24 Mayıs, Cumartesi
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Emperyalist Paylaşım Milliyetçilikle Keskinleşiyor!

Emperyalist Paylaşım Milliyetçilikle Keskinleşiyor!

16 Eylül 2020
içinde MAKALE, Yazılar
milliyetcilik 1

milliyetcilik 1

Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Emperyalistler arası rekabet tüm hızı ile devam ediyor. Bazı dengeler bozuluyor, yeni bazı dengeler kuruluyor. Kâr hırsı dolayısı ile rekabet kapitalizmin yasasıdır. Her ne kadar “çok uluslu tekeller düzeyine ulaşan emperyalizm” revizyonist tezleri tedavüle sokulmuş olsa da bunları maddi yaşam, yaşananlar geçersiz kılmaktadır. Bir ulus devlete dayanmayan tekel olması kapitalizmin doğasına aykırıdır.

Emperyalist-kapitalist sistem yaşamış olduğu derin krizi aşamadığı gibi her geçen gün kriz daha çok derinleşmektedir. Bu durumun tetiklemesiyle emperyalistler arası rekabet daha da kızışmıştır. Dünyanın değişik coğrafyalarında bölgesel savaşlarla bu durum görünür hâle geldiği gibi; emperyalist ülkelerin bizzat birbirilerine karşı açıktan ekonomik savaş ilan etmeleri ile de görünür olmaktadır. Amiyane tabirle dünya ne tek “kutuplu” ne de iki “kutuplu” gözüküyor; dünya çok “kutuplu” bir görünüm sergilemektedir.

Dünyanın çeşitli yerlerinde halk demokrasisi ve sosyalist yönetimlerin kurulmasıyla sosyalist kutup ve emperyalist kapitalist kutup olarak ayrışma yaşanmıştı. Daha sonra Sovyetler Birliği’nde revizyonist kliğin iktidarı gasp etmesiyle bu kapsamda, çok fazla bir şey değişmemiş; emperyalist kapitalist sistem esasta sosyalist ülkelere karşı saldırılarını hız kesmeden devam ettirerek, revizyonist, Rus Sosyal Emperyalizmi’ne (RSE) karşı da daha önceki mücadelesinde ciddi değişiklik yapmadan devam etmiştir. 1976’da Çin’de, Mao yoldaşın ölümüyle iktidarı gasp eden revizyonist çete sosyalizme elveda demiştir. Bu gelişmeyle birlikte dünyada sosyalist ülke kalmamıştır. Bu duruma karşın, emperyalist kapitalist ülkeler sosyalizmden geri dönüş yapmış ülkelere karşı savaşımı terk etmemiştir.

1989’da RSE’nin açıktan emperyalist kapitalist kampa iltihakı ile birlikte durum değişmiştir. RSE’nin geriye düşmesi, diğer emperyalistlerle mücadele edecek gücünün kalmaması; başta ABD emperyalizmi olmak üzere, tüm emperyalistler için yeni paylaşım alanlarının açılması anlamına geliyordu. Öyle de oldu. Bu durumla birlikte, bir anlamı ile de krizlerini de ödemiş oldular. Balkanlar’dan Kafkaslar’a Ortadoğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada RSE’nin güçsüz düştüğü alanlar yeniden paylaşıldı. ABD, emperyalistlerin amiral gemisi olarak paylaşıma öncelük etti. Fakat hiçbir şeyin durağan olmadığı gibi sosyalizmin yozlaşan, geri emperyalist kapitalist sisteme dönen ülkelerinin durumu da durağan kalmadı, yoğun değişimler geçirdiler. Rusya örneğinden ders çıkaran Çinli revizyonistler -gelinen aşamada sosyal emperyalistler- sosyalist-komünist maskesini atmadı. Hala halkı kandırmada etkin bir güç olduğunu gördüler. Bununla birlikte Çin de sosyal-emperyalist olarak emperyalist yarışta yerini aldı. Rusya tekrardan toparladı, kaybettiği bazı alanlarda tekrar hakimiyetini tesis ettiği gibi Ortadoğu’da da atağa geçti; kendini çevreleyip daha da güçsüz düşürmek isteyen oyunu boşa çıkardı.

Avrupalı emperyalistler, sosyalizmden geriye dönüşlerle birlikte, ABD emperyalizmine eskisi gibi muhtaç olmadıklarını anladılar. ABD’ye eskisi gibi boyun eğmemeye, kuralları bir bütün onun belirlemesine karşı çıkmaya başladılar. ABD’nin dayatmalarına karşı gelip direk kendi çıkarlarına göre hareket etmeye başladılar. Rusya ve Çin’le çıkarları uyuştuğunda, onlarla birlikte iş tutmaktan da çekinmediler. Hatta Rusya, Avrupa’nın enerjisinin büyük bir bölümünü karşılar oldu. Çin, emekçilerin kölece sömürülmesi üzerinden müthiş bir büyüme hızı yakaladı. Buna paralel, Avrupa’ya mal ihracında ve ABD’nin tedarik zincirinde ilk sıraya yerleşti.

Emperyalist kapitalist sistemin amiral gemisi güç kaybetmeye başladı. ABD, yarışa yeni dahil olan Çin sosyal emperyalistlerinin kendisi için açık tehdit oluşturduğunu gördü. Esas mücadelesini bu emperyalist güce karşı verirken, diğer emperyalistlerin de eskisi gibi kendine tabi olmadıklarını görerek onlara karşı da ekonomik mücadele başlattı. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası geçerliliğini yitirmemişti, buna uygun gelişmeler yaşanıyordu. Bir emperyalist, güç kaybederken başkaları güç kazanıyordu. Emperyalist tekellerin bir ulus devlete dayandığı gerçeği tüm çıplaklığı ile orta yerde duruyordu. Yani emperyalist tekeller arası yarış ulus devletler dolayımında kendini ortaya koyuyordu. -Bizim “küreselci”, “çok uluslu tekeller düzeyine ulaşan emperyalizm” teorisini yapan devrimcilerin kulakları çınlasın!-

Emperyalist kapitalistlerin kâr hadleri düşüyor, krizleri derinleşiyor ve bir türlü aşılamıyor. Bu da emperyalistler arası savaşımı daha da kızıştırıyor. Virüs salgını döneminde bile bu savaşım bir an olsun durmadı. Hâlâ emperyalistler arası direk askeri savaşlar yakın gözükmüyor. Sürecin o yöne doğru ilerlediğine ilişkin güçlü emareler var. Hâlâ bölgesel düzeyde savaşımlar var. Vekalet savaşları dedikleri güdümlü savaşlar var. Bloklaşmalar da bu düzeyde oluyor.

ABD, öncelikli tehdit olarak Çin’i görüp hamlelerini buna göre yaparken, diğer alanlarda mevzi kaybediyor, en azından eski performansını sergileyemiyor.

Emperyalistler arası paylaşım mücadelesi Ortadoğu, Kafkaslar, D. Akdeniz ve K. Afrika’da yoğunlaşmış durumda. ABD emperyalizmi buralarda bazı mevziler kaybediyor, “oyun kurucu” olamıyor. -Ama bu yanıltıcı. Esasta Çin’e, Uzak Doğu’ya hazırlık yaptığı için diğer yerlere tam yoğunlaşma yapamıyor. Elbette bu da bir gerilemenin işareti ama hala en büyük emperyalist güç olma durumunu korumaktadır.

Şu an paylaşım yarı sömürge devletler üzerinden yürütülmektedir. Böyle bir konjonktürde, yarı sömürge devletlerin bu durumdan faydalanarak, daha bağımsız hareket ettiği söyleniyor ya böyle bir görüntü var. Bu görüntü yanıltıcı. Yarı-sömürge devletlerin sözcülerinin bir an için görüntüyü gerçek sanıp kendi niteliklerini unutarak büyük laflar ettiğine de tanık oluyoruz. Türkiye gibi stratejik coğrafyalardaki bazı ülkeler emperyalistler arası çelişkilerden faydalanarak bağımsızlaştıklarını söylüyorlar, hatta bazen “ey …!” diyerek “dikleniyorlar.” Türkiye gibi bir yarı-sömürgenin tarihinde böyle dönemler olmuştur. II. Abdülhamit dönemi en bilinenidir. Bu uşaklık siyasetinin sonunun ne olduğu bilinmektedir. Şimdi de Abdülhamit’e güzellemeler yapılarak bu politika parlatılmaktadır.

Türkiye’ye benzer görüntü Filipinler, Hindistan gibi bazı yarı-sömürge ülkelerde izlenmekte, açığa çıkmaktadır. Bu görüntüler sahtedir, görüntü olgunun kendisini yansıtmamaktadır. Değil bağımsızlık, bağımlılık zinciri esnemiyor bile. Daha fazla emperyalizme bağımlı olunuyor, yarı-sömürge ekonomik ilişki derinleşiyor.

Türkiye de belki eskisi gibi yalnızca ABD emperyalizminin güdümünde değil, bir anlamı ile Türkiye’nin ABD ile olan ilişkisinde kısmi bir gerileme var. Bu bile görelidir, NATO’nun üyesi olması bile bu bağımlılık durumunu gösterir. Bir emperyalistle ilişkilerde göreli gerileme tüm diğer emperyalistlerle ilişkilerin güçlendirilmesi pahasınadır, yarı sömürge ilişkiler daha da derinleştirilmiştir. Toplamda emperyalist tahakküm daha da artmıştır, ABD’yi dengelemek için Rus emperyalistleri ile bağımlılık ilişkisine, AB’yi dengelemek için Çin’e bağımlılık ilişkisi derinleştirilmektedir. Sonra geri dönüp Rusya’yı dengelemek için ABD ile yarı sömürge ilişkisi derinleştirilmektedir. Emperyalist ülkelerin kendi aralarındaki çelişkilerden faydalanma adı verilen “yeni” politik yönelimin yeni olmaması bir tarafa, bütün emperyalizmle ilişkilerin derinleşmesi şeklinde hayat bulmaktadır. Sözde bağımsızlık havasında konuşan devlet sözcüleri esasta bir emperyaliste karşı başka bir emperyalistin ağzı ile konuşmaktadır. -Görüntüyü olgunun kendisi sananlar yanılır. Görüntü yanıltıcı; emperyalizmin tahakkümü derinleşirken görüntü bağımsızlaşıyormuş gibi oluyor. Emperyalist sömürü çarkları çeşitlenmekte ve büyümektedir.-

Bu emperyalist ilişkinin derinleşmesi halkın daha fazla sömürülmesi, yeryüzü ve yeraltı kaynaklarının daha fazla peşkeş çekilmesi anlamına geliyor.

Yaşananlar, stratejik coğrafyalarda olan ülkeler başta olmak üzere, bir bütün yarı sömürgelerin emperyalizme bağımlılığının derinleştiği, yarı sömürge ekonomik yapının daha da boyutlandığı bir sürecin yaşandığını göstermektedir. Bu da halkların emperyalist sömürüye peşkeş çekilmesinin hız kazandığını gösterir. Yani yeni süreci karakterize eden yarı sömürgelerin bağımsızlık zincirinin gevşemesi değil daha da sıkılaştırılmasıdır. Bundan dolayıdır ki yarı sömürge ülkelerde faşist diktatörlükler daha da azgınlaşmış, kırıntı düzeyindeki demokratik haklar bile tırpanlanmış, gasp tufanına uğramıştır. Türkiye özgün ya da bir istisna olarak değerlendirilmemelidir; nerede ise tüm yarı sömürgelerde durum benzer niteliktedir.

Bu gelişmeler yaşanırken yarı sömürge devletler arasında sorunlar depreşmekte, daha önce var olan ama sönümlenen sorunlar tekrar alevlendirilmektedir. Bu da iki nedenden olmaktadır: Birinci neden; emperyalist ülkeler paylaşımda paylarını büyütmek için yarı sömürge devletleri kullanmaktadır; ikinci neden ise emperyalistler egemenliklerini boyutlandırmak için yarı sömürgeler arasında sorun yaratmakta ya da var olan sorunları kızıştırarak kullanmaktadır. Böylece sorun yaşayan yarı-sömürge devletleri kendilerine muhtaç hale getirmekte, tavizler alarak yarı sömürge ilişkiyi derinleştirmektedir. Kafkaslar’da, D. Akdeniz’de, K. Afrika’da yaşanan son gelişmelere bakarsak bu durumu somut olarak görürüz. D. Akdeniz’de, Yunanistan ile Türkiye arasında yaşanan sorunda ABD ve AB’li emperyalistleri yanlarına çekmek için Türkiye-Yunanistan kompradorları birbiri ile yarışıyor. İki taraf da yanlarına almak için ABD’den AB’ye, Rusya’ya kadar etkili emperyalistlere tavizler veriyor. Yunanistan Dedeağaç’ta ABD’ye üs tahsis ediyor, GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) adada ABD’ye, Fransa’ya üs tahsis ediyor. Türkiye’nin ne tavizler verdiği daha kamuoyuna yansımadı. Bu yaşananlar iki yarı sömürge ülke için de yarı sömürgeliğin nasıl derinleştiğinin somut örnektir. İçerideki milliyetçi söylem iki ülkede de halkları kandırmak içindir.

Şunu da söylemeliyiz ki hiçbir emperyalist yarı-sömürgeler arasındaki sorunda da halklar arası yaşanan sorunda da çözüm taraftarı değildir, çözüm istemez. Hatta bizzat kendisi sorun çıkarır, devletleri birbirine karşı kışkırtır. Emperyalizmin doğası kaynaklı bu böyledir.

Sorunların çözümsüz kalmasının yalnızca emperyalistlerin çıkarına ve onların istemi dolayısıyla olduğunu söylemek de tam doğru olmaz. Emperyalizme bağımlı kompradorlar da bu sorunların tam çözülmesini istemezler. Bu sorunların “içerde” halkı kendi bayrakları altında toplamak için kullanırlar -kullanışlı bir argümana dönüştürülür.

Bir taraftan bağımsızlık artıyor gibi gösterip yarı sömürgelik derinleşirken diğer taraftan sorunlar karşısında emperyalistlerle birlikte çözümsüzlüğü süreklileştiriyorlar. Bu durum karşısında da halkı peşlerine takmak, bayrakları altında toplamak için milliyetçiliği halka pompalıyorlar. Bu milliyetçilik halkı zehirliyor; gerçeği görmelerinin önünde perde oluyor, gerçeği görmelerini engelliyor! Yalnızca bir perde işlevindedir. Yarı sömürgelik derinleştirildikçe buna paralel milliyetçiliğin dozajı arttırılıyor. Yarı sömürge ülkelere baktığımızda bunu görmekteyiz. Filipinler, Hindistan, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan, Yunanistan, Macaristan vb. bu duruma birer örnektir. Milliyetçilik bu ülkelerde yükselen değer olmuştur. Liderlerin karakteri, kullandığı argümanlar nerede ise aynıdır. Örneğin; Hindistan’da Modi, Filipinler’de Duterte, Macaristan’da Orban ve Türkiye’de Erdoğan’ın liderlikte kullandığı argümanlara bakalım, neredeyse tıpa tıp aynı şeyler görürüz. -Bu bir rastlantı değildir, sosyo-ekonomik yapımının koşulladığı lider tipleridir.-

“Bağımsız hareket ediyorum, bağımlılık zincirlerini kırıyorum” söylemi altında emperyalizmle var olan ilişkiler daha da güçlendirilmiştir, tahakküm daha da boyutlanmıştır. Evet! Görünen, her şeyi açıklasaydı bilime ihtiyaç duyulmazdı, deyişi, bir kez daha ispatlanmıştır. Bazı şeyler niteliğine ters gösterilebiliyor. Görüntü anti emperyalizm, milliyetçilik olarak yansıtılıyor ama bunların arkasında tam da görüntünün zıddı bir gerçeklik hayat buluyor. Kaldı ki anti kapitalizmi, anti faşizmi içermeyen bir anti emperyalistliğin milliyetçiliği ve faşizmi koşulladığı ortadadır. Faşizmin hep iş birlikçi olmasına karşın hep sahte anti emperyalistlikle halkı kandırdığı da başka bir gerçektir.

Halkların hep birbirine düşman yapılması hem emperyalistlerin hem de kompradorların ömrünü uzatmaya yaramaktadır. Milliyetçilik de din sosu ile bu gerçeği perdelemek için dolaşıma sokulmaktadır.

Yeni dönem halk ve devrimciler için zor bir sürece girildiğini de gösteriyor. Hem faşist diktatörlükler azgınlaşarak halklara ve devrimcilere karşı saldırıya geçecek, hem kazanılmış ekonomik demokratik haklar tırpanlanacaktır. Açık alan çalışmaları yok edilecek ya da can çekişir hale getirilecektir. Devrimin merkezleri olmaya devam eden yarı sömürgelerde sınıf mücadelesinin daha da keskinleşeceği bir sürece girilmiştir. Bu, sürecin elbette bir yanıdır; halkların, ezilen sınıfların mücadelelerinin kendiliğinden bile olsa gelişmesi, devrimciler için devasa olanakların açığa çıkması ise sürecin bir diğer yanıdır. Bu süreçte yeter ki devrimciler iddialarına uygun ideolojik ve politik pozisyon alsın. Sınıf karşıtlarının ideolojilerine “devrimci” diye sarılmasınlar. Halkın yaratıcı ve kahredici gücünü görsünler; dünyayı, ezilenleri ayağa kaldırmaya cüret etsinler. Bu anlamıyla gelecek günler, tekrardan demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm mücadelesinin boyutlanacağını işaret etmektedir. Buna hazır olunmalı. Sınıf karşıtlarımız gelecek günlerin neyi tetiklediğini görüyor ve ona göre hazırlanıyor. Bizlerin de görevi mücadelenin keskinleşeceği bu döneme hazırlanmaktır.

ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

DERİTEKS: ‘DİSK/Tekstil Sendikası hakkımızda karalama kampanyası yürütüyor’

Sonraki Yazı

Aslan ve Farisoğulları’nın da olduğu 33 tutsağa işkence ve sürgün

Related Posts

Yazılar

İbo’nun Yolunda Onun Kararlılığı ve Cüretiyle Yürüyoruz!

18 Mayıs 2025
Yazılar

Demokrasî Di Çembera Neteweyê De

16 Mayıs 2025
Yazılar

Ulus Çemberinde Demokrasi

16 Mayıs 2025
POLİTİK - GÜNDEM

Faşizmin Saldırılarına Karşı Direniş Hattını Örelim!

14 Mayıs 2025
Güncel

1 Mayıs: Tartışmalar, Kitlelerin Eğilimi ve Taksim

12 Mayıs 2025
Dünya

Keşmir Gerilimi: Yeni Bir Savaş Kapıda mı?

10 Mayıs 2025
Sonraki Yazı
20200916 54x jpg18c2a8 image

Aslan ve Farisoğulları’nın da olduğu 33 tutsağa işkence ve sürgün

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]