’ belirtti. Bu tutum, ezilen bir ulusun gerçek ve tam kurtuluş yaklaşımından 27 yıldır teorik ve ideolojik kopuşun artık örgütsel ayağıyla da tamamlanması anlamına gelmektedir. Ezilen Kürt ulusu için gerçek kurtuluş, devlet kurma hakkı da dahil ‘tam hak eşitliğine’ dayanan statünün oluşmasıyla olanaklıdır. Bunun savaş ya da barış yoluyla gerçekleşmesi belirleyici değil egemen ulusun tüm ayrıcalıklarından vazgeçmesiyle ya da vazgeçirilmesiyle mümkündür. Türk egemenleri çok uluslu yapıda devlet olma hakkı da dahil her türlü Türk egemenliğinden vazgeçtiklerine ve bir sözleşmeyle bunu garanti altına aldıklarına dair bir yaklaşım sergilemediği gibi ‘devletin ve milletin Türk olduğuna’ dair vurgularını pekiştirerek sürdürmektedirler. Kurucu değerlerin korunacağını, varoluş temelinin bu olduğunu ifade etmektedirler. Türk hâkim sınıfları, Türk ulusal egemenliğini ‘Türk ve Kürt kardeşliği’ söylemiyle sürdürme kararlılığını açık şekilde ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım Lozan anlaşması yapılırken İsmet İnönü tarafından da Cumhuriyet kurulma tartışmasında Mustafa Kemal tarafından da dillendirilmiştir. Kürt ulusal varlığı o tarihte de sözde kabul edilmiştir. Fakat Türk ulus egemenliğinin daha güçlü pekiştirilmesi, daha katı inkarın inşa edilmesi, katliamcılığın imkanlarının yaratılması için kullanılmıştır. Türk devlet aklının bu tarihsel bilinci bir çıkara dayanmaktadır. Bu sınıfsal çıkarlar varlığını tüm kuvvetiyle sürdürmektedir. Kürt ulusunun devlet kurma hakkı da dahil tüm ulusal hakları bir sözleşmeyle kabul edilmediği sürece ‘bir arada ortak yaşam’ Türk egemenliğinin farklı biçimlerle sürdürülmesi anlamına gelecek ve Kürt ulusunun özgürlük sorunu çözülmüş olmayacaktır. Kısmi ulusal ve kültürel hakların tanınması Kürt ulusunun ezilme gerçekliğini ortadan kaldırmayacağı gibi, konjonktürel gelişmelerin seyri için de Türk egemenleri için bu hakları yeniden yok saymanın ve ortadan kaldırmanın fırsatları aranacaktır.
“TC’nin tüm kurucu öğeleri ve temelleri, emperyalistlere uşaklığı, faşist niteliği, patron-ağa egemenliği olduğu yerde durmaktadır. TC’nin tüm tarihsel, sosyal, siyasal, ideolojik yapısı korunurken ve misyonun sürdürülmesinde kararlılık beyan edilirken, onu değiştirmeye dair örgüt, mücadele ve araçların tarihsel misyonunu yerine getirerek kaldırıldığını ilan etmek ancak o kararı alanları bağlayan bir durum olabilir. Bu bir iradedir. Bu iradenin tarihsel, siyasal, sosyal gerçeklerle derin ve güçlü bir çelişki içinde olduğu söylenebilir.
“PKK ‘parti ve silahlı mücadelenin’ misyonunu tamamladığına dair vurguyla geneli değil kendini bağlar. Bu açıdan acı sonuçlarıyla birlikte gelişmeler bu kararı hiç kuşkusuz yanlışlayacak ve mahkûm edecektir.
“Kuşkusuz alınan karar bir ideolojik tutumu içermektedir. PKK güç ve olanaklarıyla çağdaşı olan her harekete aldığı fesih kararlarıyla bir etkide bulunacaktır. Zira ezilen ulus ya da halkın kurtuluş için bir illegal parti örgütlenmesine ve silahlı mücadeleye ihtiyacı olmadığını, bunun tarihsel misyonunu tamamladığını propaganda etmektedir. Bu yaklaşım ise hiç yeni değildir. Yaklaşık 35 yıldır tüm dünyada etkisini gösteren, yaygınlaştırılan ve yayılan bir yaklaşımdır. Emperyalist-kapitalist ideologların ‘tarihin sonu, kapitalizmin zaferi’ adlı çalışmasının bir ürünüdür.
“Partimiz İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katledilişinin 52. yılında bu yaklaşımı asla kabul etmeyeceğini, bunun ideolojik etkilerine karşı amansız bir mücadele içinde olacağını ilan ediyor. Partimiz, ezilen her ulusun olduğu gibi Kürt ulusunun da ayrı devlet kurma hakkı da dahil tam hak eşitliği kazanmadan özgürleşemeyeceğinin, yine ezen ulusun olduğu gibi Türk ulusunun emekçilerinin de Kürt ulusunun bu temel haklarını tanımadan şovenizmin köleliğinden kurtulamayacağının tam kavrayışına sahiptir. Bu şartlar Türk egemen sınıflarının hakimiyeti altında Kürt ulusunun ve Türk emekçilerinin özgürlüğünün gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Partimiz bunu temelden ve kesin olarak ret etmektedir. İbrahim yoldaş böylesi şartlarda bizlere şunu söylemekte ve ayırt edici bir öğüt vermektedir: “‘Toprakların birliği’ veya ‘devletin birliği’ sloganı, hâkim ulusun burjuvalarının ve toprak ağalarının sloganıdır. Komünistler, her milliyetten ‘işçi sınıfının ve emekçi halkın birliği’ şiarıyla, ‘toprakların ve devletin birliği’ şiarını birbirinden kesin ve kalın çizgilerle ayırt etmek zorundadırlar. Yoksa, hâkim ulusun milliyetçileriyle bir anda aynı paralele düşüverirler.” Biz Kürt Ulusal Hareketinden de gelse Kürt ulusunun devlet kurma da dahil her türlü ulusal hakları güvence altına alınmadan ‘toprakların ve devletin birliği’ söylemini reddediyoruz. Böylesi bir birlik söyleminin hâkim ulus milliyetçiliği ve şovenizmiyle aynı paralele düşmeye denk geldiğini ve komünist perspektiften, Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkını elde edene kadar mücadeleyi sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyoruz.
“Yine sosyal ve ulusal kurtuluş için öncü ve önder örgütlenme olan partiye ihtiyaç olmadığı yaklaşımının ezilenleri donanımsız, dağınık ve kurtuluştan yoksun bırakmak olduğunu savunuyoruz. Devrim için, halkın ya da ezilen ulusun kurtuluşu için onu köleleştirmiş ve kendi sınıf çıkarı için sömürmeyi ve diktatörlük oluşturmayı zorunlu gören düşmanlığa karşı düşman gibi davranmayı hayati ve tarihsel sorumluluk olarak kavrıyoruz. Bu tarihsel olarak oluşmuş durum ve gerçeklik ancak o şartlar ortadan kalktığı zaman yok olur. Buna karşı devrimi ve kurtuluşu örgütlemek için halkın çıkarlarına dayalı devrimci partiyi ve onun illegal yapısını oluşturması, sürdürmesi zafer için teminattır. Bunun aksi zafere değil yenilgiye mahkûm kalmayı getirecektir. İbrahim yoldaş özelde komünist partinin kurtuluş ve nihai zafer için tarihsel rolünü kavrayarak adımlarını atmış, yoğunlaşmasını gerçekleştirmiştir. Öncü ve önder bir örgüt olan illegal ve savaşçı bir partiye ihtiyaç olmadığına dair ideolojik ve tasfiyeci saldırılar çok yönlü ve çeşitli biçimlerde sürmekteydi. Şimdi ‘bir tarihsel dönem kapandı’ açıklamasıyla ulusal hareketin kendini feshetmesi onun güç ve olanakları, etki düzeyi düşünüldüğünde bu ideolojik saldırıyı daha fazla derinleştirecektir. Partimiz buna karşı öncü örgütlenme niteliğini titizlikle koruyacak, bu eksende yaygınlaşacak ideolojik etkiye karşı bu tarihsel ve siyasal ihtiyacı belirgin hale getirme mücadelesi içinde olacaktır.
“Partimiz ülke koşullarında devrimin ve kurtuluşun güzergahının ‘başından sonuna silahlı mücadeleyi’ gerektirdiğini savunmaktadır. Enternasyonal proletaryanın yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde kurtuluş için belirlediği savaş stratejisi ise uzun süreli Halk Savaşıdır. Halkın örgütlenmesi, silahlandırılması, gerilladan ordulaşmaya doğru örgütlenmesi ve savaştırılmasıdır. Dünyadaki gelişmeler, bölgedeki durum, Türk egemenlerinin konumlanışı halkın ve ezilen Kürt ulusunun kurtuluşu için silahlı mücadeleyi daha büyük ihtiyaç olarak ortaya çıkarmaktadır. Silahı ve ordusu olmayan bir halkın celladının insafına kaldığı açık bir gerçektir. Bu gerçek mazlumların hak talep ettiği, çıkarlarını korumak istediği durumda maruz kaldıkları baskı, katliam ve kıyımlarda görülüyor. Partimiz, emperyalistlerin ve onların uşağı olan gerici devletlerin ezilen halklara ve uluslara acımasız saldırılar içinde olduğu, politik saflaşmanın daha belirgin olduğu şartlarda silahlı mücadele döneminin bittiği yaklaşımını cepheden ret etmektedir. Bu gerici sınıfların çıkarlarını daha kolaylıkla gerçekleştirmesine hizmet edecek bir tutuma denk gelmektedir. Egemenlerin sömürücü ve baskıcı rejimlerini daha kolay sürdürmelerinin iki yolu vardır. Birincisi halkı örgütsüz ve dağınık bırakmak, ikincisi silahlanma tekelini gerçekleştirmek. Bir kez daha ilan ediyoruz ki ‘bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur.’ Bunu ret eden ve silahlı mücadele fikrini yok etmeye yönelen tasfiyeci akım, önümüzdeki süreçte daha fazla yoğunlaşacak, kitleleri bu kuşatma altına alacaktır. Bu dalgayı göğüslemek ise devrimin ve halkın kurtuluşu mücadelesinin temel sorunudur. İbrahim yoldaşın inşa ettiği çizgi partimize bu kudreti ve tutumu vermektedir.
“Türk, Türk-Kürt ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımız,
“Türk devleti, emperyalist saldırganlık ve savaş çığırtkanlığına en iştahlı şekilde uyum sağlamaya çalışmaktadır. Özellikle Ortadoğu’da ABD emperyalizminin yönelimine uyum için askeri gücünü hazır kıta tutuyor. AKP-MHP faşist kliği ‘iç cepheyi’ güçlendirmek için durmaksızın saldırıyor. Halkın örgütsüzlüğünü ve dağınıklığını fırsata çevirip hakları acımasızca gasp ediyor. Geleceği karartıp, umudu söndürmeye çalışıyor. AKP-MHP faşist kliği bir yandan riyakarca Kürtlerle barış türküleri söylerken diğer yandan kayyumlarla, diploma iptalleri ile klik mücadelesini tırmandırıyor. 19 Mart’ta CHP’ye yönelen saldırı halkın ve gençliğin AKP-MHP’ye karşı birikmiş öfkesini ve tepkisini harekete geçirdi. Halk ve gençlik ‘çözüm sandıkta değil sokakta’ diyerek sokakları zapt etti. Uyuyan enerji seferber oldu. Özgürlük istedi. Demokrasi istedi. Siyasal baskılara meydan okudu. Yoksunluk, yokluk ve yoksulluğa karşı mücadele eğilimini açığa çıkardı. Halk yaşanan saldırılara karşı muhalefetin meclise hapsedilmesine ‘dur’ dedi, sokaklara ve meydanlara bu duruşunu taşıdı.
“İşte böylesi bir koşulda İbrahim yoldaşı anıyor ve sahipleniyoruz. Halkın kurtuluşuna kendini adamış, kurtuluş yolunu çizmiş bir komünisti anıyoruz. Onun izinde ve belirlediği güzergâhta partimiz 53 yıldır soluksuz, amansız ve büyük bedeller ödeyerek bugünlere gelmiştir. Suya gücünü verenin onun sürekliliği olduğunu unutmayalım. Partimiz savaş çizgisinde, devrimi örgütleme iddiasında zayıf da düşse, yenilgiler de alsa, başarısız da olsa sürekliliğini, tutarlılığını ve ısrarını yitirmemiştir. Bu süreklilik hiç kuşkusuz bizim kuvvetimizdir. Buna yaslanarak sorunlardan kaçmadan, gerçekliğimizi örtmeden zafere inancımızla mücadeleyi yükseltme iddiamızı sürdürüyoruz. İddiamız hiç kuşkusuz İbrahim yoldaşın çizdiği hatta güçlü bağlılığın bir ürünüdür. Başarısızlığı onun çizgisine güvensizleşerek ele alan yaklaşımı ret ediyoruz. Onun çizgisi bugün karşı karşıya olduğumuz ideolojik saldırılara, tasfiyeci akıma karşı bir panzehir niteliğindedir.
İbrahim Kaypakkaya çizgisi halka sonsuz bir güvendir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi kararlı ve net bir düşman bilincidir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi akıma karşı yüzme cesaretidir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi gerçeklerle yüzleşme ve onu aşma iradesidir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi doğru bilinen yanlışları açığa çıkarma ve haykırma cüretidir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi yetinmeciliğe meydan okumadır!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi doğruyu tespit etme ve tek başına kalsan da savunma hattıdır!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi partinin önderliğini, örgütlülüğünü inşa etme, güçlendirme ve derinleştirmedir!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi Halk Savaşı yolunda sebat ve ısrardır!
İbrahim Kaypakkaya çizgisi Marksizm-Leninizm-Maoizm’in sınıfsal ve uygulanabilir olduğunu kavramadır!
İbrahim yoldaşın çizgisinde yüzlerce ölümsüz yoldaşımızla yürüdük, yürümeye devam edeceğiz.”
(HABER MERKEZİ)