Halk Savaşı Stratejisi, genel olarak uzun süreli bir savaş içerisinde düşmanın zayıf olduğu kırlık bölgelerde parça parça iktidarlar kurarak, düşmanın daha güçlü olduğu büyük şehirlerin kuşatılması ve bu şehirlerde nihai darbenin vurulması ile sonuca ulaşan bir savaş stratejisidir. Sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal ülkelere özgü olan bu savaş stratejisinin, devrimin niteliği ve görevleri ile bağı olduğu kadar devrimle karşı devrim arasındaki güç dengeleriyle de ilgisi vardır. Bir önceki ilkede bu güç dengesinden kaynaklı köylük bölgelerde faaliyetin esas olduğunu ele almıştık. Halk Savaşı’nın “Stratejik Savunma Dönemi”nde bu genel doğruyla bağlantılı olarak şehirlerde (büyük şehirlerde) faaliyetin nasıl ele alınması gerektiği oldukça önemli bir konudur.
Yarı-sömürge, yarı-feodal yapıya sahip olan ülkemizde emperyalizme bağımlı gelişen kapitalizmin de etkisiyle sosyal, ekonomik, kültürel ve askeri gelişim de (düşman cephesinden) kır ile şehir (büyük şehir) arasında bir dengesizliği oluşturmaktadır. Bu dengesizliğin en önemli sacayaklarından birisini, düşmanın konumlanması oluşturmaktadır. Kendisine göre daha stratejik olan büyük şehirlerde düşman hakimiyeti kırsal alanlara göre daha güçlüdür. Bunun nedeni bu şehirlerin sanayi, ekonomik, iletişim, ulaşım olanaklarının daha güçlü olmasında yatmaktadır. Bu stratejik alanların korunması, bir yandan ülkemiz egemen sınıflarının diğer yandan bağımlı olduğu emperyalist güçlerin çıkarları açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle devletin, büyük şehirlerdeki askeri-sivil güçleri, istihbarat birimleri, bürokrasi yapısı her zaman kırsal alanlardaki konumlanmasına göre daha güçlüdür.
Bu nedenle büyük şehirlerde faaliyetin esası Halk Savaşı’nın gelişimine bağlı olarak son darbeyi indirecek nihai ayaklanmaya kadar esas olarak güç biriktirme, fırsat kollama ve dönem dönem tali olarak ayaklanmalar düzenlemeyi hedeflemelidir. Güç dengelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu hareket tarzı, esas olarak bir bütün süreç boyunca ama güçler dengesinin daha fazla düşman lehine olduğu stratejik savunma aşamasında daha belirgin bir hal almaktadır.
Bu süreçte şehirlerde, esas mücadele biçimi olarak silahlı mücadele ve onun ülkemizde bu aşamada şekil almış hali olan gerilla mücadelesine hizmet edecek, onu besleyecek ve destekleyecek bir hareket tarzı içerisinde olunmalıdır.
Aynı zamanda son darbe için bir hazırlık evresinin içerisinde olan şehirlerdeki faaliyet, yine “kendi gücünü koruma, düşmanı yok etme” ilkesine bağlı olarak savunma ve taktik saldırılarla bir yandan düşmanı yıpratma, moralini bozma, çeşitli sabotajlarla darbeler vurma, egemenlerin emekçi halka ve devrimcilere yönelik uyguladığı katliamlara yönelik hesap sorma gibi bir dizi görevle yüklenmiş saldırılar içerisinde olmak zorundadır.
Bu süreçte öne çıkan iki örgütlenme biçimi şehirlerde kitle faaliyetinin kanalize edileceği temeli ifade etmektedir. Birincisi parti örgütlenmesi, ikincisi diğer örgütlenmeler içerisinde silahlı mücadele örgütleri. Tüm bunlar örgütlenmelerin ana halkasını oluştururken, güç biriktirme ve kuvvet toplama aşamasında olan şehirlerdeki faaliyet bir savunma sürecinin ifadesidir.
Bununla beraber dönemsel olarak gerek kitlelerin kendiliğinden gelme ayaklanmalarına hazırlıklı olma gerekse de Komünist Partisi’nin örgütleyeceği ve gerilla mücadelesine hizmet edecek, düşmanı taktik olarak zorda bırakacak ayaklanmalar düzenleyerek taktik bir yönelim içerisinde olması elzemdir. Ancak bu ayaklanmaların ele alınışı taktik bir politika ve geçici olmak zorundadır. Zira esas ve bitirici darbeyi vuracak ve zorunlu olan ayaklanma Komünist Partisi’nin Halk Savaşı yoluyla ülke genelinde iktidarı ele almaya hazır bir aşamaya geldiğinde mümkündür.
Şehirlerin ele geçirilmesini amaçlayan Halk Savaşı Stratejisi, başarıya ulaşmanın nihai kriteri olarak şehirlerdeki ayaklanmayı şart koşar. Şehirlerde ayaklanmaya yönelik hazırlık, esas olarak onun şartlarını olgunlaştıran, onu koruyacak olan kır gerilla savaşının geliştirilmesidir. Bununla beraber, şehirlerde önemle üzerinde durulması gereken ana halka, bu güç biriktirme ve kuvvet toplamanın, birincisi uzun süreli bir dönemi kapsayacağı, sabırlı ve ısrarlı bir çalışma ile kitlelerin örgütlenmesi, harekete geçirilmesi ve savaştırılmasına her daim hazır halde tutulmasıdır.
İkincisi ise bu sürecin ülkemizde faşizmin sürekliliğinden yola çıkarak, düşman saldırılarına her daim maruz kalacağını göz önünde bulundurarak illegal örgütlenmelerin esas olması zorunluluğudur. Kuşkusuz komünistler legal-illegal hiçbir mücadele biçimini reddetmezler ancak bütün faaliyetlerin temelinde “illegal faaliyet esastır” ilkesi akıldan çıkarılmamalıdır. Bu ilke şehirlerde uzun süreli güç biriktirme ve kuvvet toplama sürecinde düşman saldırılarından korunmanın, açık hale gelmemenin en temel sacayaklarından birisidir. “Gizli mücadele kitleleri devrime seferber etmek amacını içerir. Kitleleri örgütlemek onların uzun süreli devrimci mücadeleyi anlamalarını, bu anlamda eğitilmelerini; ve bu da sağlam ve kalıcı, kendini daima eğiten parti örgütlerini gerektirir. Gizli örgütlenmiş parti örgütleri olmadıkça kitlelerin eğitilmeleri ve devrime seferber edilmeleri başarılamaz. Bu anlamda şehirlerde parti örgütleri anlık, dönemlik hareketler yaratma amacını değil, uzun süreli olarak korunma, gerektiğinde, parti ve devrim için uygun olduğu koşulda harekete geçmeye hazır olma amacını benimserler. Bunun her türlü yolu ve biçimi kabul edilebilirdir; ancak kitlelere, onun örgütlerine, mücadele biçimlerine, istem ve ihtiyaçlarına sırtımızı dayayabildiğimiz durumda başarılı bir gizli çalışma, gerektiğinde ortaya çıkacak bir devrimci örgütlenme yaratılabilir.” (8. Konferans kararlarından)
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 40. sayısından alınmıştır.