Yaşadığımız coğrafya güçlü bir isyancı geleneğe, zulme, baskılara karşı sayısız direnişe tanıktır.
İşçiler, köylüler, zanaatkârlar Osmanlı İmparatorluğu’nun baskılarına ve sömürüsüne karşı direniş bayrağını daima yükseklerde dalgalandırmıştır. Tüm bu tarihsel birikim 1900’lere gelindiğinde artık bilimsel sosyalizmin güçlü fikirleri ile yeniden ete kemiğe bürünmeye başladı. Avrupa’da giderek gelişen ve sertleşen sınıf mücadelelerinin etkisi ülkemizde de kendini giderek daha fazla hissettiriyordu.
Özellikle Rusya’da gelişen devrim mücadelesi Anadolu bozkırlarında büyük bir ilgi ve sempati ile takip ediliyordu. Osmanlı-Rus savaşının da etkisi ile bölgeye daha fazla çevrilen gözler sadece Rus Çarlığının vahşi yüzüne değil buna karşı komünizmin bayrağını yükselten Bolşeviklere de dikkat kesiliyordu. Rusya’da Bolşeviklerin önderliğinde emekçilerin Çarlığı devirmesi bu sempatinin büyümesine neden oldu. Ülkenin dört bir yanında komünist cemiyetler kurulmakta, komünizm için şiirler bestelenmekte, türküler yakılmaktaydı.
BUZ KIRILDI YOL AÇILDI!
Emperyalistlerin I. Paylaşım Savaşı ile Anadolu’daki açık işgali sonucu birçok bölgede kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin direnişiyle gelişen bu hareket kendi partilerini yaratmakta gecikmedi.
Ülkemiz topraklarında böylece yeni bir dönem açılıyor, emekçileri kurtuluşa götürecek güzergâha giriliyordu. Yüzyıllardır baskı ve zulüm altında inleyen milyonları yaşadıkları bu karanlıklardan kurtaracak güneş doğmak üzereydi. Emekçilerin; emperyalizme, feodalizme ve faşizme karşı savaşacakları, iradelerini ortaya koyacakları, kendi partileri filiz verecekti.
Gelişen bu dalganın etkisi ile 1920’lerde Türkiye Halk İştirakun Fırkası (Ankara), Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (İstanbul) kuruldu. Türkiye Halk İştirakun Fırkası, Anadolu’da örgütlenen bağımsız grupların biraraya gelmesiyle inşa edilmişti. Ekim Devrimi’nden etkilenmiş, Bolşeviklere sempati duyan ve kendilerini sosyalist olarak niteleyen çeşitli grupların bir araya gelmesi ile kurulan bu partide ideolojik bir birlik yoktu. Ankara merkezli olan bu parti komünizme önemli bir sempati beslemekle birlikte bir programa sahip değildi. Kemalistlere muhalif kesimlerin komünizmden etkilenerek bir araya geldikleri bu oluşum Türk milliyetçiliğinin önemli izlerini taşıyordu. Mecliste kendilerini komünist olarak tanımlayan birçok insan bu parti ile birlikte hareket etmekteydi.
Şefik Hüsnü (Deymer) önderliğinde kurulan Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası ise 1918 sonrası Avrupa’dan dönen aydınların, yazarların oluşturduğu bir gruptu. Çoğunluğu Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde yaşanan grev, çatışma ve direnişlerin içinde yer almış militanlardan oluşuyordu. Türkiye Halk İştirakun Fırkası’ndan farklı olarak bir programa sahip olan bu parti Marksizm’i inceleyen, araştıran üyelerden oluşuyordu. Aydın tabanına dayanan bu partide uzlaşmacı eğilimler oldukça güçlüydü. Türkiye Komünist Partisi bu iki parti ile birlikte Mustafa Suphi’nin önderliğini yaptığı grubun birleşimden meydana geldi.
BOLŞEVİK BİR MİLİTAN…
1883 yılında Giresun’da dünyaya gelen Mustafa Suphi, vali olan babasının görevi nedeniyle ilköğrenimini Kudüs ve Şam’da, ortaöğrenimini Erzurum’da gördü. I. Paylaşım Savaşı başladığında Mustafa Suphi Batum’daydı. Burada savaş esiri olarak tutuklandı. Bu sırada Bolşeviklerle tanıştı. Marksizm’i inceledi, ideolojik olarak kendini geliştirdi ve Türkiyeli savaş esirleri içinde ajitasyon ve propaganda faaliyeti yürüttü. 1915’e gelindiğinde Mustafa Suphi örgütlü bir Bolşevik olarak Rus devrimine katıldı. 1917 Ekim Devrimi ile birlikte tüm savaş esirleri ve politik tutuklular gibi o da özgürlüğüne kavuştu. Devrimin geliştirilmesi amacıyla Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin talimatı ile Rusya’nın çeşitli bölgelerinde çalışma yürüttü. Türkistan’da görev yaptığı süreçte Türkiyelilerden oluşan bir Kızıl Ordu Birliği örgütledi. Bu birliği Anadolu’ya göndermek üzere hazırlıklara girişti. Çin, Kaşgar, Buhara, Hiva, İran ve Türkiye’de propaganda faaliyeti sürdürecek Beynelmilel fiark Tebligat fiurasını örgütledi ve başkanlığını yaptı.
1920 yılının 28 Nisan’ında ayaklanan Bakü işçileri, Azerbaycan Müsavavat Hükümeti’ni yıkarak, Sovyetlerini kurdular. Mustafa Suphi, Mayıs ayında, Taşkent’ten Bakü’ye geldi. Bu dönemde Anadolu’ya dönme fikri zihninde daha da somutlaşmıştı. Partinin kuruluş kongresi Ankara’da yapılmak istendi ancak Ankara hükümeti buna izin vermedi. Bu sırada komünist gruplar kongre hazırlıklarını tüm hızıyla sürdürmekte, delegeler seçilmekteydi.
Büyük bir coşku ile sonuçlanan Kurultayın ardından 10 Eylül 1920 tarihinde Bakü’de Sovyetler Birliği’nin çeşitli yerlerinden Mustafa Suphi’nin örgütlediği Türk sosyalistlerinin delegeleri, Anadolu’nun değişik şehirlerinden, ilçelerinden Türkiye Halk İştirakun Fırkası’nın ve İstanbul’dan gelen Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın 74 delegesi ile birlikte toplam 235 delegenin katılımı ile Birinci ve Umumi Türk Komünistleri Kongresi, TKP’nin kuruluş kongresi toplandı.
Kongre Mustafa Suphi’yi Genel Sekreterliğe Ethem Nejat’ı da sekreter yardımcılığına seçti ve öncelikli olarak Anadolu’ya geçme ve örgütlenme hedefi koydu.
KALBİM YİNE ÇARPIYOR, YİNE ÇARPACAK!
Kongreden yaklaşık dört ay sonra alınan kararlar doğrultusunda Ankara ile iletişim kuran TKP Merkez Komitesi Anadolu’ya doğru yola çıktı. Amaçları Ankara’ya ulaşmak, hükümetle görüşmek ve parti örgütlülüğünü geliştirerek, geniş yığınların direnişine önderlik etmekti. Mustafa Suphi 14 yoldaşı ile birlikte Bakü’den Kars’a geldi. Burada Kazım Karabekir tarafından törenlerle karşılandı. Ancak Kemalistlerin gerçek yüzü bir süre sonra ortaya çıkacaktı. Kars’tan çıktıktan sonra Teşkilat-ı Mahsusa tarafından örgütlenen gruplar Suphi ve yoldaşlarını Erzurum’a sokmaz. Geçtikleri güzergâh üzerinde çeşitli yerlerde örgütlenen provokasyonlar ile Suphi ve yoldaşları Trabzon’a yönlendirilir. Şehre girmelerine izin verilmez. 15’ler bir takayla Batum üzerinden Bakü’ye geçmek üzere denize açılırlar. Silahları alınan 15’ler 28 Ocak’ı 29’a bağlayan gece Yahya Kaptan ve çetesi tarafından öldürülerek denize atılır. M. Kemal 15’lerin her adımını Kazım Karabekir aracılığı ile takip eder ve son olarak Karadeniz’de katledilmeleri emrini verir. Yahya Kaptan, adı Teşkilat-ı Mahsusa ile birlikte işlediği katliamlarla anılan “Mustafa Kemal’in Muhafız Alayı Komutanı” Topal Osman’ın adamıdır. Kemalistler 15’leri öldürerek devrimcilere, komünistlere olan düşmanlıklarını açıkça göstermiştir. 15’lerin öldürülmesinin ardından komünistlere, devrimcilere muhalişere yönelik saldırılar yoğunlaştırılır. Türkiye Halk İştirakun Fırkası’nın şubesi kapatılır, 200’e yakın üyesi tutuklanır.
Devrim ırmağı Mustafa Suphi önderliğinde kurulan Türkiye Komünist Fırkası’nın açtığı yoldan 101 yıldır kimi zaman derinden ve sessizce kimi zamanda çağlayarak akmaktadır. Komünistlerin bu topraklara ektikleri direniş tohumları bugün ülkenin dört bir yanında, Proletarya Partisi önderliğinde dağlarda, fabrikalarda, tarlalarda filiz vermeye devam ediyor!