HABER MERKEZİ- 1999 yılında 16 Ağustos’u, 17 Ağustos’a bağlayan gece meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem, 27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki depremden sonra ülke tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçti. Merkez üssü İzmit’in Gölcük ilçesi olan deprem, Marmara Bölgesi’nin genelinde hissedildi. Saat 03.01’de başlayan yer sarsıntısı tam 45 saniye sürdü. Türkiye’nin sanayi bölgesinde olan depremde resmi rakamlara göre 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi ise yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Resmi olmayan rakamlar ölümlerin 50 bine yakın olduğu yönünde.
Birgün’den Filiz Gazi’nin haberine göre, Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “Bir kenti depreme hazırlamak demek bütün bileşenlerini hazırlamak demektir. Bir kent demek sadece yapı stoğu (halihazırda içinde oturulan, yaşanılan evler ve bunların adedi) demek değildir, o kentin alt yapısı vardır” diyerek devam ediyor:
“Büyük bir depremde en büyük hasarı toprak altına gömülü olan yapılar görür. Toprak altı yapılarının başında da içme suyu şebekesi, kanalizasyon ve doğalgaz şebekesi gelir. Doğal gaz şebekesi tahrip olduğu an çok büyük yangınlar çıkabilir. Çıkan yangınları söndürmek için su şebekenizin ayakta durması lazım. Deprem olduğu zaman temizlik ayrıca önem kazanacak. İSKİ’nin içme su hatlarının olası bir depremde minimum hasara uğrayıp, bütün kente su veriyor olması lazım. Bizim ülkemizde içme suyu şebekesi ile kanalizasyon şebekesi genellikle yan yana gider. Bunların karışması halinde hastalıkla da uğraşmak durumunda kalırız.”
Prof. Dr. Görür, “İstanbul’da sadece yapı stoğunu iyileştirerek İstanbul’u depreme hazırlayamazsınız” ifadesini kullanıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“İstanbul’da birtakım patlayıcı, toksik, kimyaevi maddeler depolanması, taşınması, biriktirilmesi, üretilmesi çok fazla. Bunlar hasar görürse bütün bu kimyevi maddeler toprağa, hava, suya dağılabilir. Ayrıca milyarlarca tona varabilecek inşaat enkazı çıkacak. Bu inşaat enkazı içinde evsel atıklar, metaller var. Bunları ne yapacaksınız? Bu kadar hafriyatı nasıl bertaraf edeceksiniz? Eski maden ocaklarının içine göm ya da denize at, üzerini kapa, böyle olacak şeyler değil… Deprem molozlarından geriye dönüşümü de planlamak lazım. Milyonlarca ton molozun içinde demir, bakır ve çeşitli metal parçalar var. Depremin ekonomiye de etkisi olacaktır. Marmara Bölgesi Türkiye’nin ekonomik olarak kalbi. Onun için biz diyoruz ki, deprem Türkiye’nin ekonomik olarak bağımsızlığını elinden alabilir, ülkeye diz çökertebilir. Toparlanmak yılları alabilir.”
700 BİN BİNA DEPREME HAZIR DEĞİL
Prof. Dr. Naci Görür, “En büyük proje, İstanbul’u depreme hazırlama projesi olmalı” diyor ve tüm gücün buna odaklanması gerektiğini vurguluyor. Prof. Dr. Görür’ün dikkat çektiği bir başka konu ise İstanbul’daki binaların güvenli hale getirilmesinin imkânlar dahilinde zor olması. Şöyle devam ediyor, Görür: “İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Bunun yüzde 60’ı mühendislik hizmeti görmemişse, demek ki 700- 800 bin bina depremde güvenli değil. Peki, 700 bin binayı yapabilecek güç var mı? Devlet; bütün finans kurumlarıyla vatandaşa ‘evini depreme güvenli hale getireceksen, kredin hazır’ demeli. Vatandaş, depreme hazırlanma furyası içine dahil edilmeli. Bir seferberlik ruhu lazım.” ifadelerini kullandı.