İşçi ve emekçilerin bir bütün burjuvaziyle uzlaşmaz çelişkisi bulunur ve mevcut sistem içerisinde bu uzlaşmaz çelişki her bir işçi ve emekçide esas ve tali sorunlara göre vücut bulur. Bu durum ekonomik kriz sürecinde egemenlerin, krizi, işçi-emekçilerin sırtına yıkmaya çalışmasıyla daha da derinleşir. Egemenler bir bir işçi-emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırılarını hızlandırır, yarı sömürge ekonomisine sahip ülkemizde zaten düşük olan yaşam standardını çıkardığı yasalarla birlikte daha da aşağıya çekmeye başlar. Bireysel Emeklilik Sistemi, zorunlu arabuluculuk gibi yasalar çıkarılırken kıdem tazminatına yönelik saldırılar da hız kazandı.
Bu saldırıların önemli bir ayağı da emeklilikle ilgilidir. Uzun yıllardır “mezarda emeklilik” olarak tanımlanan emeklilik sistemi son yıllarda daha da beter hale getirilmiş ve emeklilerin haklarını yok sayan uygulamalar yoğunlaşmıştır. Azımsanamayacak bir sayıya ulaşan ve sesini duyurmak için birçok ilde ciddi eylemler gerçekleştiren Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) bu sorunun güncel adı olmuştur.
“Erken emeklilik değil hakkımızı istiyoruz” diyerek kendini ortaya koyan EYT’liler hâkim sınıfların seçim politikalarına malzeme edilmiş, yıllarca oyalanarak bugüne gelmiştir. Son dönemde EYT’lilerin eylemleri artarken hâkim sınıflar onları olumlu ya da olumsuz gündemine almak zorunda kalmıştır. CHP iktidar olmak için işçi düşmanı yüzünü maskeleyerek sözde EYT’lilerin sözde haklarını savunmaktadır. Açık ki CHP sözde EYT’lileri savunsa da özde pastadaki payını savunmaktadır.
AKP ve Erdoğan’ın temsil ettiği diğer klik ise EYT’lilere bir dizi suçlama getirmiştir. 46 yaşında aldığı milyarca lira maaşa rağmen emekli olan Erdoğan EYT’lilere “Yani 40 yaşında emekli mi olalım, 40 yaşında, 50 yaşında emeklilik mi olur” diyerek saldırmıştır. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Emeklilikte Yaşa Takılanlar’a ilişkin “En az 10 analiz yaptık. Her türlü kombinasyonu denedik. Hiçbirinin maliyeti sürdürülebilir değil” dedi. Oysaki AKP milletvekilleri tarafından meclise sunulan torba teklif içerisinde “Bakanlar ve ailelerine ömür boyu ücretsiz sağlık hizmeti” maddesi de eklendi. Torba teklifin eklenen 47’nci maddesine göre; Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, bu görevlerde bulunmuş olanlar ile bunların eşleri, anne ve babaları ile bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının ve ölenlerden SGK ile ilişiği bulunmayan dul ve yetimlerinin sağlık giderleri ömür boyu TBMM üyelerinin tabi oldukları esaslar çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı bütçesinden ödenecek. Bu isimler, hiçbir kamu görevlisi ve sigortalının yararlanamadığı ücretsiz 12 adet implant dâhil 5 yıldızlı sağlık harcamaları karşılanacak. Emekli aylığı alamayan ve yıllarca prim ödedikleri halde çalışmadıkları sürece sağlık hizmetinden yararlanamayan EYT’liler için bütçe “sağlayamayan” egemenler, emekçilerin sırtından geçinerek burjuvazinin sözcülüğünü yapan bakanlara ve ailelerine ücretsiz sağlık hizmeti için bütçe bulabiliyorlar.
Erdoğan yakın zamanda hakkını savunan EYT’lilerin mücadelesini “ülke ekonomisini çökertmeye dönük bir adım” ve “manipülasyon” olarak suçladı. Bu suçlamalar artık bilinmedik şeyler değildir. Son dönemde sıklıkla karşılaştığımız gibi işçi ve emekçiler haklarını aradığında “terörist” olarak yaftalanmakta halkı kutuplaştırmak adına gerici, ırkçı söylemler bilinçli bir biçimde ön plana çıkarılmaktadır. Egemenler bu söylemlerle işçi ve emekçilerin birlik olmasını, oluşan hak arama mücadelelerinin kitleselleşmesini ve halkın bu hareketlere desteğini engellemeye çalışmaktadır.
Erdoğan konuşmasının devamında ise “Seçim kaybına vesile dahi olsa biz asla ülkemizin, milletimizin zararına olacak bir vaadin içine girmeyiz. Bu insanlar çalışıyor zaten. Bu insanları niye kapıya koyup, sonra iş arama yoluna sokalım. Çünkü ne olacak? Yine iş arayacak. Ondan sonra da maalesef bir başkasının istihdam hakkını kullanmış olacak. Bunlara niçin böyle bir yol aralayalım? Bu, Türkiye ekonomisi için çok ciddi bir zarardır” diyerek işsizliğin sebebi EYT’lilermiş gibi göstermeye girişmiş, sistemin yapısından kaynaklı sorunları gizlemeye çalışmıştır. İş bulamayan genç kitleye ise EYT’lileri hedef göstermiş, işçileri birbirlerine karşı kışkırtma yolunu seçmiştir. Açlık sınırında olan asgari ücretle işçi ve emekçilerin geçimini sağlayamadığı her geçen gün artan “ekonomik” nedenli intiharlarla gözler önüne serilmektedir. Yıllarca çalışıp emekli olanlar için güvence sağlamayan devlet bir de emekli olduktan sonra emeklilerin işe girip çalışmalarını sorgulamaktadır. Egemenler halkı birbirine düşürerek gerçek hedefinden şaşırtmayı, asıl sorunun kendi sömürücü sistemleri ve onun krizi olduğunun üzerini örtmeye çalışmaktadır.
EYT’lilerin kitlesel mücadelesi ve ülkemizdeki emeklilerin durumu bir kez daha göstermiştir ki işçi sınıfı mücadelesinin önemli başlıklarından birisi de emeklilik sorunudur. Bu hem emekli olmanın ölümüne bir çalışmayı içermesi hem de emekli olanların en diplere çekilen maaşları nedeniyle önemlidir. Emekli olabilmek adına kölece bir yaşam ve çalışma koşullarına hapsedilen işçiler, beden ve sağlıklarının son sınırlarına kadar sömürülmekte emekliliği “hak ettiklerinde” ise fazlalık ve yük olarak değerlendirilmektedir. Oysa işçilerin emeklilik hakkı ve insanca bir maaş elde edebilmesi devletin bir lütfu değil işçilerin yaşamlarından damıttıkları alın terinin ürünüdür. Ancak işçilerin emekli olabilmek ve insanca ücret elde edebilmek için alınteri dökmek dışında başka bir şeye ihtiyaçları vardır. O da sınıf bilinci ve örgütlü mücadeledir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Kasım 2019 tarihli 49. sayısından alınmıştır.