18-21 Kasım tarihleri arasında “Tarım ve Orman Şurası” toplandı. Bu şuranın toplanmasındaki amaç tarımdaki sorunlara ve üreticilerin sorunlarına çözüm bulmaktı (!) ama çözüm değil tarımın tamamen büyük toprak ağalarına ve büyük üreticilere bırakılması üzerine formüller üretildi. Göstermelik olarak belirli vaatler ve sözler söylenmekten öteye gidilmedi. Toplantının yapıldığı yerde ayrıca dikkat çekmektedir. Beştepe’deki sarayda yapılan toplantıda ne tarım sorununa ne de köylülerin sorunlarına çözüm aranamaz. Çiftçilere, iktidarın, sömürünün, sarayın ve onların sırtından saraylarda nasıl yaşadıklarının görkemi anlatılmıştır. Alınterinin sömürülmeden, bu sarayların, saltanatların olmayacağı anlatılmıştır çiftçilere.
Devlet eliyle büyük üreticilere ve toprak ağalarına terk edilen tarım, hem üretimi hem de özellikle küçük üreticileri yok etmiştir. Neoliberal tarım politikalarıyla devletin tarıma verdiği destek azaldı, küçük üreticinin bu desteklere, teşviklere ulaşması zorlaştırıldı. Destek alamayan küçük üreticiler, üretim yapabilmek için bankalar ve tefecilerden borç almış, borçları ödeyemeyerek mülksüzleşmiştir. 1980’lerdeki Banker Kastelli görevini bankalar ve tefeciler devralmıştır. Faiz oranı yüksek kredilerle küçük üreticilerin toprağı gasp edilmiştir.
Borçlanarak üretim yapmaya çalışan küçük üreticiler, düşük taban fiyatı uygulaması ve girdi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle üretim maliyetini dahi karşılayamamıştır. Buna paralel borçları birikmiş, yoksullaşmıştır. Ürünün ucuz fiyata satılması, değerini yitirmesi, ithal ürünlerin iç piyasaya sürülmesi, küçük üreticilerin belini bükmüştür. Mazota, gübreye, tarım ilaçlarına yapılan zamlarla birlikte üreticilerin iflas etmesi kaçınılmaz olmuştur.
Bugün egemenler tarımda yaşanan bu sorunları çözemez. Zira kırk yıldır emperyalist tarım politikasının harfiyen uygulandıpı yapısal bir sorun söz konusudur. AKP hükümeti de Dünya Bankası’nın Tarım Uygulama Reform Projesi’nin bizzat hayata geçiren bir hükümettir. Bu projeyle neoliberal tarım politikasının son halkası tamamlanmış, tarımda küçük üreticilere de son darbe vurulmuştur.
Egemenler tarıma doğayı yok ederek de darbe vurmayı sürdürüyor. Tarım arazilerinin imara açılması, enerji santrallerinin kurulması, madencilik yapılması için sermayeye teşvik ve destek verilmesi, tarımsal ve hayvansal üretime zarar vermektedir.
Tarım büyük üreticilerin ve toprak ağalarının tekelindedir. Üretimin tüm aşamalarından, piyasada satışına kadar her şeyi bunlar belirliyor. Asıl üretici olan köylülerin hiçbir söz hakkı kalmamıştır. Bu anlamıyla da açıklanan destek ve teşviklerin aslan payı büyük üreticilere verilmektedir. “100 kişiye bin bahçe” deniyor fakat tarımda izlenen tasfiye politikalarıyla “bin bahçeye” bakacak kimse bırakılmadı.
Küçük üreticilerin tarımdan tasfiye edilmesiyle birlikte, devlet verimli arazileri emperyalist tekellere peşkeş çekerek tarımda şirketleşmenin önünü açmaktadır. 1980’den bu yana bunun altyapısı hazırlanıyor. Küçük üreticiler tasfiye edilip, kapitalist çiftlikler oluşturmak, kırsal alanda kalan nüfusu ucuz iş gücü olarak kullanarak emek sömürüsünü artırmak amaçlanmaktadır. Bu amaca da önemli oranda ulaşıldı. Buna rağmen Erdoğan, tarımı tekellere bırakmamaktan bahsedebilmektedir.
Bugün tarımdaki sömürü ve talana, tasfiye politikalarına karşı tek seçenek; örgütlü mücadeledir. Ancak örgütlü kitlesel bir güç oluşturulabilirse yaşanan sorunlara çözüm üretilebilir. Bu kapsamda özellikle tarımsal alanda kooperatifleri önemli bir araç olarak kullanmak mümkündür. Köylülerin örgütlenmesi, taleplerini dillendirmesi, serbest piyasa koşullarında ezilmekten kurtulması açısından kooperatifler önem arz etmektedir. Fakat burada bahsettiğimiz kooperatifçilik, düzen partilerinin ve reformistlerin bahsettiği, kapitalist sistem dışına çıkmayıp, kapitalist ilişkileri geliştiren kooperatifçilik değildir. Tam tersine bahsettiğimiz kooperatifçilik, Çin’deki komünler ve Sovyetler’deki kolhozlar gibi kapitalist ilişkileri reddeden bir kooperatifçiliktir. Bunun dışındaki kooperatifler sistemin sömürü çarkına hizmet edecek ve küçük üreticileri de bu sömürücü sisteme bağlayacaktır.
Demokratik Halk Devrimi perspektifiyle tarımda yaşanan sorunlara yönelmek, küçük üreticilerin yaşadığı sorunlar etrafında örgütlü bir güç yaratmak ve bu gücü sorunun asıl merkezine yönlendirmek MLM’ler esas görevleri arasındadır. Bu eksende çalışmaların yoğunlaştırılması önem taşımaktadır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 26 Aralık 2019 tarihli 51. sayısından alınmıştır.