Her örgütlenme, her örgütlülük temsil ettiği sınıfın özelliklerini taşır ve bu sınıfın çıkarları için mücadele eder. Kendisini var ettiği sınıfın çıkarları için kavgaya tutuşur ve bunu başarmak için bir dizi yol ve yöntem geliştirir.
Bu özellik Komünist Partisi için de geçerlidir. Onu diğer tüm parti ve örgütlerden ayıran esas ise temsil ettiği sınıfın özelliklerini taşımakla sınırlı kalmayarak onu daha ileri götürmek, siyasal iktidar mücadelesini kazanmak üzere ona önderlik etmesidir. KP temsil ettiği sınıf olarak proletaryanın özelliklerini taşır ama kendisini bu özelliklerle sınırlandırmadan geliştirir, örgütler ve ancak bu durumda gerçek bir savaş gücüne erişir. Sınıfın özellikleriyle yetinmeyerek onu bilimsel ideolojiyle donatır ve ilerletir. Bu bilinçtir ki onu diğer “sınıf” ve “kitle partilerinden” ayırır ve KP’ye ayırıcı bir özellik kazandırır.
Dünya devrim mücadeleleri bize devrimin sorunları, çözüm yolları konusunda bir dizi fikir, deneyim bırakmıştır. Bu fikir ve deneyimler KP’nin temel özelliklerinde somutlaşır. Bu başlık altında da bir dizi noktayı tartışmak mümkündür. Burada üzerinde duracağımız nokta KP’nin temel özelliklerinden biri olan demokratik merkeziyetçilik ve disiplindir.
“Birliğinden ve demir disiplininden güç alan bir Parti olmaksızın, proletarya diktatörlüğünü kurmak ve devam ettirmek imkânsızdır. Ama irade birliği olmadan, bütün Parti üyelerinin tam ve koşulsuz eylem birliği olmadan, Partide demir disiplin düşünülemez. Kuşkusuz ki bu, Partide fikir mücadelesine, yer olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine, demir disiplin, eleştiriye ve fikir mücadelesine engel olmak şöyle dursun, Partinin bağrında eleştiriyi ve fikir mücadelesini önşart koşar. Üstelik bu, disiplinin ‘kör’ disiplin olması demek hiç değildir. Tam tersine, demir disiplin, bilinçliliği ve itaat özgürlüğünü dışdalamaz, bilakis bunları önşart olarak öngörür; çünkü ancak bilinçli bir disiplin, gerçekten demir disiplin olabilir.” (J. Stalin)
Leninist partinin temel özelliklerinden söz ediyor Stalin yoldaş ve proletaryanın siyasal iktidar mücadelesinde sadece zaferi kazanmak için değil, proletarya diktatörlüğünün devamı içinde partinin bu temel özellikleri koruması gerektiğini ifade ediyor. Devrim ancak Bolşevik bir partinin öncülüğünde gerçekleşecekse o zaman öncünün tüm niteliği ve özellikleri bu misyona uygun olmak zorunda. Bu nedenledir ki Lenin kavgaya önce Bolşevik partinin temellerini atarak, onu inşa ederek başlamıştır. Ve tüm bir devrim süreçlerinde Bolşevik partinin temel ilkelerini koruma mücadelesini amansız bir şekilde yürütmüştür.
Leninist parti kavrayışının tezahürü kuşkusuz kendini önce proletaryanın çıkarlarıyla buluşturmak, siyasal iktidar mücadelesine kilitlemek ve bu uğurda “eski birey” olma özelliğini bir kenarda bırakmaktır. Demirden disiplinin kabulü için bilinç öğesini ön şart olarak koyuyor Stalin yoldaş. KP’de “partili” olmak, işçi sınıfının çıkarlarıyla bütünleşmiş tam bir dava insanı olmak demektir. Lenin’e göre proletaryanın devrimi gerçekleştirmesi iyi örgütlenmiş̧, profesyonel devrimcilerden meydana gelmiş̧, proletaryanın diktatörlüğünü benimsemiş̧ bir KP ile mümkün olabilir. Bu başarılmadığında savaşıma önderlik edebilecek bir niteliğin olmadığından söz etmiş oluyoruz. KP tüm niteliği ve özellikleri işlediğinde ancak önderlik rolünü oynayabilir. Bir ilkenin deformasyonu hiç küçümsenmeyecek şekilde onu yolundan alıkoyar, önderlik rolünü oynayamamasına neden olur.
Demokratik merkeziyetçilik ve disiplinin olmadığı yerde kendine alan bulan kendiliğindencilik (anarşizm, Menşevizm vb.) bir kurt gibi partiyi kemirir, çürütür, yolundan alıkoyar. Sınıfın değil, bireylerin çıkarlarını tartıştırır, disiplini değil bireysel özgürlüğü geliştirir, azınlığın çoğunluğa tabi olmasını değil, anarşizmi yaymaya çalışır… Parti, örgütlerin toplamı olarak, bu örgütler için bağlayıcı ilkelerin, kuralların ve kararların sistematik merkezidir. Demokratik merkeziyetçilik ilkesi değişmez bir Komünist Parti özelliğidir. Bu ilke gereğince azınlığın çoğunluğa, altın üste, bireyin partiye tabi olduğu; merkezin tüm kararlarının her üye ve örgütlülük için esas olduğu bir ilişki ağı örülür. Bu değişmeyecek olan nitelik açıktır ve aynı açıklıkla kavranmadığında “partililer” için sorunlu bir özellik olmaya başlar.
“Topluluğun fikirleri”, “komitelerin kararları”, “bireylerin düşünceleri” belirleyici hale geldiğinde ve merkezî kararlar tartışılmak için değil uygulanmamak üzere gündeme alındığında, temsil ettiğimiz sınıfın çıkarlarından uzaklaşmışız demektir. Oysa devrim için parti bir zorunluluktur; sınıflar mücadelesinin ürünü olarak doğmuştur. Bu gerçeklik kavranmadığında, Komünist Partisinin temel özellikleri de anlaşılamaz. Siyasal iktidar bilinci, hangi sınıfın kurtuluşu için savaştığımızı gösterir; bu bilinç, örgüt bilincini besler ve devrimin ancak komünist bir örgütlülükle başarılabileceğini ortaya koyar. Bu kavrayış, bizi “ben”in sınırlarından çıkarır; sınıfın ve partinin çıkarları için bitimsiz bir çabanın ve mücadelenin parçası haline getirir. Zincirin herhangi bir halkası zayıfladığında ise, aşınmalar ve kopmalar kaçınılmaz olur. Devrim mücadelesinden kopanların hikâyeleri, bu kopuşların örnekleriyle doludur.
Dönemin ruhuyla değil, ilkelerimizle şekillenelim!
“Bir komünist açık yürekli, sadık ve etkin olmalı; devrimin çıkarlarını kendi hayatından daha değerli görmeli ve kişisel çıkarlarını devrimin çıkarlarına tabi kılmalıdır. Her zaman ve her yerde, partinin kollektif yaşamını pekiştirecek ve kitlelerle bağlarını güçlendirecek biçimde doğru ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmalı; her türlü yanlış düşünce ve eyleme karşı yılmadan mücadele etmelidir. Kişilerden çok partiyi ve kitleleri, kendisinden çok başkalarını düşünmelidir. Ancak bu niteliklere sahip biri komünist unvanını hak eder.” (Mao Zedong)
Sınıf mücadelesini, tüm gelişmeleri ile birlikte inceleyip anlamadığımızda, tüm gelişmelere komünist ve devrimci bir bilinçle ele almadığımızda olması gerekene göre değil, dönemin ve sürecin öne çıkan özelliklerine göre şekil almamız kaçınılmaz olacaktır. Devrim mücadelelerinin gerilediği, kitle hareketlerinin durağanlaştığı, devrim fikrinin artık bir ütopya olduğunu propaganda edenlerin yükselen sesleri dünyada ve ülkemizde ezilenlerin mücadelesine ciddi zararlar vermeye devam ediyor. Ezilenleri etkisi altına almaya çalışan revizyonist ve reformist akımlar proletaryayı kurtuluş mücadelesinden alıkoymakla yetinmeyerek komünist partileri de kemirmeye çalışıyorlar. Ancak zor yoluyla gerçekleşecek devrimlerin yerine barışçıl mücadeleler, toplumsal kurtuluş mücadelelerin yerine de bireysel kurtuluşların propagandasını yapmaktalar.
Bu ideolojik akım, yalnızca saflarımızı değil, saflarımızda mücadele edenleri de belirlemektedir. Değişime direnen, eleştiriyi dönüşümün değil benliğini korumanın aracı haline getiren, her durumda kendi çıkarlarını, kendi doğrularını savunmayı sürdüren; partinin değil, kendi ilkelerinin izinden yürüyenlerin azımsanmayacak ölçüde arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bireyselliğin ve “vazgeçilmez” birey olmanın hazzıyla var olmaya çalışanlara, bu tutumun devrimci mücadeledeki anlamsızlığını kavratmakla yükümlüyüz. Benliği iliklere kadar işlemiş bir yapıyı söküp atmak kolay değildir; ancak bu yönde bir arınmayı gerçekleştirmedikçe yolu bütünlüklü ve sağlam bir şekilde yürümemiz mümkün olmayacaktır. Bizi biz yapan ilkeleri yeniden ve yeniden hatırlamak, birbirimize hatırlatmak bu yüzden hayati önemdedir. Mücadeleye, dönemin ruhuna değil, komünizmin ruhuna biçim vermek için atıldık. Tüm zorluklara rağmen bu ruhla mücadele etmek ve ilkelerimize sıkı sıkıya sarılmak zorundayız.