90’lı yıllar denildiğinde bu ülkede akla ilk gelen faili “meçhul” cinayetler olur. Ulusal mücadelenin ülkedeki ve özellikle bölgedeki yükselişi ile birlikte harekete geçen kontrgerilla hareketi bu yıllar içerisinde toplumun birçok kesimine vahşice saldırmıştır. İşte bu faili “meçhul” cinayetlerin bir anlamda miladıdır Vedat Aydın’ın katledilmesi. Kürt ulusunun imha ve inkâra karşı baş kaldırmasıyla birlikte, bu mücadelenin öne çıkan unsurlarını yok etmeyi önüne koyan egemenler özelde Kürt ulusuna, genelde ise tüm işçi ve emekçilere gözdağı vermek amacıyla ilk hedef olarak seçtiler Vedat Aydın’ı. Peki kimdi Vedat Aydın?
İlk olarak 12 Eylül AFC’si ile tutuklanıp 4 yıl hapis yatan Aydın, tahliye olduktan sonra bölgedeki hareketin örgütlenmesi doğrultusunda çalışmalar yürüttü. Mücadelenin şiddetlenmesi ve halk üzerindeki baskıların artması üzerine bir grup Kürt aydını ile birlikte İnsan Hakları Derneği’ni kurmak için çalışma başlattı. 1990 yılında İHD Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu’na seçildi. Bu süre içinde defalarca gözaltına alındı. 28 Ekim 1990 tarihinde İHD Genel Kurulu’nda konuşmasını Kürtçe yaptığı için tutuklandı. Duruşmada Türkçe konuşmayı reddetti. Birkaç̧ ay sonra tahliye olan Aydın, 1990 yılı sonlarında İHD Diyarbakır Şubesi Başkanlığı’na, sonrasında ise 1991 yılı Haziran ayında yapılan Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Kongresi’nde İl Başkanlığı’na seçildi. Bölgedeki hareketin örgütlenmesi noktasında önemli bir yerde duran Aydın’ın katledilmesi bu nedenle önemliydi.
5 Temmuz 1991 gecesi saat 23.45’te polis tarafından evinden alınan Aydın, yoğun işkencelerden sonra katledildi. Aydın’ın ailesi ve HEP’in; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, OHAL Diyarbakır Valiliği, Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, Diyarbakır Savcılığı ve Merkez Jandarma Komutanlığı’na yaptıkları başvurular, “Vedat Aydın’dan haberdar değiliz” cevabıyla sonuçsuz kaldı. 7 Temmuz günü Ergani Maden yolu üzerinde bir ceset bulundu. Kafatası parçalanan ve vücudunda 8 kurşun deliği bulunan ceset, birkaç saat içinde defnedildi. Olayı duyan Sabah gazetesi muhabiri Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nü arayarak, kimliksiz bir ceset bulunduğunu ve kayıtlarında kayıp kişinin olup olmadığını sordu. Ancak Emniyet Müdürlüğü yetkilileri kayıtlarda kayıp bir ismin bulunmadığını söylediler. OHAL Valisi 8 Temmuz’da bir açıklama yaparak, cesedin Vedat Aydın’a ait olduğunu açıkladı.
Tabi Vedat Aydın’ın katledilmesinden sonraki olaylar bununla sınırlı kalmadı. O güne kadar bölge il ve ilçelerinde birer birer patlak veren serhildanlar Vedat Aydın’ın cenazesinde doruğa ulaştı ve egemenlere beklemedikleri bir cevap verdi. 10 Temmuz günü HEP İl binası önünde toplanan on binlerce kişi arabalarla Maden’e doğru yola çıktı. Binlerce kişi de cenaze namazının kılınacağı İstasyon Caddesi’ndeki Sümer Camii’nin önünde toplanmaya başladı. Yol üzerindeki fabrikalarda çalışan işçiler iş bıraktı. Konvoy, Maden’den Ergani’ye ulaştığında esnaf da kepenk kapatıp kalabalığa katıldı. Konvoyun geçeceği güzergâh olan Ofis Semti’nde polis yığınağı yapılmış, sokak başlarında barikatlar kurulmuş ve halkın konvoyla buluşması önlenmeye çalışılmıştı. Ofis Bulvarı arabalarla dolup taşıyor ve arabalarından inenler Sümer Camii’ne doğru yola koyuluyordu. 100 bin kişinin kıldığı cenaze namazından sonra Mardinkapı Mezarlığı’na doğru yol alındı. Kortejler halinde yürüyen kitlenin Urfakapı’ya varmasının ardından, surların üzerinde yüzleri beyaz bezle örtülmüş özel tim ateşe başladı. Ardından Mardin Kapı Polis Karakolu’ndaki kum torbaları arkasına mevzilenmiş siyah giysili birisinden taciz ateşi başladı. Değişik yerlerden halkın üzerine ateş açılıyordu. Açılan ateş sonucunda birçok kişi ölürken bine yakın kişi yaralandı. Ancak buna rağmen Vedat Aydın 100 bin kişi tarafından Ey Reqîp marşıyla toprağa verildi.