Fantastik bir kurguya sahip yani gerçek-üstü olayların ve kişilerin anlatıldığı bir eseri okurken gerçek yaşama dair yorumlar getirebilir miyiz? Yoksa bu türden eserleri ‘zaten gerçek-üstü şeyleri anlatıyor’ deyip red mi edeceğiz? Bir kitap fantastik bir kurguya da sahip olsa o kitabı nasıl okuduğumuz, muhakkak, kitap hakkında bize farklı bakış açıları kazandıracak ve kitaptan edineceğimiz düşüncelere anlam verecektir. Bu yazımızda Amerikalı yazar Ursula K. Le Guin’nin Yerdeniz Büyücüsü adlı romanını ele alıp, okuma tarzımıza bağlı olarak fantastik bir romandan nasıl anlamlar çıkarabileceğimizi göreceğiz.
ROMAN ÖZETİ
Roman, Dune adlı çocuk yaştaki ana karakterimizin şans eseri kendisindeki büyü yapabilme gücünü fark etmesiyle başlar. Daha fazla büyü yapabilme ve daha güçlü olabilme isteği onu yanıp tutuşturur. Bir gün yaşadıkları köyü barbarlar tarafından yapılan saldırıdan koruyarak ufak çapta da olsa ün salar. Ana karakterimizin ününü duyan bir usta büyücü kendisini yetiştirmek üzere yanına alır ve kendisine kimseye bahsetmemesi gereken onun gerçek ismi olacak ‘Ged’ ismini verir. Çünkü bir şeyin veya bir büyücünün ismini bilmek onun üstünde güç oluşturmaktır. Her şeyi yavaş yavaş inceleyen, gerekmedikçe büyü yapmayan, basit ve sade bir şekilde yaşayan bu yaşlı usta büyücünün yanında hızlı bir şekilde güç kazanıp bütün büyülere hâkim olmak isteyen Ged mutlu olmaz. Kendisinden yapamayacağı büyüler istendiğinde Ged’in “yapamam” yerine yapamayacağı veya yapmaması gereken şeylere “istersem yaparım” demesiyle gurur duygusunun ve okumaması gereken büyülü sözleri okumaya çalışmasıyla sabırsızlık duygusunun ne kadar ağır bastığını görürüz.
Bunların üzerine usta büyücü, sabırsız bir şekilde her şeyi bilmek isteyen Ged’i büyücü okuluna gönderir. Büyücü okulunda yaşıtlarıyla geliştirdiği arkadaşlık ilişkilerinde kibir, gurur, kıskançlık duyguları öncesinden de ağır basmaya başlar. Bu duyguların yoğunluğu öyle bir noktaya varır ki Ged’in bütün büyüleri öğrenip kendisini geliştirmenin yegâne amacı kendisinin daha güçlü olduğunu kanıtlamak olur. Kendisini kanıtlama hırsı en sonunda hiç söylememesi gereken büyülü sözleri söylemesine ve baş edemeyeceği bir Gölge’yi yaratmasına sebep olur. Gölge’yi yaratırken aldığı ağır yaralardan sonra kibrini, cahilliğini, kendisini kanıtlama hırsını bir kenara koyar. Sabır içinde eski gücünü toplamaya koyulur çünkü dışarıda kendisini sonsuza dek bekleyecek ve yeri geldiğinde Ged’in bedenini ele geçirmek isteyen bir Gölge vardır.
Ged eski gücüne kavuşamasa da onun için artık büyücü okulundan ayrılma zamanı gelir. Okuldan ayrıldıktan sonra Gölge’ye olan korkusuyla birlikte sürekli kaçar fakat ne yaparsa yapsın Gölge’nin onda yarattığı korkudan kurtulamaz ve Gölge’yle yüzleşmeye cesaret edemez. Uzun bir süreden sonra Gölge farklı bir kılıkta Ged’in karşısına çıkar. Ged ona karşı büyü yapmak üzereyken, Gölge ana karakterimize “Ged” ismiyle seslenir ve Ged’in büyü yeteneklerini etkisiz kılar. Gölge karşısında tekrardan zarar gören, yenilen Ged koşarak ondan kaçar. Günlerce ona ismini veren usta büyücüden başka kimse Ged’in ismini bilmezken Gölge’nin nasıl bilebildiğini düşünür fakat anlayamaz. Gücünü toparladıktan sonra ona ismini veren usta büyücüyü bulur Ged. Ona başından geçenleri anlatır. Usta büyücü, Gölge’den kaçmanın Ged’e bir çözüm getirmeyeceğini aksine onunla yüzleşmesi gerektiğini söyler. Her şeyin olduğu gibi Gölge’nin de bir ismi vardır ve o ismi bularak Gölge’yi alt edebileceğini söyler Ged’e usta büyücü.
Artık av değil avcı olmak gerektiğini anlayan Ged, Gölge’nin peşine düşer. Gölge’nin peşine düştükten itibaren eskisi kadar ondan korkmaz. Ged ile Gölge’nin nihai karşılaşmasında Gölge, Ged’e yaklaştıkça Ged’in olumsuz şeyler yaşadığı insanların kılıklarına bürünür. Ve burun buruna geldiklerinde Ged ile Gölge’nin ağzından tek bir sözcük çıkar: “Ged.” Ged ile Gölge birleşir ve Ged o zaman asıl gücüne kavuşur.
ROMAN ÖZETİ ANALİZİ
Öncelikle Gölge Ged’in bir parçasıdır… Gölge, Ged’in kibrini, kıskançlığını, cahilliğini vb. kötü yanlarını temsil ediyor. Gölge’nin oluşumundan sonra eski gücüne kavuşamaması, Gölge’den kaçmasının bir fayda sağlamaması Ged’in Gölge’den bağımsız yaşayamayacağını gösteriyor. Gölge’nin aslında kendisinden bir parça olduğunu görüp ona asıl ismiyle seslendiğinde Ged, kötü özelliklerini kabul ediyor ve anca o zaman asıl benliğine, gücüne kavuşuyor fakat bu sefer kötü özelliklerine hâkim bir şekilde…
ROMANI NASIL OKUMALIYIZ?
Romanda işlenen kişileri, olayları gerçek hayatla sınadığımızda roman her ne kadar gerçek-üstü kurguya sahip olsa da içinde bulunduğumuz gerçekliğin farklı bir yazınsal türde başarılı bir şekilde anlatıldığını görüyoruz. Hepimizin kabul ettiği bir gerçeklik vardır ki o da sınıflı toplum gerçeğidir. İçinde bulunduğumuz gerçeklikte proleter ideoloji ve burjuva ideolojisi sürekli çatışma durumundadılar. Bu somut gerçeklik birey-birey hepimizde eksikliğe yol açmaktadır. Kibir, kıskançlık, yalan gibi çoğaltabileceğimiz birçok eksiklik bugün mevcut sistem tarafından hepimize tekrar tekrar empoze edilmektedir.
Eksikliklerimizin olması kadar doğal bir şey yoktur. Bir insanın proleter kişiliğinin oturmasını yalnızca iyi özelliklerinin gelişmesi, artması olarak yorumlamak bizi tek yanlılığa düşürecektir. Proleter kişiliğin oturması burjuva ideolojisine ne kadar karşı olduğumuza, burjuva ideolojisinin kişiliğimizdeki varlığına ne kadar hâkim olduğumuza bağlıdır.
Romanda nasıl ki ana karakterimiz nihayetinde Gölge’den kaçmanın bir anlam ifade etmediğini anlayıp ona karşı savaş açıyor ve Gölge’nin aslında ne olduğunu anlayıp ona hâkim oluyorsa, aynı şekilde bizim de eksikliklerimizi görmezden gelmemizin bir anlamı yoktur. Görmezden geldiğimiz eksikliklerimiz ‘arka plan’da var olmaya, gelişmeye tıpkı romandaki gibi bizi rahatsız etmeye devam edecektir. Ancak ne zamanki eksikliklerimize karşı ‘savaş’ başlatır ‘burun buruna’ gelmeye cesaret ederiz, işte o zaman onları kavrar ve onlara hâkim oluruz. Artılarımızın yanında eksilerimizi görünce aslında nasıl biri olduğumuzun farkına varırız.
Hepimiz eksik yönlerimizle varız ve sınıflı toplum ortadan kaldırılıncaya dek öyle de var olacağız. Sınıfsız bir topluma giden yolda, bize düşen, bütün eksiklik, yozluk ve gericiliklerle hesaplaşmak ve kötüyü iyiye, gericiliği ilericiliğe, burjuva ahlakını proleter ahlaka tabi kılmaktır.
Bir YDG Okuru