10 Temmuz, Perşembe
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Kadının Beyanı Neden Esastır? -I

Kadının Beyanı Neden Esastır? -I

10 Temmuz 2025
içinde Kadın, Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Kadının kurtuluş sorununa dair anlayışımızı somut örnek ve tartışmalar üzerinden açtığımız bu yeni yazı dizisinde anlatmak üzere hareket etmeye devam ediyoruz. Bu yazı dizimizde “Kadın beyanı esastır; aksini ispatlama yükümlülüğü erkeğe aittir” ilkesini anlatarak yürütülen süreçlerdeki etkisine değineceğiz.

Tartışmalarımızı teorik olarak defalarca kez okurlarımıza aktardık, bu yazımızda kadının beyan verme sürecinde yaşadıklarını anlatmak istiyoruz. Çünkü kadının tarihsel ezilmişliğinin bugün, özellikle de saldırıya uğradığı durumda “beyanın önemi” konusunda nasıl göründüğünü anlamak gerekiyor. Yürüttüğümüz süreçler, örgütsel deneyimlerimiz, dinlediğimiz kadınlar ve failler bu yazımızda referans olacaktır. 

BEYANIN YÜKÜ

Öncelikle, kadınların erkekler hakkında beyan vermesinin sık rastlanan bir durum olmadığını belirtmek gerekir. Genel kanının aksine; kadınlar taciz, tecavüz ve şiddet gibi olaylarda beyan verme ya da kabullenme eğiliminde değil, çoğunlukla reddetme ve unutma eğilimindedir.

Peki neden böyle olur? Kadına inanılmaması, failin çoğu zaman yakın çevreden biri ya da “önemli”, “sevilen”, “başarılı” ve “güvenilir” biri olması; ayrıca olayın üzerinden zaman geçmesi ya da “kaderine razı olmak” gibi faktörler bu durumu açıklamaktadır. Bu faktörlerin haklı ya da haksız olması ayrı bir konudur; ama üzerinde mutabık olacağımız şey bunların nesnel olarak varlığıdır.

Bu nedenlerin üzerinde duracağız; fakat buna geçmeden önce asıl can alıcı nokta olan şu meseleye dikkat çekmeliyiz: Kadın özellikle taciz ve tecavüz gibi suçlara maruz kaldığında ilkin ve temel bir güdü olarak bunu reddetmek ister. Taciz ve tecavüze maruz kalan kadında utanma, kirlenme, suçluluk gibi duygular baş gösterir; bu çoğunlukla böyledir. Bu nedenle “başına gelenlerle” yüzleşmek duygusal olarak yıkıcıdır. Saldırıya uğramış kadınlar çoğunlukla olanlarla nasıl baş edeceğini bilemez haldedir, unutmak ya da yok saymak daha kolay olduğunu sandığı bir çözüm olur. Oysa bu gerçekçi bir değerlendirme değildir! Bir anda, bir yerde içini kemiren ve tüm benliğini ele geçirmiş duyguları açığa çıkar ve belki bir arkadaşına, yoldaşına anlatır. Bu süreç bazen bir hafta, bir ay, bir yıl, bir ömür sürebilir.

Kadınların ve kız çocuklarının neler hissettiğini daha iyi anlamak için birkaç örnekle açıklamak faydalı olacaktır: Bir kız çocuğu, yakın çevresinden biri tarafından tacize uğradığında, kendini koruma içgüdüsüyle vücudunu saklamaya başlar. Tacizin sebebinin kendi bedeni olduğunu düşünür. Çoğu zaman bunu kimseyle paylaşmaz; çünkü tehdit edilmiş, korkutulmuş ya da yaşadıklarını anlamaktan uzak, karmaşık duygular içindedir.

Kız çocukları, hayatın gerçeklerini anlamaya başladıkları bu anda büyürler; ne var ki aynı kız çocukları ilerleyen yaşlarında da benzer şiddet ve baskılara maruz kalır. Kadınlar çoğunlukla yaşadıklarının farkındadır; ancak bildikleri halde “hiç yaşanmamış gibi” davranmak için kendilerini ikna etmeye çalışırlar.

Örneğin, iş yerinde “sorun çıkaran” olmak istemedikleri için ya da işlerini kaybetmemek adına şiddete boyun eğerler. Evde ise yuvalarının dağılmaması, çocukların babasız kalmaması için; arkadaş ortamında ise dışlanmamak için susarlar. “Özel alan” adı altında yaşananların gizlenmesi öğretilir.

Bu saklama eğilimi, çocukluktan yetişkinliğe kadınları boyun eğmeye mahkûm eder. Çünkü bir haksızlığa baş kaldırdıklarında karşılarında daha “büyük” sorunlar ve mücadeleler vardır.

Fail “önemli” biriyse, kadınların beyan verme süreçleri daha da karmaşık bir hal alır. Fail devrimci, nüfuzlu, bir yapının yöneticisi ya da çevresi tarafından sevilen biriyse, tacizci, tecavüzcü ya da şiddet faili olduğuna inanılmaz. Faillik, genellikle faşistlerden, halk düşmanlarından, çürümüşlerden ve toplumca sevilmeyen kişilerden beklenir. Oysa kadın, beyan verdiğinde çevresini kaybetme, “iftiracı” damgası yeme riskiyle karşı karşıyadır. Mağdur olması gereken failin aksine, kadın bulunduğu ortamdan izole edilir.

Tacize, tecavüze ve şiddete maruz kalan kadın olmak zorlayıcıdır; ama “iftiracı” ya da “söz dinlemez” damgası yemek çok daha ağırdır. Faillerin sıklıkla şunu  söylediklerine tanıklık ediyoruz: “Ben değişeceğim.” Ve biz belki de öyle olmasını istediğimiz için bu söze inanıyoruz! Hiçbir gerçek adım atmadan, yıkıp yeniden inşa etmeden, değişmeyi kolay bir eylemmiş gibi kavrayan, aslında beyhude bir kibirle değişeceklerini ilan ediyorlar. O, genellikle bu tutumla çevresiyle bağlarını sürdürürken diğer tarafta kadınlar, yaşadıklarıyla tek başına mücadele ediyor, savaşıyor.

Bu durum, erkek egemen zihniyetin işleyiş biçimini açıkça ortaya koyar: Kadın kendi başına iyileşmeye çalışırken, fail ve destekçileri “sorunu konuşmuş ve aşmış” gibi görünüp birlikte “iyi” geçinmeye devam ederler. Bu gerçeklik, toplumsal cinsiyet adaletsizliği ve ikiyüzlülüğün en çarpıcı tezahürüdür.

Faillerin tehdit ve manipülasyonlarına sıkça tanık oluruz. İşledikleri suçun ardından, kadınları ölümle, şiddetle ve karalamayla tehdit etmeleri artık şaşırtıcı değildir. Hatta bazıları çıtayı yükselterek, kadını “kendini öldürmekle” bile korkutabilir. Bu tehditler, özellikle “önce başkasını düşünen” kadınlarda failini savunma ve koruma davranışlarının gelişmesine yol açabilir. Çünkü doğduğundan beri ezilen kadın, gördüğü zararın telafi edilebilir olduğuna inanarak başkalarının zarar görmesini engellemeye çalışır.

Bunları neden mi anlatıyoruz? Beyan vermek zorunda olan kadınların kendi içlerinde nasıl bir fırtına içinde yürüdüklerinin anlaşılması için. 

“Kadın beyanı esassa herkes başkası hakkında beyan versin, iftira atsın” deniyor. Beyana neden inanmıyoruz? Çünkü erkek egemen kafa fiziksel şiddet olan bir tecavüz, cinsel taciz, dayak (ki bunda da dayak izi bekleniyor), tehdit mesajları, kadının intihara sürüklenmesini, ölüm görmek istiyor. Biz de işlettiğimiz süreçlerde eğer kanıt varsa bunları görmek, kanıtların elimizde olmasını isteriz. Bu, kadına inanmadığımız anlamına gelmez; karşı karşıya olduğumuz suçun niteliğini somut olarak görmemizi sağlar. Şu unutulmamalıdır ki kanıt her zaman elde edilebilir bir şey değildir. Örneğin; tecavüze, tacize, şiddete maruz kalan kadın o sırada bunu videoya alamayabilir. Kimse “Neden videoya almadın?”, “Neden kaçmadın?” diye soramaz! Ki ortada kanıt varken dahi inanılmayan durumlar oluyor. Kadınlar kendilerine nasıl inandıracak? Failin tek lafına inanırken kadının “kanıt” peşinde koşmasını bekliyoruz, daha ne kadar acı çekmesini bekliyoruz?

KADININ CÜRETİNE ÖFKELENMEK

Taciz, tecavüz ve her türden başka şiddet biçimleri kadının varlığına doğrudan bir saldırıdır. Bunları normal, sıradan olaylar olarak görmemeliyiz. Feodal, dinî yargılara göre sıradan olan bu olaylar bizim değer yargılarımızla tamamen karşıttır.

Kadının yaşadıklarını anlatabilmesi, hesap sormak istemesi erkek egemen kişilerin tepkisini çeker. Bu kadını erkeğin tasarrufunda görmenin bir sonucudur. Kadınlar babaları, abileri, öğretmenleri, patronları, arkadaşları ve yoldaşlarına “uygun” olmalı, erkeklere tabi olmalıdır. Bu sınırı geçen kadınlara karşı öfke duyulması beklendik bir tutumdur ve yaygındır. Ama özellikle kişi kendine devrimci diyorsa bu düşünceleri yerle bir etmeye girişmelidir. Üstünde tepinilen şeyin yalnızca bir kadın olmadığını; değerlerimiz olduğunu ve bu değerlerin devrimci değerler olduğunu bilmeliyiz. 

Bize düşen sorumluluk kadının hesap sorma cüretini büyütmektir. Kolektifin çağrısı budur, kolektif tavır budur. Devrimci kadın ve erkekler cinsiyet eşitsizliğine ve bu eşitsizliğin yarattığı her türden pratiğe karşı devrimci değerlere sarılmalıdır. Değerlerin üstünde tepinen herkesi de -eğer kurtartılabilir durumdaysa- bundan vazgeçmeye çağırmalıdır.

Yazı dizimize “Beyandan sonra ne olur?” sorusuna yanıt vererek devam edeceğiz, süreçlerin nasıl işletilmesi gerektiğine dair ışık olacaktır.

devam edecek…

Tags: kadın beyanıkadın mücadelesi
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

16 yaşındaki genç “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten tutuklandı

Sonraki Yazı

Tokat Hapishanesinde tutsaklar 8 aydır tedavi hakkını kullanamıyor

Related Posts

POLİTİK - GÜNDEM

Emperyalist Kriz ve Savaş Sarmalı

10 Temmuz 2025
Çevre

“Üreten Biz, Tükenen de Biz…”

8 Temmuz 2025
Çevre

Zeytin Yasası: Talanın Yasal Hali

8 Temmuz 2025
Çevre

“Doğaya Saldırının Olduğu Her Yerde Mücadeleyi Öreceğiz”

5 Temmuz 2025
ÇEVİRİ

Kesişimsellik ve Proleter Bakış*

5 Temmuz 2025
Yazılar

Yeni Anayasa Tartışmaları

30 Haziran 2025
Sonraki Yazı

Tokat Hapishanesinde tutsaklar 8 aydır tedavi hakkını kullanamıyor

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]