On yıllar boyunca hükümdarlık sürdüren, “yıkılmaz”, “yenilmez” gibi görülen diktatörlerin bile kısa bir süre içinde tarih olduğuna şahitlik ettiğimiz Ortadoğu coğrafyasında, sular bir kez daha Irak için kaynamaya başladı. Mevcut iktidar ve onun arkasındaki güçler; mevcut burjuva muhalefet ve onun arkasındaki güçler için korkutucu, tedirgin edici olan halk hareketi, Ekim 2019’dan günümüze kadar yüzlerce insanın katledilmesine rağmen kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Irak halkının ölümlerin üzerine doğru yürümesi işsizliğin, yoksulluğun ve ağır baskının sonucudur. Şii, Sünni, Arap, Kürt, Türkmen ayrımı olmaksızın bütün ulus ve inançlardan Iraklı emekçiler bu direniş dalgasının içinde yer almıştı.
Bu başkaldırı hareketi hükümet tarafından bastırılmaya çalışıldı ve yüzlerce kişi katledildi. Daha sonra halkın kararlı eylem tavrı ve duruşu görülünce geri atmak zorunda kalan hükümet bir takım reform sözleri verdi ve önce kabine değişti ardından Başbakan Adil Abdülmehdi istifa etti.
Bugün için devrimci bir önderlikten yoksun olan bu halk, reform ve revizyon aldatmalarına kanmayarak taleplerini başlangıç noktasından daha ileri taşımış görünüyor. Ancak biz bunun burada kalmayacağını, kitlelerin öncüleri etrafında örgütlendiğinde bu taleplerin devrim talebine ve mücadelesine dönüşeceğini daha önceki birçok pratikten biliyoruz.
İŞGALCİLER VE İŞGAL HEVESLİLERİ BİR KEZ DAHA DEVREDE
2003 yılında Irak, ABD emperyalizmi tarafından, daha sonra kendi kaynakları tarafından yalan olduğu şeklinde açıklanan “kimyasal silah” bahanesiyle işgal edildi. İşgal hareketi 1 ay gibi kısa bir sürede sonuçlanmış gibi görünse de Irak halkının mahalle mahalle, sokak sokak yıllarca ördüğü direnişle, Irak ABD’ye adeta zindan edildi.
Daha sonraki yıllarda da tam anlamıyla bu bölgede istediği istikrarı sağlayamayan ABD, mezhepler arasındaki çelişkileri manipülasyonlar ve çeşitli hilelerle kışkırtarak, öfke ve dikkatin kendi üzerinden başka bir alana yönelmesini sağladı. Ancak binlerce kişinin katledildiği bu işgal saldırısının izlerini ortadan kaldırmak, Irak halkının desteğini almak o kadar da kolay olmadı, olmayacak gibi de görülmektedir.
ABD emperyalizmi o günden bugüne Irak içinde yaşanan hemen her şeye müdahale etmiş, kendi politikalarını hayata geçirecek, birçok hükümet değiştirmiştir. Ekim ayından bu yana Irak’ta gelişen halk hareketine karşı da yine ABD tarafından yapıldığı söylenen onlarca plan ve saldırı gerçekleştirilmiştir.
Irak üzerinde söz sahibi olmak isteyen ve özellikle Iraklı Şiiler üzerinde büyük etkisi olan İran’da bu dış müdahalelerin başını çeken ülkelerden biri durumunda. ABD ve İran arasında uzun yıllardır yaşanan gerilim, Irak üzerinden bir hesaplaşma olarak da okunabilir aslında. ABD ve İran’ın, Irak’taki Şii güçler üzerinde hegemonya mücadelesi olabildiğince ivme kazanarak devam etmektedir. ABD, Irak’ta İran’dan bağımsız bir Şii merkez oluşturarak, İran’ın Şii mezhebinin çelişkisine dayanan dış politikasını zayıflatıp, İran üzerindeki kuşatmayı derinleştirme hesabı söz konusudur. İran ise bölgenin her yanında olduğu gibi Irak’ta ki nüfuzunu olabildiğince güçlü ve etkin bir şekilde kullanarak bu projeyi boşa çıkarmaya çalışmaktadır. Bu eksende gelinen aşamada Şii güçler arasında belirlenmiş bir çizginin oluşturulamadığı, parçalı yapının gün be gün derinleşerek keskinleştiği görülmektedir. ABD, Sünni ve Kürtleri yedeğinde tutarak, Irak’ın egemenliği üzerinden Şiileri yanına çekme politikasını krizli bir yapı içinde sürdürse de artık bu kolay bir durum olarak görülmemektedir.
Irak’ta gelişen halk hareketi doğallığında burada hakimiyet kurmaya çalışan bu iki güç tarafından da “hoş” karşılanmamıştır. Neticede buradaki bu hareket dönüp dolaşıp iki ülkeyi vuracaktır. Bu nedenle Ekim ayından bugüne onlarca oyunun yanında, direk olarak bu eylem ve etkinliklere katılan, öncülük yapanlara yönelik onlarca saldırı gerçekleştirildi.
Irak Savunma Bakanı Necah eş-Sammarı, 15 Kasım 2019’da yaptığı açıklamada, hükümet karşıtı protestolar sırasında bazı göstericilerin hayatını kaybetmesinden “üçüncü tarafı” sorumlu tutmuştu. Sammarı üçüncü taraf derken kimlerden bahsettiğini açıklamadı ancak yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, Irak deyince akla ilk gelen ABD ve İran olmaktadır.
ABD ve İran arasındaki bu it dalaşı son yaşanan gelişmelerle iyice tırmanmış durumdadır. ABD’nin yıllardır planladığı ama bir türlü hayata geçiremediği İran işgali, son saldırılarla birlikte bir kez daha gündeme gelmiştir. ABD emperyalizminin Hizbullah Tugaylarına yönelik saldırısı, Haşdi Şabi adıyla bilinen ve İran’a yakın oldukları söylenen askeri güç ve onun yönlendirdiği kitleler tarafından ABD Irak büyük elçiliği önünde yapılan eylemle protesto edildi. Bu protesto eyleminde eylemciler içeri girmeye çalıştı ve elçilik binası önünde çadır kurdular. Bu protestolar sonrası hemen bir açıklama yapan ABD başkanı Trump “İran, Irak’taki ABD Büyükelçiliğine yapılan saldırıyı organize ediyor. Bundan sorumlu tutulacak” dedi. Ve devamında 3 Ocak 2020 tarihinde, ABD’nin İHA’larla Bağdat Uluslararası Havalimanı’na düzenlenmiş olduğu saldırı sonucunda İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani öldürüldü.
KASIM SÜLEYMANİ VE ABD EMPERYALİZMİNİN DENGELERİ YENİDEN KURMA HAMLESİ
Irak’ta politik krizin daha fazla derinleştiği bir dönemde Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi’nin üst düzey komutanları öldürüldü. Ülkede yaşanan politik kriz bir yandan da hükümet kurma mücadelesinde kendisini göstermektedir. Bu mücadelenin ABD ve İran arasındaki hegemonya mücadelesinden bağımsız değildir. Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, İran yanlısı olan “Bina” Koalisyonundan seçilen başbakanları istifa restini de göstererek atamamayı tercih ediyordu. Bu kriz derinleşerek devam etti. Bu süreçte, ABD sadece diplomatik ve politik olarak değil askeri müdahaleyle sürece dahil oldu. Haşdi Şabi karargahını bombalayarak onlarca militanı öldürdü. Yaşanan süreç esasta Irak’ta parçalanmayı derinleştiren politik sonuçlarla ilerlemektedir. Şii gruplar bir yandan parçalanırken (bilhassa Mukteda El-Sadr grubu Şii politik öznelerden ve Bina koalisyonuna muhalif) diğer yandan Kürtler-Sünniler ve İran ekseninde durmayan şiir grupların hizalanamaması durumu yaşanmaktadır. Ülkede aşiretsel, mezhepsel, ulusal çelişkiler çok uzun bir tarihsel arka plana sahiptir. ABD işgali ile birlikte bu çelişkiler daha fazla derinleşmiş, İran ve ABD arasındaki mücadele ve her bir gücün ülke üzerindeki hesapları bu çatlakları büyütmüş, kanlı çatışmaları körüklemiştir.
Kasım Süleymani’nin katledilmesi, bunun Irak’ta gerçekleşmesi hiç kuşkusuz tesadüf olarak değerlendirilemez. ABD açısından, ince elenip sıkı dokunmuş bir suikasttir. Bu saldırı ABD emperyalizmi için elbette bölgesel planları dahilinde sonuçlar üretmek amacıyla gerçekleşmiştir. Kasım Süleymani’nin bölgede İran açısından sembolik yanı güçlü olmakla birlikte, bölgede bulunan milis grupları, Filistin’den Yemen’e uzanan silahlı gruplarla bağları ve iletişimi çok güçlüdür. Bu sembole yapılan saldırı, büyük sonuçlar bekleyen planlamaların tetikleyicisi olarak hesaplanmıştır. Bu saldırı ile birincisi, ABD Irak’ta Şii saflaşmayı belirgin hale getirmek, Şii güçler arasındaki çelişkiyi alınan pozisyonlarla derinleştirme hesabı yapmıştır. İkincisi, halihazırda yaşanan hükümet kurma krizini kanlı bir müdahale ile derinleştirip, Irak’taki politik öznelerin birbirine yönelik güvensizliğini bu şekilde derinleştirmiştir. Üçüncüsü, İran’ın Irak’ta ne düzeyde güçlü bir aktör olduğunun bu suikastla birlikte ABD açıktan kabul etmiş oldu. Hatta İran’ın artık bu alanda sadece diplomatik ve politik mücadele ile durdurulamayacak düzeyde güç devşirdiğinin kanıtı durumundadır. Dördüncüsü, İran devletinin resmi bir generali ve Irak Devletinin aynı şekilde resmi bir generalinin bu şekilde öldürülmesi ABD’nin ciddiyetini daha açık ve kesin bir dille ifade etmesi anlamına gelmektedir. Beşincisi, bu suikastle birlikte oluşacak yeni tabloda ABD, Ortadoğu’nun dağılma eğilimi gösteren sisteminde, ilk fiili parçalanma durumunu Irak üzerinde yapma planına daha güçlü şekilde zemin hazırlamıştır. Bu suikastteki hesapta, ABD istediği yeni Şii devleti yaratamayacaksa parçalanmış bir Irak ile süreci yönetmeye hazırlık yaptığını ilan etmiştir. Bu durum Şii güçlerin nasıl ve ne biçimde hizalanacağında hiç kuşkusuz önemli ve ciddi bir adım olacaktır. İlk etapta tüm Şii güçlerin ABD’yi kınaması, ona lanet okuması Ortadoğu gerçekliğinin bir parçasıdır ancak güç mücadelesi sloganlar üzerinden değil çıkarlar üzerinden ilerlemektedir. Altıncısı, parçalanmış bir Irak’ta en karmaşık çatışma ve çelişkilerin Şiilerin egemenlik alanında oluşmasını sağlayacak koşulları pişirmeye yönelik olarak görülmelidir.
Bu saldırıyı İran’ın nasıl okuyacağı, hesaplarını nasıl yapacağı önemlidir. Zira bu saldırı ile birlikte büyük çaplı bir savaş beklentisi gerçekçi değildir. İran’ın, bilhassa Irak’ta bu saldırıyı nasıl kullanacağı, saflaşmaları nasıl okuyacağı, düşman tanımlarını Irak içinde yeniden belirleyip belirlemeyeceği ya da nasıl belirleyeceği büyük önem kazanmaktadır. İran’ın ABD’ye askeri saldırısından çok bu saldırıya karşı politik dizayn mücadelesinin nasıl şekilleneceği önemlidir. Bu durum Irak’ın geleceği için belirleyici konumdadır. Aynı zamanda tüm bölgenin içine gireceği sürecin kısalıp uzaması açısından da önemlidir. Zira, Ortadoğu esasta çatışma, ayrışma, parçalanma ve yeni siyasi sınırlar ve egemenlik biçimleri için bir sürece girmiştir. Bu süreç emperyalistlerin pazardan pay kapma savaşı olarak da şekillenmektedir. Bu sürecin durdurulması olanaklı görülmemektedir. Bu süreçte kimin ne kazanacağı, sınırların nasıl ve ne biçimde çizileceği, ittifakların nasıl şekilleneceği, emperyalistlerin pazar mücadelesinde kimin ne kadar kazanacağının belli olmaması durumu söz konusudur.
Irak’ta yaşanan gelişmeler ve Kasım Süleymani’nin katledilmesi tüm bölgede yansımasını bulacaktır. Ama en çok da Irak’ta etkisini gösterecektir. Bir süredir Suriye’de bulunan bölgenin “anahtarı”, şimdi yeniden Irak’a geçmiştir. Ancak bu iki ülkedeki gelişmeler, bölge düzeyinde Sünni-Şii çatışması, emperyalist Rusya ve ABD’nin savaşımında daha fazla ivme kazanacaktır.
Netice itibariyle ABD ve Rusya-İran arasındaki bu hesaplaşmanın hangi boyuta evrileceğini ileriki günlerde göreceğiz. Rusya’nın aldığı konumlanış İran için belirleyici olacaktır. ABD ile Rusya arasındaki çelişkiler derinleşse de şu aşamada askeri anlamda ABD ve İran arasındaki gerginliği doğrudan bir savaşa evrilecek düzeyde değildir. Bu iki emperyalist güç arasındaki çelişkinin boyutu bu çatışmanın niteliğini belirleyen en önemli unsurdur. Ancak alt düzeyde askeri mücadele ve yoğunlaşmış politik mücadele bu sürecin bir sonucu olarak karşımıza çıkacaktır. Büyüyen ve keskinleşen çelişkilerle emperyalist güçlerin daha fazla karşı karşıya geldiği bir denklem söz konusu olacaktır. Bildiğimiz bir şey var ki bu iki gerici gücün savaşması da restleşmesi de halkın yararına olmayacaktır. Bu hesaplaşmada yine ezilen emekçi halk zarar görecektir. ABD emperyalizminin İran ve Irak gericiliğinin politikalarını boşa çıkaracak olan güç, İran ve Irak halklarının örgütlü ve kararlı meşru mücadelesi olacaktır. Bu anlamıyla “fillerin” tepişmesine değil, emekçilerin kendi öz gücüne dayanan mücadelesine ses ve destek verelim. Tıpkı göstericilerin ABD elçilik binasının duvarına yazdığı gibi, tüm gerici sistemlerin üzerine bir gün “halk tarafından kapatıldı” yazılacaktır.