Pandemi sürecini “dayanışma” ruhuyla, işçilerin, emekçilerin, halk gençliğinin sırtına daha fazla yük bindirerek aşmaya çalışan egemenler, krizleriyle boğuşmaya devam ediyor. Başından bu yana “kontrolümüzde” açıklamalarıyla, sokağa çıkma yasağında dahi çalıştırılan işçi sınıfı ve emekçilerin canının ne kadar değersiz olduğunu egemenler bize bir kez daha göstermiştir. Süreç yeni “kaos”lar yaratarak devam ederken, öğrenciler açısından eğitim-öğretim dönemlerinin başlayıp başlamayacağı hâlâ belirsizliğini koruyor.
Milli Eğitim Bakanı ve aynı zamanda özel okullar zinciri sahibi Ziya Selçuk eğitim-öğretimin “Hangi yaş gruplarında öncelikli olarak başlayacağı hususunu bilim insanlarının tavsiyeleri doğrultusunda belirleyeceğiz” diyerek kaosun devam ettiğini ve pandemiye dair bir önlemin olmadığını açıkça ifade etti. Bakan Ziya Selçuk bir yandan devlet okulları konusunun belirsizliğini koruduğunu belirtirken özel okullar konusunda oldukça net konuşuyor. “Dileyen özel okullar, 17 Ağustos itibarıyla uzaktan eğitim araçlarıyla eğitim faaliyetine başlayabilecek” diyen Ziya Selçuk, özel okullara binlerce lira ödeyen öğrencilerin uzaktan eğitimle virüsten korunacağını ama devlet okullarının ne zaman, ne şekilde ve nasıl açılacağının belirsizliğini koruduğunu ifade ederek; devlet okullarında okuyan öğrencilerin ya virüsle baş başa kalacağını ya da eğitim-öğretim hakkını kullanamayacaklarını belirtmiş oldu.
Milli Eğitim Bakanı, gençliğin sırtına yüklenen onlarca sorunu görmezden gelerek bugünlerde öğretmenlerin maaşını tartışıyor ve öğretmenleri devlete yük olarak görüyor. Halkın sırtına yük olan eğitim emekçileri ve biz öğrenciler değil, halkın kanını emen bir avuç asalak egemen sınıfıdır.
PANDEMİYLE DERİNLEŞEN “FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ”
Geçtiğimiz aylarda Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD), “COVID-19 Salgınında Eğitim 2020” isimli raporu yayınlandı. Rapora göre Türkiye, 77 ülke arasında “Sessiz bir çalışma yeri olan öğrenciler” listesinde 49’uncu sırada yer aldı. Ülkelerin, okul ödevleri ve eğitim için kullanabileceği bilgisayarı olan öğrencilerin sıralandığı listede ise Türkiye 64’üncü oldu.
Koronavirüs “tedbirleri” kapsamında yüz yüze eğitime ara veren ülkelerde uzaktan eğitim devreye girdi. Türkiye de 23 Mart itibarıyla Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden 18 milyonun üzerinde öğrenci için uzaktan eğitime başladı. OECD’nin, “Ülkelerin pandemi sırasında eğitim ihtiyaçlarını karşılamasında yol gösterici olması” gerekçesiyle hazırladığı rapor, Türkiye’deki fırsat eşitsizliğinin eğitime etkisini ortaya koydu. Rapora göre Türkiye’deki öğrencilerin % 30’u bilgisayara erişemiyor.
OECD’nin bu raporu ülkede var olan gerçekleri ortaya koyarken Milli Eğitim Bakanı, gerçeklikten bir haber şekilde açıklamalar yapmaya devam ediyor ve eğitim sistemini bir “ticarethane” olarak gördüğü ortaya çıkıyor. Halihazırda özel okul zincirine sahip olan ve aynı zamanda AKP hükümetinin Milli Eğitim Bakanı olan Ziya Selçuk’un bu “kaygıları” taşıması bizi şaşırtmıyor.
Halihazırda özel okullar/üniversiteler ile devlet okulları arasındaki uçurum pandemiyle birlikte daha da büyüdü. Çoğu özel okul/üniversite donanımla online eğitim sistemleriyle bir nebze de olsa bu boşluğu doldururken, devlet okulları ve üniversiteleri yetersiz online eğitim sistemleriyle öğrencileri mağdur etmekten başka bir çare bulamadı. Öğrenciler, devlet okullarında egemenler tarafından “geleceksizliğe” terk edilirken özel okullarda/üniversitelerde de “kazanç kapısı” olarak görülüyor. Pandemi süreciyle okullar tatil edilmesine rağmen birçok özel okul/üniversite öğrencilerden yemek, kırtasiye parası vb. gibi paralar almaya devam etti.
MEB başkanı Ziya Selçuk tarafından özel okulların uzaktan eğitim araçlarıyla eğitim faaliyetine başlayabileceğini açıklamıştı fakat özel okulların birçoğu, danışmanlar eşliğinde pandemiye uygun olarak sınıflarını yeniden dizayn etti. Bu süreçte eğitime başlayacak özel okullarda dizayn edilen “pandemi’’ sınıflarında özel “pleksiglas” diye adlandırılan plastik camdan bölmeler yapıldı.
Servis, kırtasiye, yemek parası gibi paraları özel okullar kapalıyken de ödemeye devam eden öğrenciler yeni dönemi de zamlarla karşıladı. Özel okulların bir çoğu pandemi sürecini bir nevi bahane ederek 2020-2021 eğitim dönemlerinde zamlara gitti. Özel Okullar Derneği Başkanı Nurullah Dal, özel okulların eğitim ücretlerine en çok yüzde 16-17 zam yapabileceklerine dikkat çekerek “Fazla yapmaları halinde Milli Eğitim Bakanlığı müdahale eder” demişti fakat Milli Eğitim Bakanlığı’nın “zam” sürecine herhangi bir müdahalesi olmadı. Devlet okullarında sınıfsal ayrımları nedeniyle virüsle baş başa bırakılan öğrencilerin gelecek kaygıları büyürken, özel okullarda/üniversitelerde okuyan öğrenciler fahiş fiyatlarla karşı karşıya kalıyor.
Okumaya devam eden aynı zamanda da çalışan öğrencilerin paralı ve pahalı hale getirilen beslenme, barınma ve yüksek öğrenim harçları, geleceğin genç işsizlerini yaratıyor. Genel işsizlik tablosu içerisinde en büyük gövdeyi oluşturan genç işsizler, geleceksizlik duvarının birer tuğlası haline getiriliyorlar. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, dünya genelinde 29 yaşın altındaki her altı çalışandan biri koronavirüs salgını nedeniyle çalışamıyor. Koronavirüs salgınının istihdam piyasasına etkilerini ele alan dördüncü raporunu yayınlayan ILO, krizden özellikle 15-28 yaş arası genç çalışanların etkilendiğini belirterek, “Tehlike şu ki genç insanların başlangıçta yaşadığı bu şok on yıl ya da daha uzun sürebilir” dedi. Pandemiyle birlikte gelişen bu sürecin bize katkısı ise çarklarını saldırganlıkla çeviren sistemin gerçek yüzünü görmemiz ve halk gençliğinin öfkesini örgütleme görevini önümüze görev olarak koymasıdır.
Bir YDG Okuru