Yürüttüğümüz her çalışmanın, giriştiğimiz her çabanın ulaşmak istediği şey başarıdır. Her çalışmaya başarmak için başlangıç yaparız. Ne var ki başarı halkasını kolayca yakalayamayız. İstediğimizde sökün edip gelmez. Küçük başarılar dahi harekete geçmeksizin, emek ve çaba göstermeksizin ortaya çıkmaz. Çiğnemeden yutamayacağımız her lokmada nasıl bir zorunluluk işliyorsa bu konuda da istekli bir çaba, ciddiyet ve disiplin gerekir. Büyük başarılar ise daha büyük zorluklar barındırır; yenilgilerden ve kayıplardan doğar. Başarısızlık ve başarı, yenilgi ve sonuç alıcı zaferler birbirini takip eder. Başarısızlık ve yenilgiler karşısında tükenmeyenler, yılgınlığa ve kararsızlığa düşmeyenler zafer yolundan ayrılmazlar. Başarıyı ve zaferi getirecek her türlü savaşım ancak ve ancak başarısızlık ve yenilgilerden öğrenerek, yenilenerek, ısrarlı ve kararlı davranılarak sürdürülebilir. Bu sebepledir ki faaliyetimizin belirlenmiş tüm görevleri sınamalardan geçerek başarıyı yakalama, zaferi yakınlaştırma ve gerçekleştirme hedefine sahiptir. Sınıf düşmanlarımızın yenilgiye uğratılması halk iktidarının kurulması yaratmak istediğimiz sonuçtur.
Demokratik Halk İktidarı küçük-büyük başarılar elde ederek, kazanım ve birikimler sağlayarak, sayısız çarpışmadan, çeşitli mücadele süreçlerinden geçerek gelişecektir. Ancak her türlü savaşım yetkinleşmiş örgütlülükler ve devrime seferber edilmiş kitleler sayesinde ete kemiğe bürünecek, gerçeğe dönüşecektir. En başından ilan ettiğimiz bu amaç örgütlü çalışmayı, politik ve örgütsel düzeyimizi yükseltmeyi, başarılarımızı çoğaltarak kalıcılaştırmayı ve güç biriktirmeyi gerektirir. Hiç şüphe yok ki varmak istediğimiz yerle, aramızda kapanmayı bekleyen uzun bir mesafe bulunmaktadır. Ne var ki “uzağı yakın edecek” ilk adım atılmış, zulmün saraylarını tutuşturacak kıvılcım bir kere bozkıra düşürülmüştür. “Yenilgiden” usanmayanlar kararlılık ve inatla yürümeye, türlü zorluklara göğüs gererek mücadeleye devam etmektedir. Ancak adımlarımızın, yolu daha güçlü kavrayarak hızlanmasına, tempomuzun artmasına ihtiyaç vardır. Yavaşlatan, varılacak yere geciktiren, örgütsüzlüğü, kendiliğindenliği besleyen, devrimci gelişmenin önünü tıkayan ne varsa tartışmanın, hesaplaşmanın, çözümün parantezine alınmalıdır.
Bu türden sorunlara kayıtsız kalamayacağımız gibi sorunların kronik hale gelmesini de beklememeliyiz. Tavrımız, sorunlara beklemeksizin müdahaleler geliştirmek, kaynağını ve nedenlerini belirleyerek çözüm yoluna yönelmek olmalıdır. Çalışma tarzımızın kendiğindenci, dar pratiğe hapsolan, bürokratizmi geliştiren yönleri faaliyetimizin gelişmesinin önündeki “engellerden” birisi durumundadır. Politik ve örgütsel yaşamda gerçeğin yerine konulan düşünce ve beklentiler gerçeklikle “inatlaşmayı” beraberinde getirmektedir. Politik yaşamda ortaya çıkan kendiliğindencilik kaçınılmaz olarak örgütsel çalışmada, gerçekliğin uzağında “hazırlanan” plan ve programda kendisini gösterecektir. Biliyoruz ki örgütleyici tek güç ancak ve ancak gerçekler üzerine inşa olmuş bilimsel ve doğru politikayla açığa çıkacaktır. Gerçeklerle temas etmeyen hiçbir politika örgütsel toparlanmaya; kitlelerin acil sorunlarından, onların gündeminden kopuk hiçbir çalışma somut maddi bir güce ve başarıya yol açmayacaktır.
Kendiliğindenciliğin tezahürleri; çalışma tarzında da dar pratikçiliğe ve bürokratizme yol açar. Dar pratikçiliğin ve bürokratizmin gelişmesi örgütlü her türlü çalışmaya yabancılaşmayı beraberinde getirir. Dar-pratikçilik sorunların, gündemlerin peşinden sürüklenmekten başka bir şey değildir. Olayların peşinden koşmak günlük “mücadelenin” değişmez tekrarıdır. Çok “çalışılır”, fazlaca “koşturulur” ancak ortaya kayda değer bir sonuç ve başarı çıkmaz. Örgütlülüğü, çok “çalışan” ve “koşturanlar”ı yorar, güçten düşürür. Kendilerini devrimci çalışmanın dar pratiğine hapsedenler sınıf mücadelesini kendi dar pratiklerinden ibaret sanma hatasına da düşebilirler. Teorik ve siyasal çalışmalara yönelmeyen, onun yol göstericiliğini rehber edinmeden girişilen her faaliyet dar pratiğe saplanıp kalmaktan kurtulamaz. Somut sorunlara sınıfsal ve politik bir bilinçle yaklaşamadığı için üzerinde yükselmesi gereken gerçek zeminden de kopmaya başlar. Faaliyetimizin dar pratiğin köreltici çıkmazından kurtarılması ancak tüm çalışmalarımızın canlı politik atmosfere taşınmasıyla, hedefli ve sonuç alıcı bir programa kavuşturulmasıyla mümkün olacaktır.
Politik çalışmayı günlük faaliyetin merkezine oturtmayan, kitlelerle temas kurmayan her çalışma bürokratizmi geliştirir. Biliyoruz ki politik-örgütsel gücün tartılacağı tek terazi halk kitleleriyle kurduğu ilişkidir. Kitlelerle olan bağın zayıflığı örgütsel darlaşmanın, politik yetmezliklerin göstergesidir. Bürokratik çalışma tarzı örgütün kolektif mekanizmalarını işlevsiz hale getirir ve çalışmayı bireysel “müdahalelerle” yönetilir hale getirir. Halka ve kolektifin yükünü omuzlayanlara verilen değer azalır, biçimsel ve pragmatik bir karakter kazanmaya başlar. Eksikliklerin ve yetersizliklerin ortaya çıkması, tartışılması kaygı duyulan bir şey olmaya başlar. Alt yoldaşlara politik yönelim sunmadan, yaşamsal-ideolojik-politik sorunlarıyla yeterli düzeyde ilgilenilmeden yapılan görevlendirmeler ve uygulanan disiplin; onlar üzerinde olumsuz bir denetim kurmaya, amir-memur ilişkisine ve biçimsel bir şekillenişe yol açar. Yetersizliklerin üzeri örtülmeye, olanla yetinilmeye ve yönetme hastalığı tetiklenmeye başlar. Örgütsel zayıflık, bürokratik çalışma tarzının yaşatıldığı bir şekilsel güce dönüşür. Oysaki tarihi yapan, yıkarak yeniden inşa eden tek güç kitlelerdir. Tarihi tecrübeler bireysel ve bürokratik çalışma tarzına geç kalmış müdahalelerin yıkıcı ve tahripkâr olduğunu defalarca kez göstermiştir.
Kendiliğindenciliğin ortaya çıkmış tüm tezahürleri politik ve örgütsel yetmezlikte, kitlelerle kurulan bağın zayıflığında yaşam bulmaktadır. Çözümü uzakta değil çalışmalarımızın canlı politik tartışmalarla biçimlendirilmesinde, örgütsel çalışmaya katılacak ciddiyet ve disiplinde, kitle çalışması ve kitle denetiminde aranmalıdır. Aksi durumda kitlelerin nabzını tutacak, devrim talebini karşılayacak bir örgüt olmaktan bahsetmemiz mümkün değildir.
Hal böyleyken kendiliğindenciliğin tüm görünümlerine karşı amansız bir mücadele başlatılması, müdahaleler geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan her türden çalışmamızın kumandasına devrimci politikanın yerleştirilmesi, faaliyetimizin örgüte dayanarak kolektif bir kimlik kazanması hayati öneme sahiptir. Özet bir ifadeyle siyasal çizgimizi halk kitlelerine taşıyacak, onları aydınlatacak örgütsel ayağımızın toprağa basması ve doğru işlemesi zaruridir. Faaliyetimiz politik ve örgütsel çalışmanın kumandasında biçimlenmelidir. Ancak öylelikle başarı ve başarısızlıklarımızı ciddiyetle ele alabilir politik iktidar mücadelesini ileriye taşıyacak kararlılığı ve gücü açığa çıkarabiliriz. Politik ve örgütsel yaşamımızı daha da devrimcileştirme noktasında halk kitleleri sağaltıcı tek adresimizdir.