Önceki yazımızda, kadınların beyan verirken yaşadıkları deneyimleri ele aldık. Yazı dizimizin bu bölümünde ise beyanın ardından, suçlamanın ortaya konmasından sonraki süreci ve kadına yönelik suçlarla ilgili sürecin nasıl işletilmesi gerektiğine dair anlayışımızı paylaşacağız.
Süreçler, faillerin örgütlü olup olmaması bakımından farklı biçimlerde ele alınmaktadır. Bu farklılık faillerden beklentiler ve yapının yaptırım gücünden kaynaklanmaktır.
Kadının beyanı alındıktan sonra soruşturma başlatılır. Soruşturma başlatılırken erkek hakkında tedbir uygulanması gereklidir. Bu aşamada kişiye “fail” denilmez, beyan bir “iddia” olarak değerlendirilir. “Tek başına bir iddia onun faaliyetlerini durdurmaya yeterli midir?” diye sorulabilir. Evet, yeterlidir. Çünkü tedbir bir yaptırım değildir; tedbir sürecin sağlıklı ilerlemesi içindir. Görev ve sorumluluklarını durdurma, taban ve faaliyetçilerle iletişimini kısıtlama, kişinin elinde bulundurduğu olanaklara el koyma, beyan verenle bulunabileceği ortamları kontrol altına alma gibi sıralayabileceğimiz çok yönlü ve gerekli önlemler vardır. Bunların hangilerinin uygulanacağı suçun ve kişinin niteliğine bağlı olarak ele alınır. Fakat söylenebilir ki bu önlemlerin hepsinin aynı anda uygulanılmasında neredeyse hiçbir koşulda mahsur yoktur. Kişi gerçekten failse, kusurlu bir “devrimciyse”, yani devrimin çıkarlarıyla ciddi derecede uyumsuz özellikleri söz konusuysa kişinin her yola girme ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerekir.
16 Ağustos 2024 tarihinde yayımlanan “Seçmediğin Sürece Tüm Olasılıklar Mümkündür” başlıklı yazımıza dönüp bakacak olursak “ihtimalleri” daha net anlayabiliriz. Bu önlemler alınmadığı ya da uygulanmadığı durumlarda fail yapı hakkında yalan söyleyerek insanları yapıdan uzaklaştırabilir, kendine taraftar kazanmak üzere iftira atabilir, kolektifin olanaklarını iç edebilir, kadına zarar verebilir. Tabii ki bu saydıklarımızın daha fazlasını ya da azını yapabilir; yapıldığına şahit olduk. Tedbirler beyan vereni ve örgütlülüğü korumak için uygulanır. Tedbir aynı zamanda örgütlülüğün, kişi failse suçlarıyla yüzleşmesini sağlayabilecek ilk net hamlesidir.
SAMİMİYET VE AÇIKLIK BELİRLEYİCİDİR
Suç ve hatalarla yüzleşmek/kabul etmek değişimin ilk ve en önemli aşamasıdır. Hastalığını bilmeyen biri nasıl iyileşebilir? Bir kişi ya da örgütlülük erkek egemen, şoven, sınıf uzlaşmacı vs. olduğunu belirlemezse buna müdahale de edemez. Burada biz komünistlerin görevi, kişiye göremediğini göstermektir. İşletilen süreçlerde kişilerin niteliği açık bir biçimde kendisine söylenir ve bunu aşması için çağrı yapılır. “Dışlamak” olarak ifade edilen “dışına atmak” anlayışı bize ait değildir. Sorun dışımızda değil; içimizde, bize rağmen ama aynı zamanda bizde gelişmiştir. “Dışlamak”, bizim için komünist olmayan anlayışı ortadan kaldırmak ve onun yerine komünist anlayışı inşa etmektir. Bu nedenle failler hakkında yapılan “dışlanmış kişi” tanımlamaları yavan ve yüzeyseldir. Kişi dışlanmaz; kişiye, kendini açması, yıkması ve komünist anlayışla yeniden inşa etmesi önerilir. Burada yıkılan, kişinin kendisi değil, onda somutlaşan kadın düşmanı burjuva anlayıştır. Bizim için asıl sorun, kişinin varlığı değil; o anlayışın kendini yaşatacak zemini bulabilmesidir.
Kişi değişim ihtimalini içinde barındırır fakat değişmeme, ayak direme, bozgunculuk eğilimi çoğunlukla daha güçlüdür. Bu genel bir değerlendirmedir ve bizim değişime inanmadığımız anlamına gelmez. Değişimin emek ve samimiyet isteyen zor bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu sistemi yıkacağını ve yenisini inşa edeceğini ilan eden kişinin kendini yıkmakta da bir beis görmemesini bekleriz! Devrimci olma iddiasındaki kişiden suçlarını kabul etmesi, değişim için iradesini yapıya teslim etmesi beklenir. Maalesef suç ve hatalar kadına yönelik suçlar ve hatalar olduğunda fail kişi genellikle bunu yapmamaktadır. Elbette bunda kadın sorunun çok boyutlu ve görece daha dinamik olması etkendir.
Suçunu ve elbette kadına düşmanlık içeren bakış açısını kabul ettiği durumda dönüşmesi için dikkatli ve güçlü bir şekilde kişiye yönelinir. İşlediği suçla, yarattığı tahribatla yüzleşmeyen failleri, onlara rağmen “dönüştürmek” görevine girişilemez. Kendisine rağmen böyle bir hedefe yönelmek dönüşümün dinamiklerini yanlış yerde aramak olur.
Kadına karşı suçları “kendi başına” ele almak hatası yanlış sonuçlar doğuracağından bu suçla değerlendirilen kişi hakkında “bütünlüklü” bir değerlendirme yapıldığı göz ardı edilmemelidir. Bir kişide kadın düşmanlığı ya da erkek egemenliği anlayışı tek başına var olamaz. Bugün “Tek kötü özelliği var: kadınlara kötü davranıyor, zaafı var” dersek, örneğin kadının kurtuluş sorununun sınıfsal niteliğini yok saymış oluruz. Erkek egemen kişileri ya da örgütleri daha dikkatli incelersek bunun yalnızca bir cinsiyet eşitsizliğini kavrayamama olmadığını, burjuva bir sapma ya da anlayış eksikliği olduğunu görürüz. Bu nedenle biz kadına yönelik suçların yalnızca kadınlara yönelmediğine inanıyoruz. Suçları yüzüne söylendiği halde bunları reddeden, iftira atan, gerekçelendiren kişilerin devrimci samimiyeti olmadığı açıktır. Biz yüce gönüllü (!) devrimciler olarak büyük bir iyi niyetle herkesi kucaklayamayız.
Tedbirlerin ardından “Kadın beyanı esastır; kendini ispat yükümlülüğü erkeğe aittir” ilkesinin ikinci aşamasına geçilir. Kadının beyanı bir iddia olarak ele alınır ve kişiden savunması istenir. Savunma süresi ne kadar uzarsa o kadar manipülasyona açık hale gelir, bu nedenle savunma süresi de olabildiğince kısa tutulmalıdır. Örgüt disiplini altındaki kişiler için bu süre en geç 2 aydır. Savunması ya da öz eleştirisi değerlendirilerek karar oluşturulur. Kişi kendini yalnızca söz ve yazıyla ortaya koymaz, bu süreç kişiler için bir “avantaja” dönüştürülmez. Kişinin bu süreç boyunca yaptıkları da değerlendirilir, samimiyeti ölçülür. Karar kişinin suçsuz ya da suçlu olduğu yönünde belirlenir. Kişinin yüzüne suçu ve hakkındaki yaptırım açıklanır. Kadına yönelik suçlarda fail hakkında uzaklaştırma, örgütle tüm ilişkisini kesme, sorumluluklarından alma kararları verilebilir. Bu yaptırımlar fiziksel şiddet, ifşa gibi cezalandırılmalar da barındırabilir. Karar olabildiğince disiplinli hayata geçirilmelidir ki suçun tahribatı ortadan kaldırılabilsin.
İKİ TANE GÖZÜN VARSA SENİN!
Bunun gibi durumlarda kolektif tavır gereklidir. Yargıç rolüne soyunarak kişi hakkında suçlu ya da suçsuz yönünde kanaat getirilmemelidir. Bu kanaat hem kişinin değişme-dönüşme hakkını elinden alır hem de çekmesi gereken cezanın içini boşaltır. Kolektif akıl tüm akıllardan üstündür. Kendi aklını kolektif aklın üstünde tutarak süreci baltalayan anlayışlar hem iradeyi hem de devrimci yönde değişim olanağını yok sayar ve yok eder. Ortada bir yanlışlık olduğu düşünülüyorsa bu, kolektif zeminde tartışılmalıdır; ancak süreci kendi rotasından saptıran tutumlar mutlaka eleştirilmeli ve engellenmelidir. Bireysel çıkarlara dayanan ilişkiler bu süreçte cins dayanışması olarak da değerlendirilmelidir: arkadaşlık, dostluk üzerinden yapılacak müdahaleler, süreci akamete uğratır; bu, ciddi bir disiplin sorunudur ve zararlıdır. Bu tür hataların önüne geçmek için gerekli uyarılar yapılmalı, somut önlemler geliştirilmelidir. Bu türden dayanışmaların devrimci olmadığını, olamayacağını bilmek gerekir. Dönüşüm ihtiyacı duyan fail için de bu tür birliktelikler zararlıdır ve aslında kısa sürelidir, çünkü komünist değildir!
Dönüştüren, toplumsal olarak ileriye iten her tavır daima komünistlerin seçeneğidir. Bu tavır insanın karşısına her süreçte çıkar. Komünistler bu türden tavırları tek başlarına kaldıklarında dahi almalıdır. Bu tavır devrimcidir, sınıf çıkarlarına uygundur, devrimin lehinedir. Bir komünist tek başına kaldığında bile komünist olanı bulmaya muktedir olandır. Çok şanslıyız ki bunu ispatlamış bir yol göstericimiz var!
Bu yolda yürümek isteyenler yol boyunca samimiyetlerini gösterecektir. Samimiyetle buzun kırıldığı yerden yürüyelim.