Bir yılı aşkın süredir Kaz Dağları’ndaki altın madeni talanına karşı Kirazlı Balaban mevkiinde “Su ve Vicdan nöbeti” tutan çevre aktivistleri, 22 Eylül sabahı jandarma zoruyla nöbet alanından çıkarıldı. Nöbet alanını ablukaya alan jandarma alanda çadırlarda bulunan dört kişiyi gözaltına alıp pandemiyi gerekçe göstererek nöbet alanını dağıttı.
Kanadalı Alamos Gold şirketinin altın madeni işletebilmek için Balaban Tepesi mevkiinde 400 bin ağacı kesmesinin ardından başlatılan su ve vicdan nöbeti için kurulan metruk bina jandarma saldırısı sonucu yıkıldı. Çanakkale’nin ciğerleri niteliğinde olan Kaz Dağları’nı savunanlara yönelik gerçekleştirilen saldırıya ve genel ekoloji mücadelesine dair Kaz Dağları İstanbul Dayanışması’ndan Pelin Akmoren ve Kaz Dağları Direnişçisi Canan Hakko ile röportaj gerçekleştirdik.
YENİ DEMOKRASİ- Pandemi bahane edilerek doğayı savunmak, ekolojik yıkımın önüne geçmek yasaklanırken, sermayeye ve şirketlere her türlü serbestlik tanınıyor. Ekonomik krizin içinde ortaya çıkan pandemiyle birlikte doğaya yönelik talanın hız kazanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
PELİN AKMOREN- Aslında ekonomik krizle beraber ortaya çıkan bir doğa talanı değil bu. Senelerdir devam eden bir talan ve bu talana karşı örülen direnişler söz konusu. Bergama’da siyanürlü altın arama madenine karşı başlayan, Sinop’ta nükleer karşıtı eylemlerle devam eden ekolojik direnişler var. Akkuyu’dan Hasankeyf’e talan devam ediyor. Hasankeyf’in sular altında bırakılmasıyla yeni bir süreç başladı. Aslında bu hükümetin talan politikasıdır. Yer üstü kaynaklarını tüketti, fabrikaları sattı. Elinde son kalan da halka ait olan yaşam alanları ve su kaynakları oldu. Havamız, suyumuz, toprağımız zehirlenerek yabancı işbirlikçilere peşkeş çekiliyor.
Tüm bunlarla beraber bir de pandemiyi yaşıyoruz. Pandemi, doğayla savaşmamızın bize bir şey kazandırmayacağını, yüzümüzü doğaya dönmemiz gerektiğini gösteriyor. Bir ağacın altında nefes almanın ya da su kaynaklarının temiz kalmasının hayati önem taşıdığını ifade ediyor. Tarıma önem vermemiz gerektiğini ve güçlendirmemiz gerektiğini anlatıyor.
Ekolojik yaşamlar, komünler bir süredir devam ediyor. İnsanlar kooperatifler kurarak organik tarımla bunun filizlerini atmışlardı. Ancak pandemi bunu hızlandıracak gibi görünüyor. Doğayla savaşarak kazanamayız. Doğayı kendi haline bıraktığında doğa kendini yeniliyor. Doğayla savaşmak yapacağımız en büyük hata olur. Doğanın içerisinde ona zarar vermeden kendimiz için yaşamalıyız. Pandemi nefes almanın ne kadar değerli olduğunu gösterdi bizlere. Bu sarmaldan elbette ki bir çıkış yolu bulacağız.
Kaz Dağları’nda 430’uncu güne yaklaşan bir nöbet var. Nöbet alanımızı aldılar ama sürekli ne yaptıklarını takip ediyoruz. İşin içerisinde 10 ay önce ruhsatını yenilememiş Alamos Gold ve “yerli” işbirlikçisi Doğu Biga Madencilik var. Halk gerçekten “yaptırmayacağız” diyorsa, buna rağmen kazanmaları mümkün değil. Kaz Dağları’nda 350 bin ağaç kesildi. Biz bu noktada geç kaldık, görmedik. 350 bin ağaç kesildikten sonra haberimiz oldu. Bu bizim hatamız. Ama bundan sonra Kaz Dağları’nda Milli Parklar statüsünde olması gereken bölgeden bir ağacın kesilmesine dahi izin vermeyeceğiz. Her ağacı tek tek, her toprağı karış karış savunacağız. Oraya siyanür döktürmeyeceğiz. Su havzalarını kirlettirmeyeceğiz. Nasıl ki bir senedir direniş devam ediyorsa kazanana kadar da sürecek… En son Halilağa’da ki Cengiz bakır madenine karşı örülen direnişte gördük ki birleşince, güçlü bir direniş örünce hiçbir şey yapamıyorlar. Orada ÇED toplantısını yapamadılar. Bu bir başlangıçtır. Önümüzde çok zorlu bir süreç var. Ben inanıyorum ki Kaz Dağları’nı güçlü bir şekilde savunduğumuzda sermayenin talanından kurtaracağız. Mesela Kirazlı maden alanında, yedi yirmi dört nöbet tutulduğu için işlem yapılamadı. Şu an yeniden yeşillenmeye başladı alan. Biz de inancımızı kaybetmediğimiz ve direnişe güçlü bir şekilde devam ettiğimiz sürece kazanım kaçınılmaz olacaktır diye düşünüyorum.
CANAN HAKKO- Evet, pandemi dönemi sermaye ve şirketlerin işlerine yaradı. Çanakkale de pandemi döneminde drone uçurma yasağı vardı. Şirketleri izlemeyelim ve onlar diledikleri gibi doğayı katletsin diye! Yaşanılabilir başka bir dünya yok ve insanlar olanı rant uğruna, kâr hırsına katlediyor. Gelinen aşamada salgından dersimizi almadığımızı görüyoruz. İnsanların tek derdinin karnını doyurmak ve hastalıktan etkilenmemek olan şu günleri madenciler, JES’çiler, HES’çiler için harika bir döneme çevrildi.
YENİ DEMOKRASİ- Doğayı, ormanı, yaşamı savunanlara yönelik gerçekleştirilen her saldırının, rantın ve talanın önünü açmaya hizmet ettiğini biliyoruz. Kazdağları’nda başlatılan talan devam ediyor. Bu saldırıyla birlikte Kazdağları’ndaki talan nasıl bir boyut kazanacak? Bu saldırılara karşı nasıl bir mücadele yürütmeyi düşünüyorsunuz?
PELİN AKMOREN- Kaz Dağları’nda başlayan, Kirazlıyayla’da köylü kadınların her türlü güvenlik güçlerinin saldırı ve baskılarına rağmen kazanımlar elde ettiği ancak hükümetin engel olmaya çalıştığı süreçler devam edecek. Hukuk alanını ve sosyal medya gücünü kullanarak, alanlarda direnerek, güçlenerek mücadeleyi yükselteceğiz. Bu uzun bir süreç olacak. Türkiye de siyasi koşullar nasıl ilerleyecek ve nasıl bir hatta devam edecek bilemiyorum. Şu olur diyemeyiz. Ancak çok eskiden bu yana devam eden ekoloji mücadelelerinden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Gelişecek süreçte bizim payımıza düşenin direnişler ve direnişlerle elde edilecek kazanımlar olduğu kesin.
Ekoloji mücadelesi yürütenlere karşı baskılar, gözaltılar, tutuklamalar ve katliamlar bu ülkede de talanın başlamasına dayanıyor. Biliyorsunuz Antalya’da Ali Ulvi ve Aylin Büyüknohutçu çifti taşocaklarına karşı yürüttükleri mücadeleden ötürü sermayenin önünde bir tehdit oluşturdukları için evlerinde katledildiler. Bunu dünyanın her yerinde yaşıyoruz. Brezilya da Amazon yerlilerini katlederek ekoloji mücadelesini durdurabileceklerini düşünüyorlar. Pandeminin etkisiyle yaşam alanlarına, tarım alanlarına, ormana, temiz su kaynaklarına ne denli ihtiyacımız olduğunu daha iyi fark ettik. Bu süreçten daha güçlü ve kazanımlarla çıkacağımıza olan umudumuz büyük. Formlarla başlattığımız bu çadır direnişi sürecini, yine formlarla, toplantılarla halkla buluşarak, hep beraber hareket ederek aşacağımızı düşünüyorum.
CANAN HAKKO- Kesinlikle talan ve rant için insanları sindirmeye, korkutmaya çalışıyorlar. 13 Ekim 2019’dan beri ruhsatsız ve faaliyetsiz olarak Kaz Dağları’ndan ayrılmayan Alamos Gold ve Doğu Biga madencilik var. Biz ordayken hiçbir şey yapamıyorlardı. Ağaç kesimi olduğu anda şikâyet ediyor ve durduruyorduk. Şimdi Cengiz Holding Kaz Dağları’na girmeye çalışıyor ve en büyük engeli bizlerin çadırlı nöbette oluşuydu.
Yapılan bu saldırılara karşı madenin bizlere neler getireceğini, yaşam alanlarını nasıl zehirleyeceğini anlatmaya ihtiyaç var. Yalnız olmadığımızı, madencilerden korkmamız gerektiğini anlatmalıyız. En önemli dönüm noktası da, daha çok bir arada olarak mücadele vermemiz ve yaşam alanlarımız için vermiş olduğumuz mücadelenin etrafında kenetlenmemizdir…