Türkiye’de işçi sınıfına yönelik yürütülen sendikal çalışmaların niteliği ve sınıfın ihtiyaçlarına “ne oranda karşılık geldiği” sorusunu güncelliğini sürekli koruyan bir sorunsal. Althusser’in “Devletin İdeolojik Aygıtları” tezi bağlamında emperyalist-kapitalist sistemde sendikaların konumu ve sermayenin sendikalara atfettiği görevlere denk düşen tutum ve tavırları farklı iş kollarında faaliyet yürüten çoğu sendikada görmek mümkün. Buna paralel özellikle işçi konfederasyonlarının düzen partilerine yedeklenmiş sendikal yaklaşımlarını hatırlamak gerekiyor. Bu yedeklenme konfederasyon ve sendika genel merkezlerinin siyasi yaklaşımları noktasında farklı gibi görünse de nitelikleri ve sınıf çelişkilerine karşı gösterilen pratikler de aynı oluyor. Siyasi partilerin parti programlarında yer verdiği “emek politikalarının” uygulamadaki görünümünü ve teorik-pratik çelişkileri gözlemleme noktasında ‘belediyeler’ ve ‘genel işler’ işkolu ayrı bir yerde duruyor. Belediyeleri yöneten siyasi partiler ve kadroların değişimi paralelinde kendi istedikleri sendikaları iş başına davet ediyor.
1980 askeri faşist cuntası ile kapatılan ve faaliyetleri durdurulan sendikaların faaliyetlerine yeniden başladığı yıllardan itibaren sendikalar genel işler işkolundaki örgütlenme politikalarını çoğunlukla siyasi partiler ile yakınlıkları ve ilişkileri üzerinde yürütüyor. Demokratik bir yaklaşım olarak işçilerin iradesi, özgür sendika seçme hakkı gibi kavramlar çok sık kullanılsa da pratikte var olan sendika-siyaset ilişkisi. İşte tam bu noktada devreye yeni bir kavram giriyor; sendikal rekabet!
İşçi sınıfı mücadelesi yürüten, işçi sınıfı içerisinde faaliyet sürdüren her sendika demokratik muhteva içerisinde işçilerin istedikleri sendikalarda özgürce örgütlenme hakkına saygı duymalıdır. Zaten “sendikal rekabet” adı altında yürütülen her pratikte bahsettiğimiz ilkeye sıkça atıfta bulunulduğunu gözlemliyoruz. Ancak cevabının daha önemli olduğu soru; sendikal rekabet nasıl ortaya çıkıyor, işçilerin mi, patronların mı işini kolaylaştırıyor? Bahsedilen pratiğin olduğu belediyeler ve genel işler işkolunda ortaya çıkan işçi-patron çelişkilerinde mevcut sendikal yönetimler işçiden yana uzlaşmaz bir tutum alırlarsa, belediye yönetimleri ve zımnen sendika genel merkezlerinin hedefi haline geliyor ve o işyerinde demokrasi, işçilerin özgür sendika seçme hakkı ve sendikal rekabet kavramları devreye giriyor. İşçiden kopuk, siyasi referanslar ile sendikalı ve örgütlü bir işyerine giren “yeni sendika!” belediye işvereninin işçiyi işçiye kırdırma, sendikaları birbirine karşı kullanma ve kazanılmış hakları geri götürme politikalarına açıktan ya da örtülü hizmet ediyor.
Yazımıza konu olan DİSK/Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şube, İstanbul’daki CHP’li belediyelerde patronların bu politikalarına gönüllü çanak tutuyor. Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube’nin 2014 yılında başlattığı “taşeronu örgütleme” hamlesine karşı, 2014 yılı Mart ayı yerel seçimleri ile göreve gelen Bakırköy ve Avcılar Belediyesi yeni yönetimlerinin “sendikal rekabet”,”işçilerin sendika seçme hakkı” gibi kavramları devreye soktuğunu ve yerden biter gibi Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şube’nin bu işyerlerinde örgütlenme (!) faaliyetleri yürütmeye başladığını gözlemliyoruz.
Genel-İş Avrupa Yakası 2 No’lu Şube’nin patron icazeti ile yürüttüğü üye yapma faaliyetleri sendikal kültürün çok gerisinde tam da değerlendirmemizde değindiğimiz hususların vücut bulmuş hali. Bu gerici yaklaşımın işçiyi işçiye karşı düşmanlaştıran, işçilerin sınıf kardeşliği kültürünü baltalayan söylem ve eylemlerinin en tepe noktası 20 Temmuz tarihinde Avcılar Belediyesi’nde yaşandı. Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Başkan Yardımcısı Savaş Doğan, görüşme için çağrıldığı Avcılar Belediyesi’ne ait parkta Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şube adına sendikal faaliyet yürüten Avcılar Belediyesi işçisi Veysel Öztoprak ve beraberindeki grup tarafından kurşunlandı, darp edildi.
Yaşanan pandemi sürecini kriz fırsatçılığına çevirmeye çalışan sermaye ve hükümetin işçi sınıfının en temel kazanımları olan kıdem tazminatını fona devretme, “yeni istihdam paketi” adı altında part-time (yarı zamanlı) çalışma ve belirli süreli iş sözleşmesini yaygınlaştırma saldırısının yaşandığı süreçte en önemli karşı mücadele için gerekli; “sınıf kardeşliği”, “işçilerin birlikte, örgütlü mücadelesi” kavramlarının içi; Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şube ve şubenin sendikal kültüre uymayan faaliyetlerini görmezden gelen DİSK/Genel İş Genel Merkezi tarafından boşaltıldı. Sistemin ana akım medyası, siyasi partileri, STK’ları tarafından sistematik olarak sürdürülen “sendikaları”,”sendikal mücadeleyi”, “işçi sınıfını” öcü ilan etme politikasına denk düşen DİSK/Genel-İş İstanbul Avrupa Yakası 2 No’lu Şube’nin pratiğini başta Avcılar işçileri olmak üzere, sendikaların ve işçi sınıfının tartışmasının sınıf mücadelesine katkı sunacağını düşünüyoruz.
Bir DDSB’li