Emperyalistler arası pazar ve hakimiyet savaşı, virüs salgını vs. dinlemeden kızışarak boyutlanıyor. Dünyanın değişik coğrafyalarında farklı görünümler altında emperyalistler, rakip gördüklerine, ekonomik ve politik hamleler yapmaktalar. Her türlü çelişkiyi ve aracı kullanarak rakip gördüklerinin alanını daraltmaya çalışıyorlar.
Emperyalistlerin böyle bir hamlesini, en son Kafkaslar’da Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan sorunda görmekteyiz. 12 Temmuz’da kimin önce ateş ettiği “tartışmalı” olan Azerbaycan’ın Tovuz sınırında askeri çatışmalar yaşandı. Basına yansıdığı kadarı ile iki tarafta birbirine zayiatlar verdirdiğini iddia ediyor. Yine basına yansıyanlara göre, Ermenistan askeri güçleri daha etkin ve bazı yerleri işgal girişiminde bulundu.
Ermenistan ile Azerbaycan’ın sorunlar yaşaması yeni bir durum değildir. Yeni olan, son yaşanan sorunun, tarihi olarak sorun yaşanan yerlerin çok çok uzağında olması ve stratejik konumuyla dikkat çekmesi. Ermenistan ve Azerbaycan’ın yaşadığı sorunların tarihi arka planı vardır. Özellikle Dağlık Karabağ bölgesi yaşanan sorunların merkezinde bulunmaktadır. Burada yaşanan sorun Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) döneminde, her ne kadar çatışma vs. yaşanmasının önüne geçilse de iki tarafı da memnun edecek şekilde tam olarak çözülememiştir. Fakat Ermeni ve Azeri halkının bu sorun etrafında düşmanlaşması, enerjilerini bu sorun etrafında harcamalarının önüne geçilmiştir. Rus Sosyal Emperyalizmi döneminde küçük çapta yer yer çatışmaların yaşandığı da görülmüştür. 1991’de RSE’nin “sosyalizm” maskesini atarak açıktan emperyalist-kapitalist sisteme iltihakı ile birlikte Ermeni ve Azeri ulus devletleri de kurulmuştur. Bundan sonra bu iki devlet arasında Dağlık Karabağ özelinde çatışmalar hız kazanmıştır. Daha sonra Azerbaycan’a bağlı olan Dağlık Karabağ’da Ermeniler de-fakto bir devlet kurmuştur. Bu yapılırken Ermenistan daha önce Azerbaycan toprağı sayılan bazı bölgeleri de ele geçirmiştir. Araya, başta Rusya olmak üzere emperyalist devletlerin girmesi ile 1994 yılında ateşkes sağlanmıştır. Bu sorunu çözmek için başını emperyalist devletlerin çektiği AGİT Minsk Grubu adlı bir oluşuma gidilmiştir. Başında Rusya ve ABD emperyalizminin olduğu bu oluşum bugüne kadar bu sorunu çözmede bir ilerleme “sağlayamamıştır.” Nerede görülmüştür Azrail’in can dağıttığı! Nerede görülmüştür emperyalistlerin, halkların, ezilenlerin çıkarına, yararına bir iş yaptığı!
Dağlık Karabağ sorununun çözümsüzlüğü iki ülkede de milliyetçiliğin güçlenmesini ve her daim canlı tutulmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca bu sorunun bu şekilde yeniden ve yeniden üretilmesi emperyalistlere fırsatlar ve “olanaklar” yaratmıştır. İki ülke halkları da milliyetçilik burjuva zehri ile uzun yıllar zehirlenmişlerdir. Bu iki devlet de emperyalizme göbekten bağlı yarı-sömürge devletlerdir. Birbirlerine üstünlük sağlamak ve emperyalistlerin desteğini alabilmek, amacıyla ülkelerinin yer altı ve yer üstü zenginliklerini emperyalistlere daha fazla peşkeş çekmede yarışmışlardır. Burjuva milliyetçiliğinin dar ufku ile yönetilen bu iki ülkenin Ermeni ve Azeri emekçi halkları iliklerine kadar emperyalist sömürünün cenderesine sokulmuştur.
Soruna emperyalistlerin “müdahil olması” demek emperyalistlerin kendi aralarındaki mücadeleyi de bir şekliyle bu alana taşıdıkları anlamına gelir. Bir tarafta bu iki ülkenin kendilerine bağımlılığını derinleştirmek için bu sorun canlı tutulurken diğer taraftan emperyalistler hem birbirlerine burada üstünlük sağlamak için hamle yapmakta hem de başka bir coğrafyadaki sorunlar karşısında burada hasım gördüğünün çıkarlarını bozmak için bu sorunu kullanmaktadırlar.
Bu bölgedeki ülkeler hem coğrafi olarak yakınlıkları hem SSCB dönemi ve RSE dönemindeki ilişkileri dolayısıyla Rus emperyalizminin “arka bahçesi” konumundadır ki bunu stratejik belgelerinde de açıktan ifade etmektedirler. Rusya açısından stratejik önemde bir bölgedir. Karadeniz ve Hazar Denizi’ne kıyısı olması nedeniyle Rusya’nın Karadeniz-Boğazlar-Akdeniz yolu üzerinde, Süveyş Kanalı’na inebilmesine olanak sağlaması bakımından Rus emperyalizminin stratejik çıkarları için oldukça önemli jeopolitik bir bölgedir. Dağlık bir bölge olması bakımından karayolu ulaşımı zordur ve ulaşım birkaç yol üzerinden yapılmaktadır. Karadeniz ve Hazar Denizi’ne Rusya’nın ulaşımı da ancak bu bölge üzerinden olmaktadır. Dolayısı ile bu bölgeyi elde tutmak Rus emperyalizmi için hayati önemdedir.
ABD için bölgenin önemi iki başlıkta özetlenebilir. 1) ABD; Rusya, İran ve Hazar havzası enerji kaynaklarının kesiştiği noktayı oluşturan bu bölgeyi kontrol etmeyi amaçlıyor. 2) ABD, Orta Asya’daki hakimiyetini besleyecek güvenilir bir kanala sahip olmayı hedefliyor. Çin’in Avrupa’ya uzatmayı düşündüğü İpek Yolu projesini engelleme vs. bu kapsamda ele alınabilir. Rusya’nın genişlemesinde önemli bir alan olması nedeniyle Rus emperyalizmini çevirmenin bir parçası, İran’ı kuzeyden sıkıştırmanın bir hamlesidir.
Ermenistan ise bölgenin en yoksul devletidir. Tarihte defalarca haksızlığa, katliama uğramış yoksul bir halktır Ermeniler. Ermenistan’ın önemi ise hem Gürcistan’ı ve daha fazla da Azerbaycan’ı denetimde tutacak stratejik konumu ve bu iki ülkede yaşayan Ermenilerin varlığıdır. Ayrıca coğrafi konumu gereği Türkiye’nin, ki bu ABD ve AB emperyalistleri anlamına geliyor, direkt Azerbaycan, Hazar havzası ve Orta Asya’ya karadan geçişini engelleyen bir konumda olmasıdır.
Gürcistan Rusya’yı varlığına tehdit olarak görmektedir. Rus emperyalizmi Gürcistan’ı baskı ile kontrol etmektedir. Gürcistan hakim sınıfları, ABD ve AB denetimini ve onlara bağlı olmayı isteseler bile Rusya buna askeri gücünü kullanarak da olsa izin vermemektedir. Klişe bir tabirle, Rusya için Gürcistan’ın AB ve ABD denetimine girmesi kırmızı çizgidir. ABD ise Avrasya jeopolitiği açısından Gürcistan’ın kilit rolünü görmektedir ki yaptığı hamlelerden bu anlaşılmakta ve son Azeri-Ermeni sorununun fitili de buradan ateşlenmiştir. Türk egemen sınıfları da Kafkaslar’da ve Orta Asya’da Gürcistan’ın oynadığı rolün bilincindedir. Bu noktada ABD ile Türkiye’nin çıkarının uyuşmasının nedeni, Türkiye’nin esasta ABD’nin yarı-sömürgesi olması, dolayısıyla ABD’nin TC’yi bölgede koçbaşı olarak kullanmasıdır. Gürcistan ABD ve AB denetimine girmesinin bir adımı olarak NATO’ya girmek istemiştir. Rusya’nın buna yanıtı çok sert olmuştur. Güney Osetya’nın işgali, Abhazya’ya özerklik tanınması gibi hamlelerle bu durumu kabul etmeyeceğini Gürcülere, ABD ve AB emperyalistlerine göstermiştir. Buna karşı ses çıkaran da olmamıştır.
Türkiye için, Azerbaycan “Türk yurdu” ile kurulacak ilişkilerde merkezi yerdedir. Türkiye, Türkçülük üzerinden bölgede etkin olmaya çalışmaktadır. Bu durumda Rusya’nın, Ermenistan’ın ve İran’ın karşısında konumlanmaktadır. Yer yer bazı durumlarda Rusya ile ortak hareket edilse bile esasta karşı karşıyadır. Türk kompradorları bölgedeki emperyalizmin taşeronluğu rollerini perdelemek için Türk milliyetçiliği etkin bir biçimde kullanmıştır. Bugün ise buna ümmet ve cihat politikası eklenmiştir. Azerbaycan üzerinde ABD onaylı projeler hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Azerbaycan ordusu eğitilmiş, örgütlenmesi TC ordusu tarafından yapılmıştır. Askeri ekipman konusundan destek sunulmuştur. Azerbaycan’da etkin olmak için darbe tezgahlama girişiminde bile bulunulmuş fakat becerilememiş ve ilişkiler gerilmiştir. Rusya’nın yapmış olduğu darbeyi desteklemek zorunda kalmışlardır. Bugünkü Azerbaycan Başbakanı Rusya’nın darbe tezgahı ile başa getirilmiştir. Bölgedeki TC politikası tamamen ABD eksenlidir. ABD’nin koçbaşı görevini görmektedir. Esasta bölgenin ve Azerbaycan’ın yer altı ve yer üstü zenginliklerinin emperyalistlerce talan edilmesine aracılık etmektedirler. Bundan kırıntıları almayı ümit etmektedirler. Azerbaycan yönetimleri ile dönem dönem ters düşseler de güçlü ilişkiler geliştirmişlerdir. Ermenilerle Azerilerin sorunlarının çözülmeden kalmasını, -Azerileri daha fazla Türkiye’ye yanaştıracağı düşünülerek- istemektedirler. Fakat bu tavırlarının üstünü örtmek için Azeri ve Türk halkına “bir millet iki devlet” sloganı ile milliyetçilik pompalanmaktadır. Emekçi halkların bilinci şovenizmle zehirlenmektedir.
Türk hakim sınıfları geçmiş tarihlerinde kullandıklarında başarısız oldukları, kayıpla çıkmış oldukları bir politikaya yöneldi. Sözde “emperyalistler arası çelişkilerden yararlanma” ama gerçekte ise emperyalizmle ilişkileri derinleştirme politikasına, millilik sahte söylemi ile yönelmiş durumdalar. Bu yarı-sömürgelik ilişkilerini daha da derinleştirmektedir. Emperyalistler arası rekabetin kızışması, ABD emperyalizminin geçmişe göre görece zayıflaması göz önüne alınarak bu politika belirleniyor. Geçmişte olduğu gibi bu politikanın faturasını emekçi halkımız kanı ve canı ile ödüyor. Bir bütün kapitalist emperyalist sistem karşıya alınmadan bağımsızlık ve halkın çıkarına politika oluşturulamaz. Emperyalist devletler arasındaki çelişkilerden ancak bağımsız olarak bunların karşısında konumlananlar yararlanabilir. Diğer durumda tüm emperyalistlerin “şamar oğlanına” dönülür, örneğimizde olduğu gibi. Neredeyse Osmanlı’dan başlayarak uygulanan politikaların esasını da yarı-sömürgelik kaynaklı bu durum oluşturmaktadır.
Son Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının fitilini de ABD’nin “atıl kurt” demesi ateşlemiştir. NATO Dışişleri Bakanları toplantısında, TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ABD’nin sözcülüğüne soyunup “Biz Gürcistan’ın NATO’ye üye olmasını istiyoruz, bu durumda NATO daha güçlenecektir ama NATO ülkeleri bunu görmüyor.” mealinde açıklamalar yapmıştır. Gürcistan’ın NATO’ya üye yapılmadığı için diğer üye ülkelere sitem etmiştir. Daha önce Gürcistan’ın NATO’ye üyeliği gündeme gelmiştir. Bunu Gürcistan da istemektedir fakat Rusya buna izin vermemiş ve Gürcistan’ın bir bölümünü bu talep karşısında işgal etmiştir. Bu durum karşısında başta ABD olmak üzere üye ülkeler hiç de ses çıkaramamıştır. Rusya’nın kırmızı çizgisi görüldüğü için bu konu bugüne kadar kapanmıştı. ABD kendisini başka alanlarda sıkıştırdığını ve kırmızı çizgileri aştığını düşündüğü Rusya’ya “arka bahçe”sindeki zayıf noktasını Türkiye aracılığı ile hatırlatarak mesaj veriyor. TC bu mesajla ABD’nin politikalarının önünü açmada kullandığı aparat rolündedir. Erdoğan’ın Trump’la mektuplaşması sonrası TC bu tip misyonlara daha fazla istekli soyunmaktadır.
Bu hamleye Rus emperyalizminin yanıtı Ermenistan üzerinden olmuştur. Rus emperyalizmi bu tür ihtilaflı bölgelerde egemenliğini pekiştirmek, diğer emperyalistlerin alanını daraltmak için gerçekleştirdiği hamlelerden birisini yapmıştır. Bu şekilde Ermenistan-Azerbaycan çelişkisinde aracı rolünü yeniden pekiştirmiş, hem Azeri hem de Ermeni egemenlerini kendine daha güçlü bağlamanın zeminini pekiştirme hesabını devreye sokmuştur. Burada Rus hegemonyası olmadan adım atılamayacağı, aksi takdirde var olan çelişkilerin fitilinin ateşleneceği mesajı verilmiştir. Rus emperyalizmi de topa direkt kendisi girmemiştir. Tam da ABD ve TC’nin anlayacağı dilden mesaj iletilmiştir. Ermenistan Azerbaycan’la öteden beri sorunlu olduğu Dağlık Karabağ’dan 250 kilometre uzaklıktaki Tovuz’da saldırı düzenlemiş, boy göstermiştir. Peki Tovuz’un önemi nedir? Bu yerleşim yeri Azerbaycan’dan Gürcistan’a doğru uzayan bir vadide, sınırdadır. Buradan TANAP, B-T-C boru hatları, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu geçmektedir. Son dönem TC’nin Orta Asya’ya ihracatının ağırlıklı bir bölümünün buradan geçtiği, TANAP ve B-T-C boru hatlarının ABD ve TC için önemi göz önüne getirildiğinde yapılan hamlenin vermek istediği mesaj net bir şekilde okunmaktadır. İşte Rus emperyalizminin mesajı!
Diğer yandan, Gürcistan’daki Ermenilere Rus pasaportu verilerek ve özerklik sistemi ısıtılarak Gürcistan’a “otur oturduğun yerde” deniliyor. Rus emperyalizmi, “arka bahçeleri”nde oynanmak istenen oyunlara asla tahammülünün olmadığını bir kez daha gösteriyor. Gürcistan’da Osetya işgalinde ve Ukrayna’da Kırım işgalinde olduğu gibi kırmızı çizgileri ile oynanması durumunda çok sert tavır aldığını hatırlatırcasına bir hamle yapıyor. Libya’daki pozisyonlarını zayıflatmak isteyenlere, BTC ve TANAP boru hatları ile Kars-Tiflis-Bakü demiryolunun güvenliğinin olmadığını Ermeniler üzerinden hatırlatmıştır! Yani esasta Azerbaycan ve Ermenistan çelişkisi, emperyalistler arası politik-askeri hamlede bir kez daha devreye sokulmuştur. Hatırlanacağı gibi türkiye, 2016’da Suriye’de ABD’nin ve kendisinin planlarının bozulmasına karşı Dağlık Karabağ’da Azerbaycan-Ermenistan çatışması çıkararak Rusya’ya mesaj vermiştir. Türkiye Azerbaycan’ı dürterek Rusya’ya “senin Kafkasya’daki rahatını bozarım” mesajını veriyor. Rusya’nın Kafkaslar’da kontrolünü Azerbaycan-Ermenistan dengesi üzerinden sürdürdüğünü düşündüğümüzde mesajın o zaman için önemi anlaşılıyor. Türkiye tabi ki bu mesajın da altında kalmış, Suriye’de Rusya ile işbirliği yapmak, Rusya’nın politikalarına sessiz kalma durumuna gelmiştir. Yani TC, sahibinin sesi olarak zaman zaman böyle boyundan büyük işlere koşulur ama hep altında kalır!
Türkiye emekçilerinin, ezilen halkların tavrı bu olay nezdinde ne olmalıdır? Türk milliyetçiliğinin etkisiyle Azerbaycan’ı destekleme asla olamaz. Yine Ermeni milliyetçiliğini destekleme de olamaz. Ermenilerin tarihsel bir haksızlığa uğramış olmaları, Türk hakim sınıfları tarafından soykırıma uğratılmış olmaları, mazlum bir halk olmaları, Rus emperyalizmi güdümünde milliyetçilik etkisiyle Azeri halkına saldırmalarını haklı çıkarmaz. Ermeni hâkim sınıfları Rus emperyalizminin işbirlikçisi konumundadır ve bölgede onların çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Ne Azerilerin ne de Ermenilerin emperyalistler ve onlara bağlı işbirlikçi yönetimler altında silahlı çatışmaya başvurarak sorunlarını çözmeye kalkışmaları da doğru değildir. Bu yaşanan sorunun kaynağı bölgedeki emperyalist devletlerdir. Ermeni ve Azeri halkının gerçek düşmanları Ermeni ve Azeri hâkim sınıfları komprador burjuvalar ve emperyalizmdir. Ermeni ve Azeri devletlerinin çatışmasından tek bir kazanan çıkacaktır; o da emperyalist devletler ve onların uşağı egemen sınıflardır. Bunun Rusya emperyalizmi ya da ABD emperyalizmi olmasının halklar için bir farkı yoktur. Esas olan emperyalizmin işbirlikçisi olmamaktır. Bölgede Rusya ya da ABD emperyalizminden birinin hâkim olmasının niteliksel bir farkı yoktur, hangisi olursa olsun bölge halklarına kan ve daha fazla sömürü getirecektir.
Türkiye’de çeşitli ulus ve milliyetlerden, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen halkımız, Kafkaslar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, dünyanın değişik noktalarındaki emperyalizmin işbirlikçisi olarak, emperyalizmin halk düşmanı politikalarında koçbaşı rolü oynayan TC egemenlerine karşı çıkmalıdır. Buralarda yapılan saldırılar bütün emekçilerin iliklerine kadar sömürülmesi, açlığa ve ölüme mâhkum edilmesi pahasına yapılmaktadır. TC devletinin Güney Kafkaslar’da ABD emperyalizminin politikasını hayata geçirme hamlesinin faturasını Ermeni-Azeri halkları gibi Türkiye emekçileri de ödemektedir. Dolayısıyla yerimiz ezilen halkların, emekçilerin yanı olmalıdır.
Bir kez daha görmekteyiz ki başta işçi sınıfı olmak üzere ezilenleri kurtaracak olan kendi kollarıdır. Başta emperyalizm ve işbirlikçileri olmak üzere tüm sömürücüleri kovacak olan Yeni Demokratik Devrim ve sosyalizmdir.