Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı:
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı…
Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır…
Nazım Hikmet
Hindistan Komünist Partisi (Maoist) Genel Sekreteri Yoldaş Basavaraj, ardından Yoldaş Sudhakar ve niceleri… Şimdi tüm dünya bir dakikalığına dursun ve selamlasın yoldaşlarımızı. Ve dönmeye devam etsin devran, nasılsa dümenine biz oturacağız.
Biz, birbirimize 5 bin 300 km uzaklıkta aynı gökyüzüne bakıyoruz: Kutup yıldızımız bir! Emperyalist kapitalizmin bağrına saplanacak ateşten oklar olmak için geriyoruz yaylarımızı. Tüm Maoistlerin, devrimcilerin yüreği Hindistan için de atıyor.
“Maocu” ifadesini hakaret olarak kullananlara tüm tarihimizi şiddetli bir tokat gibi çarpıyoruz. Gözü kör, kulağı sağır olanların dahi biraz dehşete kapılarak, biraz imrenerek baktığı ve nihayetinde saygı duymak zorunda kaldığı bir tarihimiz var. Dünyanın her yerinde revizyonizme bayrak açanlar Maoistlerdir. Bugün ellerinde teslimiyet bayrağı sallayanlar, halkı egemenler arasında taraf olmaya çağıranlar, “sosyalizm bitti” diyenler iyi bilsinler ki Maoistler savaşıyor. Komünist partiler uluslararası komünist harekete katkılarını kendi ülkelerindeki devrimlere önderlik ederek sunmaktadır. Biz de ülkemizdeki devrime önderlik etme görevine sıkıca sarılmalıyız. Proleter Dünya Devrimindeki enternasyonal sorumluluğumuz öncelikle budur.
Maoizm’de önderlik ve halk arasındaki bağın önemini gösteren binlerce deneyim var. Çin Devrimi bizim en ileri deneyimimizdir. Büyük Proleter Kültür Devrimi Hindistan, Peru, Filipinler ve ülkemizde Halk Savaşlarının fitilini yakmıştır. Mao yoldaş halk için “dünya tarihini yaratan itici kuvvet” der, halkın desteği kazanılmadığı sürece başarıya ulaşılamayacağını açıklar. Hindistan’daki yoldaşlarımız bize komünist öncünün kitlelerle kurduğu bağı çok sade bir biçimde gösteriyor. Yalın, sabırlı ve sürekli; aynı zamanda oldukça gösterişli, güçlü ve kırılmaz!
Maoistler halklara yalnızca teorik olarak önderlik etmezler; pratikle bütünleşmiş bir teoriyi halkla buluşturur onlar. Onlar halkla bütünleşmeyi, bir maestro gibi halkı yönetmeyi bilendir. Bir Maoist, Halk Savaşının “halksız” olmayacağını bilendir ve buna uygun davranandır. Hindistan Halk Savaşı bugün bir kez daha ilan ediyor: Maoistler, bir zorunluluk bilinciyle kitlelere yaslanırlar! Lalgarh örneği bize birçok şey anlatıyor. Neden Lalgarh? Yoldaş Purnendushekhar Mukherjee’nin sözleriyle anlatalım: “… Maoist siyasetin sadece silahlı mücadele yoluyla devlet iktidarını ele geçirmek için bir mücadele anlamına gelmediğini; Naxalbari yolunun halkın kendisi tarafından alternatif bir sosyoekonomik sistem inşa etmek olduğunu göstermiş olmasıdır. Bu düzen, uluslararası sermayenin taleplerine göre değil, yerel ihtiyaçlara ve halkın görüşüne göre şekillenir. Kalkınma, dış dayatmalara değil, yerelin ihtiyaç ve iradesine dayanarak gerçekleşmelidir.” Kitlelerden ayrı bir yolda ilerleme gerçekleşmeyeceği gibi kitlelerle bütünleşmeden devrimde yol alınamayacağını da biliyoruz. Bugün Hindistan’da cenazelerimizin on binler tarafından sahiplenilmesi, halkın organizasyonlara ve sürecin yönetimine katılması, büyük bir özveriyle çalışması, halkın tüm kesimlerinden insanların bu yola baş koymuş olması tesadüf değildir. Bu Maoizm’in, özelde de Hindistan’daki Maoistlerin zaferidir. Kitleler kendini komünist parti içinde bulur, onu gözbebeği gibi korur ve geliştirir. Hindistan’daki gerçeklik de budur: kitleler komünist parti öncülüğünde kurtuluşun ışığını görmüştür.
Işık ateşle harmanlandı. Biz yandık, biz yakıldık. Sadece yüreğimiz yanmadı, bilincimiz de yandı; ışık daha parlak yükseldi, daha çok görüldü ve daha fazla aydınlattı. Birimiz ateşle yok oldu diye sevinenler bilsin ki halkın bilincindeki ateş olduk. Gücümüz ve hayallerimiz halkın elindeki meşalede gürül gürüldür.
Ve ateş bulunduğu andan sonra hiç bu kadar anlamlı olmamıştır. Ateş olmak, yakmak ve yanmak bize içkindir. Sivas’ta bir otelde, bir Adivasi ailesinin evi tutuştuğunda, Narayanpur’da Basavaraj’ın cansız bedeninde; Dersim’de bir dağ başında, düşmanın hedefleyen bir molotofta, namlusundan çıkmaya hazır bir mermide… Dedik ya, ateş biziz; yansak da yaksak da. Ateşle çelikleşen Naxalbari asla kırılmaz!