Partimiz 47 yıllık bir deneyime, birikime ve sürekliliğe sahiptir. Başardıkları ve başaramadıklarıyla, komünizm davasına olan sıkı bağlılığı ve onun ülkemizde gerçekleşmesi noktasında yapabildikleriyle, genel siyasi çizgisini nasıl ve ne biçimde var edip yeniden ürettiğiyle, kadro politikası, çalışma tarzı ve 47 yıl boyunca birikmiş̧ emek ve yoğunlaşmış̧ deneyimiyle değerlendirilmelidir. Ancak bugünü̈ kavramak, bugünün sorunlarını inceleyerek hakim olmak geçmiş̧ deneyim ve birikimlerimize daha bütünlüklü çok yönlü̈ ve güçlü̈ ele almamızı sağlayacaktır. Bu anlamda bugün yaşadığımız sorunlar, zaaflar, mücadeleyi karşılama biçimimiz, genel çizgimizle örgütlü̈ bünyemizin kaynaşma düzeyi, kavrama düzeyi, önderlik meselesini ele alışımız, örgütlenme ve kitle çizgimizdeki sorunlar, askeri çizgimizdeki yetmezlikler ve bir bütün savaş̧ stratejimizle ilişkilenme düzeyimiz yakından ve çok yönlü̈ incelemeyi gerektirmektedir. Bu yoğunlaşma ve odaklamayı sağlayamadığımız noktada zamanın ruhunu, içinde bulunduğumuz sürecin yapısını, bunun yarattığı çelişkilere uygun olarak örgütlenmeleri inşa etme ve biçimlendirmeyi, kitle çizgimizdeki sorunları ve Halk Savaşı’nın bütünlüklü yapısını ve sorunlarını kavramak mümkün değildir.
Partimizde bugün en önemli sorun toplumsal çelişkiler ve faaliyet alanlarımızdaki tüm yansımalarına çözüm olma iddiasındaki zayıflıktır. Bu doğrudan sınıf mücadelesiyle ilişkilenmedeki iddiasızlık, ona öncü ve önder olmadaki yetmezlikle ilgilidir. Devrimin sorunları, halkın sorunları, sınıf mücadelesinin sorunlarıyla ilişkilenirken fedakâr devrimciler olarak şekillenen bir yapı, bu eksende oluşan güçlü̈ beklenti ancak bu sorunlarla komünistçe ilişkilenmenin daha az önemli olduğu bir konumlanış̧ söz konusudur. Bu bağlamda iyi devrimciler topluluğu olan, ancak çelişkiler karşısında zayıf, onları incelemek ve çözüme kavuşturmada tembel önderler ve komünistler olarak konumlanma durumu söz konusudur. Partimizin önderlik ve öncülük noktasındaki iddiasının parti önderliğiyle sınırlanmışlığı, bu iddiasızlığın en temel yapısı durumundadır. Oysa önderlik komünist kimliğin en temel öğesidir. Bu misyon ve sorumluluk kavranmaz, bunun gereklerini yerine getirecek bir çizgi, yaşam tarzı, örgütlenme hattı, inceleme yöntemi ve gerekli olan örgüt yapısı kurulmazsa komünist kimliğin temellerinde bir aşınma başlamış demektir. Komünist kimliği oluşturma, inşa etme ise ancak bu ihtiyaçlara yanıt olacak bir değişim, dönüşüm ve yönelimle mümkündür.
İddiasızlık birçok yönüyle yansımaktadır. Ancak iddiasızlığın önderleşmeye ket vuran iki yapısı partimizde tezahür etmektedir. Birincisi, sorunlar karşısında ertelemeci, kaçınmacı tutum. Ortaya çıkan sorunu incelemekten uzaklaşan, sorunları çözmeye odaklı bir yaklaşım yerine onun karşısında havlu atan kendiliğindencilik. Bu tablo bir bütün önderlikten en alt bileşene kadar yansımasını bulan bir sorundur. Bu şekilde hem sorun çözme kabiliyeti gelişmiyor hem yoğunlaşma ve incelemede somut odaklanma sağlanmıyor hem de iddialı duruş ve konumlanış aşındırılıyor. Bu tablo bir aşamadan sonra ilgisizliğin sistematik hale gelmesini, yığılan ve biriken sorunların boyutlandığı bir durum yaratıyor. Örgütsel yapıya kendiliğindencilik adeta bir virüs gibi yayılıyor. Bu bağlamda iddia sahibi olmak evet bir noktada komünist iradeyi gerektiriyor. Çıkan sonucun başarısız olması konumuzun dışındadır. Ancak denemek, yeniden denemek çözüm gücü olduğunu göstermek bir tutum ve konumlanıştır. Çelişkiler karşısında alınmayan bu konumlanış̧ gelişimi köstekleyen, ideolojik sorunları iddiasızlık derekesine götüren bir gerçekliğe neden oluyor. İkincisi ise, beklemeciliktir. Bu bir çeşit idealizmdir. Üstlenilmesi gereken sorumluluklar karşısında, soyut bir parti ve önderlik tanımı ile çözüm bekleyen tutumlar çok yaygındır. Bu özneleşmek yerine nesneleşme konumlanışıdır. Böylesi bir beklemecilik idealizmin her türlü kuşatmasına maruz kalmak anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım sorunları da dışında arayan yaklaşıma el vermektedir. Sorunların çözüm gücü olmamak, başkasından beklemek aynı zamanda sorunları dışına atmaktır. Bu iddiasızlığın ilmek ilmek örülmesi durumudur. Sınıf mücadelesi karşısında memurluk tavrıdır. Sınıf mücadelesinde özne olmayı unutan her davranış̧ kuşkusuz önderleşme ve iddia sorununa işaret etmektedir. Bugün parti yapımızda en önemli sorun olarak, bu çıkmaktadır.
Partimizin bu bağlamda kadrolarına, bileşenlerine ve örgütlü bünyesine yönelik sınıf mücadelesinin zorunluluğu ve gerekliliği ile partinin tarihsel sorumluluğunu kavratan bir yönelim içinde olması gerekmektedir. Partimiz temellerini atarken oldukça iddialı bir konumlanış almıştır. 23 yaşında genç bir komünist tarih sahnesine çıkmış, eksiklik ve yetersizliklere mahkum olmaksızın o andaki tarihsel sorumluluğunu üstlenerek, en ileri teorik temelleri inşa ederek enternasyonal proletaryanın Türkiye’deki bayrağını dalgalandırmıştır. Bu anlamda böylesi bir temele sahip bir partinin ve onun bileşenlerinin iddiasızlık içinde debelenmesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu noktada komünistlerin- devrimcilerin tarihsel misyonu ve sorumluluğunu omuzlamanın kaçınılmazlığı kavratılmalıdır. Bu kavrayış oluşturulmaksızın, bunun pratik adımlarının atılması kolektif bir bilinçle sağlanmaksızın ileriye doğru hamleli ideolojik gelişimin olanakları olmayacaktır.
PROLETER DEVRİMCİLİK
İki tip devrimcilik vardır. Birincisi küçük burjuva karakterli devrimcilik. İkincisi proleter devrimcilik. Küçük burjuva devrimciliği en genel anlamıyla sınırlılıktır. Hedefleri ve amaçları büyüktür, ancak yaşam karşısında durduğu yer sınırlıdır. Heves ve isteği büyüktür, yer yer cüretli ve ataktır, acelecidir ve geleceğe dair öngörüsü bu aceleciliğinin esareti altındadır. O yüzden andaki durumu, gelişmeyi önemser, benimser ve ona göre ruh hali ve yönelimi şekillenir. Motivasyonu tarihsel haklılık değil, andaki haksızlık ve adaletsizlik üzerine kuruludur.
Küçük burjuva devrimcisinin en temel hedefi sadece karşısındaki düşmandır. Her anını, her adımını, her pratiğini, her şekillenişini, her çelişkiyi ele alış biçimini sınıfsız bir toplum yaratma perspektifinden değil, o andaki politik denklemdeki çıkarlardan hesaplar. Bu iki durum arasındaki ilişkiyi göz ardı eder. O anlamda mülkiyetçilik ilişkisini önemsemez. Onun ortaya çıkan tüm biçimlerine karşı uyanık değildir çünkü en başta kendi dünya görüşünden dolayı mülkiyetçilik ilişkisinde bir meşruiyet vardır. Bu tür devrimcilik yalpalayan özellikleriyle, motivasyonuna, pohpohlanmaya odaklı hareket eder. Bütün ilişkileri değer ve değersizlik denkleminde kurar. Komünist perspektifin tüm değerleri silmeye çalışan perspektifini önemsemez. Anlık hesaplar, anlık düşünme ve anlık tepkilerle hayatı örgütler. Bu tarz bir devrimcilik ülke topraklarımızda yaygındır. Aynı yaygınlık partimiz içinde geçerlidir.
İkincisi ise proleter devrimciliktir. Proleter devrimci “sınıfların ortadan kaldırılması görevinin” en zor ve zorlu görev olduğunun bilincinde olandır. Buna sadakatle bağlı kalandır. Sınıfların ortadan kaldırılmasına dair bilincini, ufkunu ve tutumunu diri tutma ve her an her saniye gerçekleştirme iddiasında olandır. Zira devrimciliğin ilk görevi düşmanı yıkmak iken, bu görevden daha zor olan sınıfları ortadan kaldırmaktır. Bu perspektifle sınıf mücadelesiyle ilişkilenmek, bu mücadeleyle bireyin tarihsel ilişkisini tam kurmak anlamına gelmektedir. Proleter devrimciler, örgütsel ilişkilerindeki hiyerarşide, halkla kurulan ilişkide, yöneten-yönetilen denkleminde, sınıflar arası ilişkide, yaşamla olan ilişkide sınıfları ortadan kaldırma perspektifini asla unutmamalıdır. Bu ne anlama gelmektedir? Bu durmaksızın ideolojik mücadele, durmaksızın sınıflara dayalı toplumsal yapıda sınıfları ortadan kaldıracak olan yegâne sınıf olan proletaryanın yaşam, kültür ve dünya görüşüne göre şekillenme anlamına gelmektedir. Bu bakış açısı her an ve durumda çelişki arama, çelişkiyi inceleme, masaya yatırma ve her olgunun iki yanını ısrarla ve kararlılıkla keşfetme ve proleter yanı, ilerici olanı bulma sorumluluğu demektir. Proleter devrimcilik gerçeğe hükmetme, hakim olmadır. Görünenle değil ussal olanla ilgilenmedir.
Sınıfsız toplum yürüyüşünde sabırlı olma, aceleci olmamak demektir. Tarihin başladığı ve bittiği noktayı kendisiyle sınırlamama demektir. Proleter devrimcilik her şeye çok yönlü bakma, bıkmadan usanmadan öğrenme mücadelesi demektir. Proleter devrimcilik, durmadan ve durmadan sürekli şekilde ortaya çıkan burjuva hastalıklara karşı mücadele ve bitmek bilmeyen bir devrim yapma zorunluluğu demektir. Bu mülkiyet ilişkilerinden ve anlayışından arınma, kendini sevmekten vazgeçme ne partiyi ne yoldaşlarını kendi mülkiyeti haline getirmeme kavgasıdır. İşte partimizde eksilen ve uygulanmasında sorun yaşanan devrimcilik tipi budur.
Partimiz eksikliklerine yönelmede kararlıdır. Ancak eksikliklerinin bir anda ortadan kalkmayacağı da bilinmelidir. MLM’ler nehrin bir gecede donmadığını bildiği gibi nehrin bir gecede çözülmeyeceğini de bilirler.
Uzun yıllara dayanan sorunlarımız, sınıf mücadelesinin durgun seyri, savaşımızın zayıf hali, mücadeleyi keskinleştirmeye yönelik ideolojik tutukluk belirlediğimiz ilerleme düzeyini bir anda sağlamayacak faktörlerdir. Aslolan gelişmenin dinamiklerini tespit etmek, ona sıkı sıkı sarılmak, onu yeniden üretme çabası içerisinde olmak, o dinamiklerin akamete uğradığı noktada ondan vazgeçememek ve ısrarlı olmaktır. Zira gelişmenin politik dinamiklerini, ideolojik özünü yakalayamama hali ortaya çıkacak fırsat ve olanakları ıskalamak ve başka baharı beklemek anlamına gelecektir. Bu eksende partimiz “proleter devrimcilik” ve “Halk Savaşı” vurgusuyla iki temel dinamiği yakalamıştır. Bu dinamikleri kavramak, bu çizgide ısrar etmek, can pahasına bunlara sarılmak asıl olandır. Bu temelde savaş stratejimizin içinden geçtiğimiz süreçte nasıl bir tarihsel zorunluluk olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
SAVAŞÇI BİR PARTİ, SAVAŞA GÖRE ŞEKİLLENME VE HALK SAVAŞI
Partimizin stratejik yönelimi uzun süreli Halk Savaşı çizgisidir. Partimiz kuruluşunu ilan ettiğinden itibaren Halk Savaşı’nı ve onun bir gereği olarak gerilla savaşını başlatmıştır. 47 yıllık süreç boyunca savaşta inişli çıkışlı bir seyir izlemiş, büyük fedakarlıklarla, bedellerle, emek ve çabayla parti çizgisi hayata geçirilmeye çalışmıştır. Ancak bulunduğumuz nokta, çizgimizin yaratıcı bir şekilde hayata geçmediği, başarı üretmediği, kalıcı ve savaş stratejisinin üretkenliğine tekabül etmeyen bir noktadır. Hâlâ savaşın başlangıç noktası düzeyinde bir varlık ve gelişkinlik gerçekliği içindeyiz.
Hiç kuşkusuz savaşta bugünkü tablomuzun gerçekliği, birikmiş deneyimin kadrolardaki yansıması ve etkisi, savaşa yönelik öngörü ve kaynaşmışlık düzeyimiz, planlama ve hayata geçirme çapımız tarihimizde stratejik hattımızın örgütlenmesinden, ordan devredilen mirastan kopuk değildir.
Bu anlamda savaşımımıza ve stratejimize yönelik derinliğimiz, inancımız ve beklentilerimiz geçmişin tüm izlerini taşımak zorundadır. Bu bağlamda partimiz ana kulvarımızda ve stratejik hattımızda yol alamama durumunu, bu stratejik hattın doğruluğu veya yanlışlığını tartışarak ele almayı, tarihsel deneyimimize bakarak yerinde görmemektedir. Zira partimiz en temelde bu savaş stratejisine ve genel siyasi çizgiye nasıl ve ne biçimde önderlik ettiğine, bunu nasıl icra ettiğine, yön verip biçimlendirdiğine odaklanmak zorundadır. Bu incelemenin bir sonucu olarak ancak neyin doğru, neyin yanlış, neyin hatalı ve neyin eksik olduğunu tespit edebilir.
En nihayetinde toplumsal ve iktisadi yapı gerçekliği bize her sorunun ve çelişkinin çözümünde zorun önemini ve her durumda devrede olduğunu gösteren bir gerçeklikle yüz yüze bırakmaktadır. Bu dünün ve bugünün incelemesiyle kolaylıkla tespit edilebilecek bir durumdur. Bu bağlamda yükseltemediğimiz savaş, bizim savaş stratejimizin nesnelliğe uymaması değil partimizin savaş stratejimizi hayata geçirmede yaşadığı öznelliğe dayanan eksikliklere götürmektedir.
Partimiz, devrim stratejimiz olan Halk Savaşı’nın proletarya önderliğinde, doğru bir şekilde kumanda edildiğinde muzaffer olacağından şüphe duymamaktadır. Yaşadığımız sorunları, geliştiremediğimiz mücadeleyi bu stratejik hatta arama yerine bu stratejik hatta derinleşme, savaşın ve sınıf mücadelesinin sorunlarını bu genel siyasi çizgi etrafında, onu zenginleştirecek ve uygulanabilir kılarak şekil almak önemlidir. Partimiz tarihi Halk Savaşı’na göre şekillenme tarihi olduğu kadar, bu savaşımın ruhundan sapmalar tarihidir de aynı zamanda. Önderlik düzeyinden başlamak üzere bir bütün partimiz Halk Savaşı’nın gereğine, ona önderlik etmeye odaklı bir şekillenişi, yoğunlaşmayı ve derinleşmeyi sağlayamamıştır. Onun gereklerini yerine getirmede istikrarlı ve kararlı bir hat parti tarihimizde sürdürülememiştir. Gerilla mücadelesinde ısrar ve kararlılık, silahlı savaşımda ısrar ve kararlılık, direnme çizgisinde ısrar ve kararlılıkla sınırlanmış̧ ancak savaşın bütünlüğünü kavrama ve hayata geçirmede bir ikilem, bir gerilik, bir tereddüt ise hiç eksik olmamıştır.
Toplumsal ve siyasal çelişkilerin yoğunlaştığı, sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemlerde Halk Savaşı’nın gerektirdiği şekilleniş, konumlanma, örgütlenme, stratejik ve taktik hamleleri yerine getirememe durumu tarihimizde kaçan fırsatlar olarak kayda geçmiştir. Sınıf mücadelesinin yükselmesine paralel olarak gelişen ve büyüyen partimiz ve silahlı güçlerimiz, Halk Savaşı’nın gerektirdiği şekilde bir hizalanmaya, tüm örgütlülüklerimizin buna göre şekillenmesi zorunluluğuna göre oluşmamıştır. Bu durum sınıf mücadelesinin keskinleştirilmesi, yeni evrelere taşınmasını, savaşın gelişkin ve karmaşık bir yapıya bürünmesini engellemiştir
(Bu yazı İşçi Köylü Kurtuluşu’nun 133. sayısından alınmıştır)