Bundan tam 8 yıl önce, Aralık ayının 28’inde, zifiri karanlıkta ağır aksak yol almaya çalışan genç yaşlı onlarca insan, hiç ummadıkları bir anda cehennem ateşini yaşadılar. Karanlığı yırtan, bu sefer söken şafak değil, ölüm ve kan kusan faşizmin gözü dönmüş vahşi saldırısıydı. Basınç ve yangın bombalarını kullanmış ve bunun sonucu bırakın insanı, aç vahşi hayvanların dahi tiksinti duyacağı bir vahşet tablosu ortaya çıkmıştı.
Parçalanmış ve geniş bir alana yayılmış insan bedenleri, yanık bedenler ve tam bir kıyım yaşanmaktaydı.
Faşist Türk devletinin yarattığı manzara korkunç ve dehşet vericiydi; Çoğu 18 yaşının altındaki çocuklar olmak üzere toplam 34 Kürt yoksul köylüsü katledilmiş, onlarcası yaralanmıştı.
ROBOSKİ’DE OLAN NEYDİ?
Roboski, Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı bir köy. Botan’daki her köy gibi Roboski köyü de faşist TC ile bağları zayıf, yurtsever özellikleri güçlü bir köy. Köylülerin çoğu yıllar boyu yaşamlarını sürdürmek için gıda ve akaryakıt eksenli sınır ticareti yapmaktaydılar. Türk devletinin kolluk güçlerinin bilgisi dahilinde yapılan bu ticarete, katliamın gerçekleştiği dönemde askeri yetkililerce müsamahama da gösteriliyordu. Sınır hatları boyunca yapılan ticaretin güzergahları bilinmekteydi. Dolayısıyla devlet yetkililerinin bilgimiz yoktu söylemi tamamen yalandan ibaretti.
Üstelik katırlarla konvoy şeklinde dizilerek yol alan kalabalık kitle her zaman olduğu gibi İHA’larla tespit edilmiş ve askeri ve diğer yetkililerce de tetkik edilmişti. Öte yandan Amerikan insansız hava aracı Predatör tarafından da görüntü alındığı ve Türk devlet yetkilileriyle paylaşıldığı da açıklanmıştı. Her ne kadar Türk devleti tarafından reddedilse de ABD savunma bakanlığınca da doğrulanmıştı.
Dolayısıyla tüm veriler ve deliller, açıklamalar, katliama maruz kalan köylülerin anlatımları şu gerçeğe işaret etmektedir: Katliam planlı gerçekleştirildi.
KATLİAMCI DEVLET GELENEĞİ VE ROBOSKİ
Türk devletinin katliamcı geleneği bu kez de Roboski’de kendini gösteriyordu. Bu gelenek Osmanlıdan günümüze emeğe, insana, inanca ve farklı ulusal ve etnik kimliğe, farklı cinsel kimliğe olan düşmanlıktan beslenmekte, kendini sürekli bir şekilde üretmektedir. Faşist diktatörlüğün ezilen uluslara, milliyet ve inançlara karşı oldukça güçlü bir soykırım ve katletme geleneği vardır. Bu tarihsel şekilleniş, onun kitleler üzerinde egemenlik biçimi ve bir yönetme tarzıdır. Van’da 33 köylüyü kurşuna dizerken de, Roboski’de bombaları köylülerin üzerine yağdırırken de aynı şekilleniş ve tutum açığa çıkar. Zilan deresinde, Şeyh Sait’in direnişinde, Dersim katliamında, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, 6-7 Eylül’de, Hrant Dink’in katledilmesinde hep aynı gelenek sürdürülmüştür.
Roboski katliamında, seçilen bölgedeki kitlenin yurtsever kimliği ve politik olarak Kürt ulusal hareketine yaklaşımı itibariyle bilinçli bir seçim ve katliamdır. Roboski katliamı, Türk devletinin Kürt meselesini “barış ve uzlaşma ile çözüm” politikasıyla Kürt ulusal haklarını gerici bir kuşatmaya aldığı, ulusal hareketle çok yönlü görüşmelerin gerçekleştiği bir dönemde hayata geçmiştir. Bu katliamın politik bir amacı ve hesabı söz konusudur. Geleneksel katliamcı politikası ile bu politik hesabı hayata geçirmeye çalışmıştır. Kürt hareketi ile masada görüşmeleri yaparken, “Barış türküleri” terennüm ederken böylesi bir katliam “benim belirlediğim yol haritasına uymaz, istediğim şartları kabul etmezseniz tek seçeneğiniz kitlesel kıyım” mesajını içermektedir. Aynı dönem aynı şekilde Sakine Cansız ve yoldaşları Paris’te, Fransız emperyalistlerinin nezaretinde katledilmiştir. Bu da Kürt hareketine ve Kürt ulusuna verilen aynı politik içerikte bir mesajdır. Türk devlet geleneği Osmanlıya dayanan bir siyasal kültüre, şekillenişe ve devamlılığa sahiptir. Bu anlamda gerçekleşen her pratiğin, içinden geçilen sürecin ve politik gelişmelerin içine yedirilmiş bir mesajı taşıması kaçınılmazdır. “Barış ve uzlaşma” arayışı içinde katletme ve en acımasız biçimde bunu hayata geçirme bir pazarlık ve politik mesaj biçimidir.
Nitekim, Kürt hareketini “barış ve uzlaşma” siyasetiyle uzun süre oyalayan faşist diktatörlük, “çözüm sürecini” askıya aldığı andan itibaren Roboski’de verdiği mesajı bir politikaya hızla çevirmiştir. Suruç, Ankara katliamları T.Kürdistanı’nda onlarca şehrin tank, top ve uçakla yerle bir edilmesi ve binlerce yurtseverin katledilmesi bir topyekun saldırı ile hayata geçmiştir. Rojava’ya ağır katliamlarla işgal girişimleri başlamıştır.
Roboski, bir politik yönelim belirleyen faşist diktatörlüğün, o yönelim içinde silahsız, savunmasız Kürt köylülerini katlederek ne yapabileceğine dair verdiği etkili bir mesajdır. Bu yönelimi askıya aldığı nokta ise binlerce insanı katletmeye kodlanmış yönelim hayata geçmiştir. Faşizmin ezilen halk kitlelerine, ezilen ulus ve inançlara yaklaşımı, onlarla ilişkilenmesi gerçekliği Roboski’nin kendisidir.
İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik düşmanlık ve saldırganlık, mesele Kürt ulusal mücadelesi olduğunda daha da katmerleşmektedir. Kürt ulusunun ulusal bilinç eksenli mücadelesi, politik mücadelede diri ve gelişkin bir güç olması durumu, şovenist Türk egemen sınıflarını daha da saldırganlaştırmaktadır. Bugün Rojava’da faşist Türk egemen sınıfları ve onların devletinin artan işgal ve saldırganlığı, Kürde ve emekçilere olan düşmanlığının resmi niteliğindedir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 12 Aralık 2019 tarihli 51. sayısından alınmıştır.