29 Temmuz, Salı
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Munzur Festivali’nde maden saldırısı konulu panel

Munzur Festivali’nde maden saldırısı konulu panel

28 Temmuz 2025
içinde Çevre, Güncel
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

24-27 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen 23. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde ekoloji ve doğa temalı iki oturumlu bir panel düzenlendi. Sanat Sokağı’nda düzenlenen panele ekoloji ve hukuk örgütlerinden birçok kişi katıldı.

Festivalin son günü olan 27 Temmuz Pazar günü ilk olarak Sanat Sokağı’nda ekoloji temalı panel düzenlendi.

Panelin ilk oturumunda söz alan İliç Çevre Felaketi Avukatı Ümit Altaş İliç’te çıkarılan altın madeninin tarihsel sürecine dikkat çekerek aktarımlarda bulundu. Altaş İliç’e dair sunumu şu şekilde:

“Ne yapmalı ve nasıl hareket etmeli konusunda bir şey anlatacak değilim. Ne yapmadığınızda ne ile karşılaşacağınızı anlatacağım. Adaletsizliğe dair herkesin mutlaka söyleyeceği bir şeyler vardır. Adaletsizlik tektir ve adaletsizlik adaletsizliktir. Ortada bir adaletsizlik vardır. İliç’te de bu adaletsizliklerin sonucunda gelinen çaresizliği size anlatacağım. 1960’lı yılların sonunda başladı. Hatırlarsanız Keban Barajı büyük tanıtımlarla başladı. Keban Barajı su tutmaya başladığında çeşitli coğrafyalar sular altında kaldı. Bu sular altında kalan alanlardan  bir tanesi de göç etmek zorunda kalan Çemişgezek, Pertek ve Elazığ tarafındaki Şavaklı aileler. Onlar İliç’in Çöpler ve Sabırlı köyüne gidip yerleştiler 70’li yıllarda ve orda çok zor bir hayvancılık hayatını devam ettirdiler. Her şey 90’lı yılların sonlarına doğru değişmeye başladı. Çünkü 80’lerin ortasında yavaş yavaş sondaj çalışmalarıyla yapılan çalışmalar gelmeler gitmeler işte ‘bir yabancı geldi’ gibi çok önemsenmeyen alanla 90’lı yılların sonunda artık ‘siz büyük bir zenginliğin üzerinde yaşıyorsunuz’ şeklindeki kavramlara dönüştü. Ve Çöpler köyüne ‘sizin kaderinizi değiştireceğiz’ diye ilk adım atıldı. İşte İliç altın madeninin ilk adımlarından bir tanesi Çöpler köyü halkına ‘Yaşadığınız bu zorlu hayattan sizi çıkaracağız. Altın madeni ile beraber hayatınız değişecek’ vaatleri söylendi. Söyledikleri gerçekleşti. İlk önce köyü taşıma durumu ortaya çıktı çünkü tam da köyün yerleşim yerinşin altındaydı altın madeni. Köyü mera alanına taşıdılar. Köyü mera alanına taşımak demek köydeki hayvancılık faaliyetini de aslında bitirmek ilk adımda da ordaki insanların kendi başına ayakda durabilme ve yıllardır atalarından gelen hayvancılık yaparak bir başkasına bağımlı olmama ekonomik alanı da kapatmaydı ve köyü kışlık mera alanına taşıdılar. Mera alanına taşıdıktan sonra İliç halkının nerdeyse tamamını maden ocağında işçi haline getirdiler. İyi maaşlar aldılar. Daha sonra da işçi haline getiremediklerine de şirketler kurup o şirketler aracılığıyla da sizden hizmet alacağız diyerek yine madene bağladılar. Yani belli bir süre sonra maden açıldığında Çöpler köyü mera alanına taşınmış ve bütün Çöpler köyündeki herkes madene bağımlı bir hale getirilmişti. Ve bu ilk başta doğal olarak da yöreye giden avukat arkadaşlarımızın, hukukçuların ve bir anlamda Çöpler halkı tarafından ‘biz madeni istiyoruz’ şeklindeki talepleri sebebiyle de ilk başta davalar açılamadı. Buna karşı isyan eden gençler de yine kendi büyükleri tarafından bir şekilde bastırılarak ‘durun’ denilerek engellendi. İliç’te Çöpler böyle yapılınca ikinci köye sıra geldi. İşte bugün Cevizlidere’ye kadar gelen damar çok uzun bir alandı bunların en önemli ikinci bölgesi de Sabırlı köyüydü. Sabırlı köyünde bu kez İliç’teki gibi dosthane, ilk başta hani ‘beraber hayatı değiştireceğiz’ şeklindeki gibi bir adım atmadılar. İliç’teki gibi yaklaşık 50 kişinin muhtarı şunu bunu Amerikaya götürerek ki İlçe’teki yereldeki bürokratlar da dahil olmak üzere Amerika’da altın madenlerini gezdirerek, Amerika’da turistik gezi yaptırıp döndükten sonra siz de toplumu ikna edin noktasındaki bir aşamayla başladılar. Sabırlı köyünde bir anlamda sabırlı köyünü altın madenine mecbur bırakacak şekilde adımlar atıldı. Orda da ilk önce Sabırlı köyünün kışlık mera alanı vasıfı değiştirildi, ve ele geçirildi doğal olarak Sabırlı köyünde artık herhangi bir şekilde hayvancılık yapabilme durumu kalmadı. Ufak da olsa çok zor koşullarda hayvancılık yürütülüyordu. Yine aynı şekilde Sabırlı köyünde altın madeninin işçisi haline getirerek, orda da aynı şekilde genişleme faaliyeti yürüttüler.

Bu Çöpler ve Sabırlı’nın kısa bir hikayesi. O arada tabi ki altın madeni ufak ufak adım adım genişlemeye devam etti. Bu genişlemenin karşısında duran en önemli kurumlardan bir tanesi Türkiye Mimar Mühendisler Odası. Her genişlemeye ilişkin olarak dava açtı. Bu davada başka herhangi bir kurum olduğunu hatırlamıyorum. Şimdi bunu yaparken İliç’de Sabırlı ve Çöpler köyünü kazanmak yeterli değildi. Şehirde de Erzincan Spor’a sponsor olarak, çeşitli kurumlara araba tahsis ederek, öğrencilere burs vererek şehir hayatında da bir anlamda hakim konum aldılar. Bütün bunların kırıldığı sene 2022 senesiydi. 2022 yılında bir borudaki patlama sonucu siyanürün nehre karıştığı iddiasıyla beraber ilk kez Çöpler altın madenine mühür vuruldu ve geçici süre olsa da faaliyetleri durduruldu. Bu faaliyetler içerisinde dururken tabii tahmin edebileceğiniz üzere de kimse yargılanmadı, savcılık şikayetlerinde bulunuldu, Türkiye’de çeşitli kurumlar çeşitli siyasal parti il örgütleri şikayetçi oldular fakat savcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi. Tonlarca siyanür Fırat’a karışmış olmasına rağmen. Sizce nasıl bir ceza uyguladı diye sormuş olsam aklınıza heralde şey gelmez altın madenine para cezası uygulamak çünkü altın madenine para cezası tahmin edeceğiniz üzere hiç de caydırıcı bir şey olmazdı, zaten burası altın çıkarıyor.

2022 yılında böyle bir alan oluştuktan sonra herkes de şu vardı: ‘Yeniden altın madeni faaliyetine devam edelim’ çünkü altın madeni öyle bir noktaya doğru gelmişti ki hiçbir şekilde kapatılmasına imkan yok, kapatılması mümkün değil olarak yerleşmiş bir yapı vardı. Aslında biz bunu 2024 yılında daha net görecektik işte hepimizin dikkat kesildiği 9 insanımızın öldüğü ve artık ne yapsalarda saklayamayacakları o felaket yaşandı. 9 insan aslında kâr hırsının daha fazla altın çıkarma hırsının bir anlamda kurbanı oldu fakat TMMOB bütün yaptığı açıklamalarda şunu söylüyordu: ‘Orasının kendisi zaten felaket, Fırat Nehri’ne komşu, Fırat manzaralı altın madeni olmaz. Bu altın madeninin kendisi felakettir.’ Yıllardır bunu söylüyordu. Adım adım gelen bir felaket oldu. Tabii bu durumdan sonra dedik ki her şeye değişecek, tam da bu noktada sınıfsal ne yapmadığımızda neye mecbur kaldığımızı çok net bir görüntüsü ortaya çıktı. İliç altın madeni kapandı. 9 insan öldü, 9 insanın ailesine ilk söylenilen şey ‘Biz size kan parasını ödeyelim sizler yeter ki şikayetçi olmayın.’ noktasındaydı. İnsanların adalete inancı olmadığında da yargılama sonucunda herhangi bir sonuç alınamayacağı inancıyla da beraberde ailelerin büyük bir çoğunluğu bu tazminatları kabul etti. Ve bugün yargılanmasına başlanan 2 Eylül’de ikincisi yapılacak duruşmanın takipçisi yalnızca iki aile oldu. Diğer aileler uzlaşma ve tazminant bedellerini alarak davayı avukatları aracılığı ile takip etmediler. Şimdi tabi ki ilk başta insanın tepki gösteresi geliyor. ‘Böyle bir şey olur mu’ insan bu kadar alanda bile bunun mücadelesini yürütmez mi derken, bu sefer İliç halkıyla daha yakın iletişim kurduğumuzda şunu gördük: ‘Bize başka bir seçenek bırakmadılar.’ Yani ‘Gizi bir mezarlığın içerisine koydular ya altın madeninde çalışacaksınız, ya da başka seçeneğiniz yok.’ 9 insanın ölmesi bu felaketin yaşanmasından sonra İliç halkı başka Erzincan’da başka bölgelere madende çalışmaya gitti. Çünkü artık hayvancılık yapacak kimse yoktu herhangi bir şekilde başka bir ekonomik alan yoktu ve daha sonra da bir an önce altın madeni açılsın noktasında da yavaş yavaş söylemler oluşmaya başladı. Ama bu sefer bunu söylerken şunu da söylediler: ‘Altın madeni firması bizi kullanıyor, bizi mecbur bıraktı, bizi şimdi açlığa mahkum ediyor ve burda çalışmak zorundayız.’ oluyor.”

Altaş’ın ardından Munzur Çevre Derneği Genel Başkanı Hatun Esen söz alarak “Orman yangınları politiktir. Ülkenin dört bir yanında madenler sorunu var. Devasa çukurlar, zehirli atıklar, İliç, Fatsa Uşak… Sermaye sahipleri bakkaldan bir şey satın alır gibi ÇED raporları alıyorlardı, artık ona da gerek kalmayacak. Munzur her şeyden önce bizim için inanç yeridir, inanç denen yerlere neden kazma vuruluyor. Bu ülkede en çok su tüketimi madenler için harcanıyor.” dedi.

Dersim’in inancı, kültürü, dili sebebiyle uzun yıllardan bu yana yok edilmek istendiğini söyleyerek topraklarının da aynı sebepten dolayı tehlikeyle karşı karşıya olduğunu ifade etti. Dersim topraklarının kendileri için kutsal olduğunu belirten Esen “Coğrafyamızda Munzur bir inanç merkezidir. Neden Munzur yok edilmek isteniyor, neden inanç yerlerine kazma vuruluyor? Dilimiz, kültürümüz, inancımızdan dolayı sürekli yok etme politikasıyla karşı karşıyaydık. Dersimin ormanlarını yakıp yok etmek istediler başaramadılar. İnsanlarımızı soykırıma uğratmaya çalıştılar. Bu halk tüm zorluklara rağmen yönlerini bu topraklara çevirdiler. Bu topraklar bizler için kutsaldır. Buraya madenden dolayı kazma vurulursa coğrafyamızdan eser kalmayacak.” diye konuştu.

Söz alan Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak madencilik yasasıyla birlikte bütün ülkenin dev bir maden sahasına dönüştürüldüğünü belirterek, şunları söyledi:

“Bu yasa sadece zeytinlik alanları ile sınırlı değil. Bu yasayla her yerin bütün yaylaları, meraları, ormanları, maden şirketlerinin hizmetine sunmuş oldu. Tüm ülkenin maden sahasına çevrileceği anlamına geliyor bu. Bugünün bir numaralı zengini Koç Holding, servetinin önemli bir kısmını madencilik faaliyetleriyle elde etti. Ama bu madenlerin bulunduğu köylerdeki insanlara içecek su vermiyorlar. Köylüler içme suyu için dava açmış durumda. Zenginler daha zengin olurken halk içme suyunu bile kaybediyor. Sermaye için her şey maden. Ormanlar, su, rüzgar, güneş, jeotermaller. Sermaye bütün bu madenleri değerlendirirken pek çok şeye ihtiyaç duyuyor. Bu kadar orman yangınından sonra ‘Burayı imara açacaklar’ kaygısı oluyor halkta ama imara açmasalar bile bu ormanlardan para kazanıyorlar. Yanmış ormanların ihalesini alıp, kesimini yapıyorlar ve yurtdışına satıyorlar. Bütün bunlara karşı mücadeleyi tek tek bulunduğumuz yerlerde kendi özgün sorunlarımızı dile getirerek büyütemeyiz. Topyekün bir şekilde, hep beraber ve her yer için mücadele edersek bütün bu saldırıları bertaraf edebiliriz.”

İkinci oturumda söz alan TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül ekolojik tahribat ve iklim kanununa dikkat çekerek şunları söyledi: “İçinde bulunduğumuz ayda iki kanun geçti meclisten bahsettiğim gibi adı güzel bir kanun ‘İklim Kanunu’. Dünya’da bir çok ülkenin gündemine aldığı Küresel iklimi tartışması eşliğinde ortaya çıkardığı iklimi içeren bir başlık. İkincisi torba kanun arkasından geçti. Zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılması meraların enerji faaliyetlerine açılması ÇED süreçlerinin kısaltılması gibi bir takım değişiklikleri içeren. Bu iki kanun önemli bir zinciri tamamlayan yasa olarak ortaya çıktılar. Biz bu iki kanuna da karşı çıktık hem amaçlarına hem de bütün madde değişikliklerinin yaratacağı olumsuzluklara ilişkin odalarımız görüşlerini beyan ettiler. Toplum çok büyük bir direnç gösterdi, Akbelen köylüleri yağmurda çamurda yattılar, bir nöbet yaptılar diğer yerlerdeki çevre ve ekoloji örgütleri destek verdiler. Ama maalesef sürece engel olamadı. Türkiye’de hem anayasa da korunma altına alınmış olan ormanlar, meralar, buralar anayasa felsefesine aykırı olarak bir kanun vasıtasıyla korunma statüleri MAPEG gibi bir kurum vasıtasıyla ya da bakanlıkların olur görüşüyle delinmesine yol açacak bir mekanizma oluşmuş durumda yani maalesef devletimiz şu an yerli yabancı sermaye gruplarına “benim korunma altında olan ormanların meraların altında bir takım değerli madenler var altın madeni gibi gelin çıkarın işleyin piyasaya sürün biz size kefiliz, sizin Türkiye’de önünüze çıkacak olan yasal engellerin aşılma konusunda garantör biziz” dediler. Bu iki kanun bu anlama geliyor. Bu kanunlar biyo çeşitliliği yok eden toprağı yok eden bir yasa, yasal dayanaklarla elde edilen bu güce karşı bizim elimizden geldiğince mücadele etmemiz gerekiyor.”

Son olarak Polen Ekoloji adına söz alan Umut Şener torba yasayla birlikte kanunlaşan doğa kıyımı maddelerine değinerek sözlerini şöyle tamamladı: “İki hafta önce bütün direncimizi ortaya koymamıza rağmen onaylanan yasalaşan torba yasa adına süper yasa dediğimiz ‘talan yasasıydı.’ Maden şirketlerinin ki maden dediğimizde sadece aklımıza tek bir şey gelmesin sular, dağlar, ağaçlar bu kapsamda baktığımız zaman meseleye aslında yaşama dair tüm haklarımızın tüm olanaklarımızın savunulabilmesinin tek koşulu var: bu saldırılara karşı sermayeye karşı direnmek olduğunu görüyoruz. Eko kelimesi terminolojik bakımdan ‘yakın çevre’ olarak da tanımlanıyor ama ikinci bir anlamı var bunu akademik terminalojiye dahil eden alman bilim insanı da köken olarak aldığı yerden eski Yunancadan bunu ‘ev’ olan ifade biçimiyle de almıştır aslında. Bizler de doğadan geliyoruz, bizim ilk evimiz doğaydı, ordan bugüne geldiğimiz yerde bugün artık bütün yaşamsal ihtiyaçlarımız zaten doğadan alabildiklerimizdi. Ama doğanın tükenmesi de bizim yaşamımızın yaşam alanlarımızın gaspı ve kanunsuzca el konulmasına kadar vardı. Ortada bir kanun olması o kanunun meşru olması anlamına asla gelmez. Bunu hiç aklımızdan çıkarmayacağımız bir aşamadayız ve tüm bunlarla beraber doğayı savunmak böylesi bir yerde duruyor.”

Tags: ekolojimadenMÇD
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

Patates üreticilerinin eylem hazırlığına baskı yapıldığı iddia edildi

Sonraki Yazı

23. Munzur Kültür ve Doğa Festivali sona erdi

Related Posts

Güncel

23. Munzur Kültür ve Doğa Festivali sona erdi

28 Temmuz 2025
Fotoğraf: Arşiv
Güncel

Patates üreticilerinin eylem hazırlığına baskı yapıldığı iddia edildi

28 Temmuz 2025
Güncel

Emine Ocak Köln’de anıldı

28 Temmuz 2025
Güncel

Bursa’daki orman yangınında bir itfaiyeci yaşamını yitirdi

27 Temmuz 2025
Dünya

Siyonist İsrail, Gazze’ye yardım taşıyan Hanzala gemisine saldırdı

27 Temmuz 2025
Hozat
Çevre

Hozat ve Ovacık’ta madenlere karşı mücadele çağrısı

26 Temmuz 2025
Sonraki Yazı

23. Munzur Kültür ve Doğa Festivali sona erdi

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]