Yerel seçimlerde “faşizmin geriletildiği”ni iddia eden liberal reformist teorilerin mürekkebi kurumamışken, Kürt Ulusal Hareketi’nin imhası ve kazanımlarının gaspı başta olmak üzere bir bütün ezilenleri hedef alan saldırganlık yeni bir boyuta taşındı.
Faşist diktatörlüğün Kürt illerindeki kayyum saldırısı henüz gündemdeki yerini koruyorken, Rojava seferine çıkıldı. Her alanda Kürt ulusunun en ufak bir kazanımına dahi tahammül edemeyen tekçi, şoven anlayışın her hücresine sinmiş olan bir devlet gerçekliği karşımızda duruyor. Tekçi zihniyetin en önemli saldırı araçlarından biri de şovenizmdir. Devletin ve resmi ideolojinin yeniden üretildiği alanların başında gelen şovenizm en pespaye biçimiyle yine devrededir.
Şovenizm “aşırı ulusçuluk… Çoğunlukla ırkçılıktan kaynaklanan şovenlik, kendi ulusunu üstün ve başka ulusları aşağı görme, kendi ulusunu öbür uluslara egemen kılma anlamlarını içerir. Başka ulusların sömürülmesini amaçlayan bir burjuva ideolojisi ve siyasetidir…” Kapitalist toplumda açığa çıkan toplumu yönetme ideolojisidir. Bir ulusu sınıfsallığından soyundurarak, toplumun tüm üyelerini hakim sınıfların çıkar etrafında toplanmasını hedefler. Fransa’da ortaya çıkan şovenizm, bir ulusun tüm uluslardan üstün olduğu düşüncesine dayanır.
Burjuvazinin dini milliyetçiliktir. Burjuvazinin yönelimi her daim kendi pazarını korumak başka pazarları ele geçirmek, diğer ulusları ekonomik, siyasi ve askeri olarak tahakküm altına almaktır. Gücü yettiğince, mümkünse sınırsız, yayılmacılık, yeni alanları fethetmek, talan etmek, ulusları, halkları köleleştirmek ve bunu sürekli kılmaya çalışmak onun karakteridir. Şovenizm bu yönelimin düşünsel ifadesidir. Kendi ulusu diğer uluslardan üstündür. Dolayısıyla diğer ulusları ezmesi, sömürmesi “haklı ve meşru”dur. Şovenizm, burjuvazinin yayılmacı ve tahakkümcü yönelimine toplumsal destek ve meşruiyet sağlama aracıdır. Bu, şoven ideolojinin, burjuvazinin elindeki tüm imkanlarla halka zerk edilmesiyle sağlanır. Şovenizmle zehirlenen işçi sınıfı “ulusal çıkarlar” adı altında burjuvazinin çıkarlarının destekçisi haline getirilir.
Türk ulus-devletinin kuruluşunda da şovenizm temel direklerden biri olmuştur. Egemenlerin ulus-devlet kurma adına coğrafyayı Türkleştirme ve ulus bilinci yaratma çabası Ermeni, Rum, Süryani Ezidilerin inkarı-sürgünü ve asimilasyonu ile kol kola gitmiştir. Bu anlamıyla şovenizm kurulan devletin ve onun resmi ideolojisi Kemalizmin sac ayaklarından biri olmuştur. Ulus-devletin kuruluşunun ardından Kürt ulusunun tahakküm altına alınışı, azınlık inanç ve milliyetlerin varlığı, egemenlerin “bölünme” fobisi şovenizmi sürekli güçlü tutmaya yöneltmiştir. Bu şoven karakter kendini Kürt isyanlarının kan ve zulümle bastırılmasında, 6-7 Eylül Pogromunda, Maraş ve Sivas’taki katliamlarda, asimilasyoncu politikalarda devamlı göstermiş ve yeniden üretilmiştir. Ezilen ulusun, azınlık milliyet ve inançların kimliğini koruma çabaları dahi resmi ideoloji tarafından “beka” tehdidi olarak kodlanmıştır. Bu ideoloji eğitim ve medya gibi araçlarla topluma empoze edilmektedir.
Toplum şovenizmle zehirlendikçe resmi ideolojinin zihinlerde hakimiyet kurması kolaylaşmıştır. Bu yöntemle hem ezen ulusa mensup halkımız kontrol altında tutulmuş hem de ezilen ulus üzerindeki baskı arttırılmıştır. Öyle ki şovenizmin çürüttüğü kesimler farklı etnik ve inançtan halkımıza dönük katliamlarda devletin vurucu güçlerinden biri olmuştur. Aynı şoven çizgi bugün sözde Kemalizm karşıtı AKP tarafından Rojava’ya işgalci bir saldırganlıkla yeniden üretilmektedir. Bu anlamıyla devletin yüz yıllık karakterinde hiçbir değişim yaşanmadığı, AKP’nin Kemalizmin devamcısı olduğunu da kanıtlamıştır. Bunu, Savunma Bakanı H. Akar’ın “Bugün Atatürk yaşasaydı, Barış Pınarı Harekatının aynısını yapardı” söyleminde de görmek mümkün. Yine yüzyıldır değişmeyen bir başka olgu, farklı etnik ve inançlara yönelik saldırganlığa meşruiyet ve toplumsal destek sağlamak için şoven söylemlere sarılmaktır. Ezilen bir ulusa yapılan saldırı “yedi düvelle savaşma” gibi Kemalist söylemlerle propaganda ediliyor. Topçusundan popçusuna, boyalı basının tüm araçlarıyla asker selamı kisvesiyle şovenizm kışkırtılıyor. Dahası Ermeni ve Süryani kiliselerine destek açıklamaları yaptırılıyor.
Türk işçi ve emekçilerinin bu işgalci saldırganlık karşısındaki sessizliği, kimi kesimlerin açıktan desteği şovenizmin bir sonucudur. Bu durum toplumsal mücadeleyi de olumsuz etkilemektedir. Bu şoven etki en basit anlatımıyla ezen ulusa mensup emekçilerin bilincini dumura uğratmakta, sınıfsal niteliğini aşındırmaktadır. Tam da bu sebeple Türk hakim sınıflarının çıkarlarını kendi çıkarlarıyla özdeşleştirme yanılgısına düşmektedir. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak hakim sınıfların peşine takılmaktadır. Bu durum egemen sınıfların hem ezilen ulusun mücadelesini tecrit etmesine, onun üzerindeki ulusal baskıyı arttırmasına hem de ulus ayrımı fark etmeksizin işçi sınıfı ve ezilen kesimler üzerindeki sömürüyü arttırmasına olanak sağlamaktadır. Bugün yaşanan tam da budur! Baskıcı uygulamalar ve ekonomik krizin halka fatura edilmesi, ezilen kesimleri öfkelendirmiştir. Birlikte mücadele etmenin, ezilenlerin bir araya gelip dayanışmasının zeminini güçlendirmiştir. Buna karşın kışkırtılan şovenizmle ezilenler milliyetçilik temelinde saflaştırılmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, açlık sömürü zihinlerde bir kenara itilerek Kürt-Türk-Ermeni gibi şovenist ayrımcılık yerleşmektedir. Dolayısıyla şovenizm burjuvaziye karşı işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmasını parçalamaktadır. “Vatan, millet, Sakarya” demagojisiyle Türk emekçileri, hakim sınıfların artı-değer sömürüsüne mahkum edilmektedir. Egemen sınıfların klik dalaşını bırakıp şovenist propagandaya sarılmasının nedeni de budur.
Şovenizm illetinin halkın çıkarlarına, devrimci mücadeleye zararı bu kadar açık ve ortadayken, kendine “demokrat”, “sosyalist”, “devrimci” payesi biçenlerin sosyal şoven çizgileri ile egemenlerin değirmenine su taşıdıklarının altını çizmek gerekir. Zira sosyal şovenizm sosyalist söylemlerle bir ulusun üstünlüğünü savunmaktır. Bu kesimler Kemalizmle hesaplaşarak kopamayışları nedeniyle sosyal şoven çizgilerini yeniden üretmektedirler. Bunun son örneğini Rojava’nın işgali karşısında takınılan tavırlarda yeniden gördük. Ezilen ulusa yönelen işgalci saldırıya karşı devrimci tavır; amasız, çekincesiz karşı çıkmak, aktif bir mücadele örgütlemek ve ezilen ulusla dayanışmaktır! Şovenizm bataklığında gezinen kimi reformist ve revizyonistler kendilerinden beklenen tavrı sergilemişlerdir. ABD’nin Rojava’daki varlığını (üstelik ABD, işgale onay vermiş ve güçlerini çekmişken) gerekçe göstererek ezen ulus devletin saldırganlığına sessiz kalmışlar, kimileri “savaşa hayır” diyerek büyük cesaret göstermiştir! Sosyal şovenizmin, bu kesimleri getirdiği yer tıpkı daha önce Şeyh Sait İsyanı’nda yaptıkları gibi, faşizmle suç ortaklığıdır! Bu sosyal şovenizmin inceltilmiş bir başka örneği ise, kimi reformist çevrelerde gördüğümüz ne idiğü belirsiz “savaş karşıtlığı” tavrıdır. Sanki ezen ulus, ezilen ulusa ulusal haklarını talep ettiği için inkar ve imhaya yönelmiyormuş gibi! Bu tavır, ezen ulus ile ezilen ulus arasındaki farkı silikleştirmektedir. Ezen ulusun işgalci saldırganlığı ile ezilen ulusun buna karşı haklı ve meşru olan direnişini aynı kefeye koymaktadır. Dolayısıyla işgal karşıtlığı yerine savaş karşıtlığı yapmak sosyal şovenizmin inceltilmiş bir örneğidir. Bu sosyal şoven çizgi kitlelerin bilincini şovenizmden arındırma mücadelesinin önündeki en büyük engellerden biridir.
Nihayetinde yaşamış olduğumuz süreç komünistlere bir kez daha şovenizmle mücadele görevinin önemi ve önceliğini göstermiştir. Şovenizmle mücadele, Kemalizmle mücadeleyle eş anlamlıdır. Bu mücadele verilmeden kitlelerin bilinci de şovenizm zehrinden temizlenemez.
Kemalizmle mücadelede Kaypakkaya yoldaşın bilimsel tahlilleri hem güncelliğini hem de önemini korumaktadır. Önder yoldaş şovenizmin her türlüsünün en amansız düşmanı olmuştur. Şovenizmin ve sosyal şovenizmin devrimci çevreler de dahi etkisinin yoğun olduğu, Kürtlerin görmezden gelindiği, bir ulus olarak kabul edilmediği bir ortamda, UKKTH’yi amasız ve şartsız savunmasıyla Kemalizme en ağır darbeyi indirmiştir. Türkiye’de Milli Mesele başlığı altında ulusal soruna dair tahlilleriyle şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadele bayrağını göndere çekmiştir. Kemalizmin etkisi altında olan TDH içinde Kemalizm ve ulusal mesele üzerine yaptığı tahliller resmi ideolojinin ırkçı, şoven, milliyetçi özünü teşhir etmiştir. Önder yoldaşın tahlilleri şovenizme ve sosyal şovenizme karşı mücadelede bugün açısından da en güçlü silahımızdır. Devrimci mücadele tarihinde Kemalizme ilk ve en etkili darbeyi vurmuş olan komünist önderimizin izinde şovenizme ve sosyal şovenizme karşı savaşımızı büyütelim.