15 Temmuz, Salı
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » DÜNYA | İran-İsrail İkileminde Halkların Bağımsız Cephesi ve Emperyalist Çıkarların Ötesi

DÜNYA | İran-İsrail İkileminde Halkların Bağımsız Cephesi ve Emperyalist Çıkarların Ötesi

15 Temmuz 2025
içinde Güncel, Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

İsrail’in İran’a dönük saldırısı, yalnızca iki ülke arasında sınırlı bir gerilim değildir; çok daha geniş kapsamlı, çok daha köklü ve organize bir emperyalist müdahalenin sahadaki güncel tezahürüdür. Bu saldırı, “itaatkâr olmayan” İran şahsında, onun nükleer çalışmaları ve İsrail’e karşı sözde düşmanlığı kullanılarak tüm bölge halklarına, direnenlere, ezilenlere, gerici devlet düzenlerine boyun eğmeyen her toplumsal ve ulusal iradeye yöneltilmiş açık bir tehdittir.

Bu tehdidin arkasında gerçekte yalnızca İsrail’in olmadığı çok açıktır. İsrail, emperyalist sistemin Orta Doğu’ya saplanmış kanlı hançeridir; gerici Arap devletlerinin görünürde zoraki, gerçekte ise halk kitlelerinin kabul sindirebileceği bir biçimde, adım adım, sıtmaya razı eder gibi kabul ettirilebileceği bir biçimde saplanmış pis bir hançer. Bu hançeri tutan eller ABD, İngiltere gibi Batılı emperyalist güçlerindir. Bu güçlere bölgeyi önce sömürgeleştirmiş, ardından yarı sömürgeleştirme yoluyla kendi çıkarlarını korumaya almış, bugün de bölgenin yeniden dizaynında rol kapmak hırsıyla hareket eden Almanya, Fransa, Japonya gibi emperyalist devletler de eşlik etmektedir. Bu yüzden İsrail’in arsız ve pervasız saldırısı, bölgedeki gerici rejimlere, iş birlikçi iktidarlara, halkların haklı direnişini bastırmak için uluslararası sermaye düzeninin kolektif bir müdahalesi olarak görülmelidir. Saldırının hedefi yalnızca bir ülke değil, halkların ortak geleceği, özgürlüğü ve bağımsızlığıdır.

Mesele sadece Batı emperyalizminin “enerji güvenliği” ya da “İsrail’in varlık sorunu” değildir. Asıl sorun, kapitalist sistemin dünya genelinde derinleşen krizidir. İran’a yönelik saldırının temel nedeni, bu krizden çıkış arayışlarının bir parçası olarak yeni savaş alanları açmak ve bölgesel dengeleri yeniden şekillendirmektir. Savaş, emperyalist sistemin kriz yönetme aracıdır. Bu savaş sadece İran halkına, bölge halklarına yönelik bir gözdağı değildir tüm direniş odaklarınadır; Latin Amerika’daki direniş cephelerinden Afrika’daki ayaklanmalara, Avrupa’daki işçi grevlerinden Hindistan’daki direnen köylülere, ABD’deki sosyal hoşnutsuzluklardan İsrail içindeki halk muhalefetine kadar pek çok toplumsal harekete ve direnişe yöneliktir. Bu yüzden emperyalizme karşı direniş ve savunma da kapsamlı ve çok boyutlu olmak zorundadır.

İsrail’in İran’a dönük saldırısı, zamanlama açısından sürpriz gibi sunulmaya çalışılsa da aslında uzun süredir planlanan ve hazırlıkları yapılan stratejik bir hamledir. Nükleer tehdit bahanesiyle İran’ın uranyum zenginleştirme programı, sürekli olarak hedef gösterildi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın İran’a dair “görmezden gelinemez” kararları, ABD ve AB tarafından diplomatik bir makyajla servis edildi. Ancak bu kararlar, ABD’nin bölgedeki hegemonya planlarının teknik altyapısından başka bir şey değildir. İran yıllardır nükleer silah geliştirmeyeceğini defalarca açıklamış olsa da bu açıklamalar ciddiye alınmadı. Çünkü asıl mesele, İran’ın silah üretip üretmemesi değil; ABD emperyalizminin Orta Doğu üzerinde mutlak kontrol kurma isteğidir.

Bu arzu, Çin’in bölgedeki ekonomik nüfuzunun artışı, Rusya’nın Suriye’deki askerî pozisyonunu koruma çabası ve Körfez’de finans kapitalin istikrar arayışı gibi çoklu dinamiklerle birlikte okunmalıdır.

İsrail bu tabloda sadece “kendi güvenliği” için hareket etmedi. Asıl olarak, içeride yaşadığı derin krizden çıkış arayışını, bölgedeki konumunu yeniden sağlamlaştırmakla birleştirdi. 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı sonrası sarsılan “yenilmez İsrail” imajı, sadece içteki halk muhalefetini değil, aynı zamanda dünya kamuoyundaki meşruiyet kaybını da beraberinde getirmişti. Netanyahu hükümeti içeride zorlanırken dışarıda bir savaş aracılığıyla yeniden yapılanmaya çalıştı. İran’a dönük saldırı, tam da bu ihtiyaçla şekillendi. Ancak sebep yalnızca bu değil. Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi kapsamında İran ile derinleşen ekonomik ilişkileri

ABD için ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran, yalnızca Orta Doğu’da değil, Avrasya hattında da kritik bir konuma sahiptir.

Kafkasya, Basra Körfezi, Orta Asya ve Hint Alt Kıtası gibi jeopolitik düğüm noktalarına yakınlığı, İran’ı Çin için hayati bir bağlantı hattına dönüştürmektedir. Hatta Trump, Çin’in ekonomik krizini. önlemek için Hürmüz Boğazı’nın güvenliğini sağlaması çağrısında bulunmuş; bu ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisiyle çelişen bir durumdur. Çin de bu süreçte Tayvan meselesinde daha temkinli adımlar atacaktır. Çünkü Trump’ın “Çin artık İran’dan petrol almaya devam edebilir” açıklaması, Çin’in Orta Doğu’daki çıkarlarını önceliklendirip Tayvan konusunda beklemeye razı olduğunu göstermektedir.

Rusya açısından ise Suriye’deki askerî varlığı, İran ile kurduğu ittifakı zorunlu kılmıştı. Bu nedenle, İran’a yönelik saldırı sadece İran’ı değil, aynı zamanda Rusya’nın bölgede kurduğu stratejik dengeyi de hedef almaktadır. İsrail, Suriye içindeki İran bağlantılarını vurduğunda doğrudan Rusya’nın güvenlik alanına müdahale etmiş oldu. Şimdi ise Suriye’de rejim değişikliği sonrası en önemli müttefikini kaybeden Rusya’nın, İran için aynı hataları tekrarlayıp tekrarlamayacağı belirsizliğini koruyor. Buna karşın, Japon Denizi’nde askerî kabiliyetlerini test ederek gövde gösterisi yapması da dikkat çekiyor.

Tüm bu dinamikler, İran-İsrail gerilimini salt iki ülke arasındaki çatışma olmaktan çıkarıp ABD, Çin ve Rusya üçgeninde şekillenen yeni dünya düzeninin kritik bir çatışma noktası olarak değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Savaş, emperyalist sistemin içinden geçtiği yapısal krizlerin, hegemonya mücadelelerinin ve kriz yönetim stratejilerinin somut bir parçasıdır. Bu nedenle, dünya halklarının bu savaşı bu geniş perspektifle anlaması ve değerlendirmesi hayati önemdedir.

İran rejimi saldırıya uğramış olabilir; ancak bu, onu halklar nezdinde meşrulaştırmaz. İran halkının yoksulluğuna, işçilerin sömürüsüne, köylülerin çaresizlik içinde bırakılmasına, kadınlar üzerindeki ağır baskıya ve Kürtlerin yaşadığı ayrımcılığa neden olan rejim, tam da bu sistemin ürünü ve bir parçasıdır. Savaş koşullarında bu rejimi “millî” ya da “anti emperyalist” ilan etmek, halklara karşı yapılmış en büyük ihanettir. Molla rejiminin anti emperyalist olduğu iddiası, emperyalizmin Orta Doğu’daki alternatif denetim biçimlerinden birini temsil ettiğini görmezden gelmek anlamına gelir. İran’ın uranyum zenginleştirme programı halkın çıkarına değil, gerici iktidarın ayakta kalma stratejisinin bir parçasıdır.

İran, nükleer enerjiyle halkın yaşam kalitesini yükseltmeye değil, emperyalist dengelerde elini güçlendirmeye çalışmaktadır. Bu nedenle İran halkının, rejimin yürüttüğü savaşta bir çıkarı yoktur. İran’da devrimin önündeki en büyük engel İsrail saldırısı değil, bizzat İran rejiminin kendisidir. Öte yandan, İsrail yalnızca saldırgan değil, bölge halklarına düşman bir yapıdır. Siyonist devlet, kuruluşundan beri Filistin halkının topraklarını işgal etmiş; komşu halklara karşı saldırgan politikalar izlemiş ve emperyalizmin jandarması olmayı görev edinmiştir. İran’a yapılan saldırı, bu saldırgan politikanın güncel bir yansımasıdır. Ve bu politika yalnızca İsrail’in değil, ABD ve diğer emperyalist devletlerin ortak çıkarlarının ürünüdür.

GERİCİ DEVLETLERİN ÖTESİNDE BİR GÜÇ

Ne İran ne de İsrail halkların kurtuluşunun ya da özgürlüğün veya demokrasinin temsilcisi olabilir. İran’da yıllardır süren halk direnişi, kadın hareketlerinin cesareti ve işçi grevlerinin yaygınlığı bu savaşta hangi tarafın meşru olduğunu açıkça göstermektedir. Benzer şekilde, İsrail içindeki savaş karşıtı hareketlerin yükselmesi, emperyalizmin toplumsal zeminini kaybettiğinin işaretidir. Tüm bunlar, halkların devrimci potansiyelini ortaya koymaktadır. Ancak bu potansiyelin açığa çıkması için emperyalist bloklar arası çelişkilere bel bağlamak değil, halkın kendi öz gücüne güvenmek gerekmektedir. Çin ve Rusya, ABD hegemonyasına karşı pozisyon alıyor gibi görünse de kendi emperyalist çıkarlarından azade değildir. Çin’in İran’la yaptığı milyarlarca dolarlık anlaşmalar, halkların değil, Çin sermayesinin çıkarlarını temsil etmektedir.

Bu nedenle İran-İsrail savaşı yalnızca askerî bir çatışma değil; halk kitleleri ile gerici devletler arasındaki derin çelişkinin bir ifadesidir. Emperyalist krizin gölgesinde yaşanan bu çatışma, halklar açısından ya daha fazla baskı ya da daha fazla direniş anlamına gelecektir. Direnişi seçmek, bu çürümüş dünya düzenine karşı yeni bir dünya kurma iradesini göstermek demektir.

Filistin’de direnenler, İran’da kadınlar, Lübnan’da gençler, Mısır’da işçiler, Türkiye’de kitleler, Hindistan’da toprak mücadelesi veren köylüler, Latin Amerika’da isyana kalkışan yoksullar… Tüm bu mücadele odakları birbirinden ayrı değildir. Emperyalizm tüm bu halk kitlelerine aynı tehditleri yönelttiği sürece, halkların yanıtı da ortaklaşmak zorundadır.

KAMPLAŞMADA YANILGI VE DOĞRU TAVIR

Devrimci cephe açısından bu savaş, haklı ve haksız savaş ayrımını yeniden hatırlatmaktadır. Haksız savaşlar karşısında devrimci savaşların yükseltilmesi, halkın kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir yaşam inşa etmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Bu gereklilik ne Çin’in yükselen gücüne ne de Rusya’nın bölgesel hamlelerine havale edilebilir. Bu yalnızca ve yalnızca örgütlü halkın eseridir.

İran-İsrail savaşında halkların çıkarı, taraflardan birini desteklemek değil, her iki tarafa da karşı kendi bağımsız safını yaratmaktır. Bu saf, emperyalizme karşı savaşan, sömürgeciliği reddeden, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını savunan ve sınıf mücadelesini esas alan bir saf olmalıdır. İsrail’e yönelik nefret elbette haklıdır; ancak bu nefret İran rejimine duyulan bir sevgiye ya da yanılsamaya dönüşmemelidir. Aynı şekilde, emperyalist kamplaşmada “daha az kötü” olan tarafı seçmek de kurtuluş değildir. Bugün bu geleceği kurma sorumluluğu her zamankinden büyüktür.

ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

Kölelik düzeni: 11 günde 1 gün izin, hak gaspı değil, “verimli dinlenme seçeneği”

Related Posts

Emek

Kölelik düzeni: 11 günde 1 gün izin, hak gaspı değil, “verimli dinlenme seçeneği”

14 Temmuz 2025
Güncel

Rabia Naz’ın babası Şaban Vatan hapishaneye girdi

14 Temmuz 2025
Güncel

Eski polis Cemil Koç üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ı katletti

14 Temmuz 2025
Dünya

Suriye’nin Süveyda kentinde çatışma: En az 37 kişi öldü

14 Temmuz 2025
Güncel

Ahmet Özer hakkında “örgüt üyeliği” davasında tahliye kararı

14 Temmuz 2025
Güncel

Şile Belediye Başkanı Özgür Kabadayı tutuklandı

14 Temmuz 2025

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]