9 Mayıs, Cuma
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Kolektif Yönetme Yetkinliği Kazanalım; Politik Düzeyi Yükseltip, Savaşçı Çizgiyi Geliştirelim

Kolektif Yönetme Yetkinliği Kazanalım; Politik Düzeyi Yükseltip, Savaşçı Çizgiyi Geliştirelim

9 Aralık 2019
içinde Güncel, MAKALE
ELV3Ry0WoAAfC4H

ELV3Ry0WoAAfC4H

90
PAYLAŞ
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Kolektif yönetme dediğimiz zaman ideolojik birliği en ön sıraya koymak zorundayız. İdeolojik birlik (mücadeleyi de içinde barındırdığını unutmadan) çoğu zaman olduğu gibi duygusal bir müptela birlikten öte; sarsılmaz ve doğru bir siyasi yöne doğru bilinçli, inançlı, bütünlüklü hareket etmekle gerçekleşebilir. Bir KP, kendiliğindenlikle-bilinç ayrımında anlamını bulur. KP’nin, önder ve yönetici bir nitelik taşıyıp taşımadığı, günümüze uygun bir görev ve hedef belirlemesinin, işlevselliğin içerisinde olup olmadığı temel noktadır, çıkış noktasıdır.

Belli bir düzeyde bu siyasi bütünlük ve işlevsellik sağlandığı zaman, kolektif bir yönetim ve aynı yöne bakan yoldaşlık ilişkisi hayat bulur. Ancak buna rağmen kolektif yönetim, yalnızca üst organların ya da herhangi bir alt organın kendi içerisinde bu düzeyi yakalaması anlamına gelmez; eğer böyle ele alınırsa bu, “yalnız yönetim dayangaçlarının faaliyeti olup, geniş yığınların faaliyetiyle bağıntılı olmazsa, sayılı  insanın kısır çalışmasına inhisar eder.” Ki bu kısır çalışmada bir süre sonra kendi varlığını da sürdüremez hale gelir. Bu noktada unutulmamalıdır ki demokratik devrimimiz, halkın politik mücadelesinin amacı haline geldiğinde ancak bu koşullarda bir güç olabilir.

Bununla birlikte “… yığınların faaliyeti güçlü bir yönetim dayangaçları tarafından uygun şekilde örgütlenmezse, yığınların faaliyeti uzun sure devam edemeyeceği gibi doğru bir yönde gelişemez ve daha yüksek bir dereceye ulaşamaz.” (Mao) Anlamamız gereken şudur ki; gelişmesinin her evresinde, tüm örgütlü yapılar, sarsılmaz ve doğru bir siyasi yönde, kendinde ve kitlelerle birliği pekiştirmeyi; böylece kolektif bir bütünlükle söz ve eylemde birliği güçlendirmeyi ve bu birliği ve yönetme yetkinliğini tüm bağlı örgütlerinde hakim hale getirmeyi; aynı zamanda dar bir azınlıkla yetinmeden devrimin temel unsurlarıyla (işçi sınıfı) ve gövdesini oluşturan sınıfsal katmanlarıyla (köylülük, küçük-burjuvazinin sol kanadı…) birlikte örgütlü-politik bir güç haline gelmeyi başarmak zorundadır!

Bir piyano nasıl on parmağın hepsinin aynı anda tuşlara basılmasıyla çalınamıyorsa, tek tek parmakların tuşlara basılmasıyla da güzel bir müzik ortaya çıkarılamaz. Bu örneği bir kez daha hatırlayalım. Nasıl ki piyano, ancak on parmağın belli bir ahenk içinde sırasıyla tuşlara basılmasıyla düzgün çalınabilirse, bir örgüt ve kitlelerde aynı uyum ve ahenkle yönetilerek tek bir amacı ortaya çıkarabilir. Bu amaç için sıkılı bir yumruk haline gelebilir ve vurduğu yerden de ses getirebilir.

Biz çoğu zaman, bir politika veya taktiği uygulamaya koyarken ya da bir eylemi, etkinliği, anmayı örgütlerken kendimizi veya en dar ilişki ağını işe koşmakla sınırlı kalıyoruz. Dolayısıyla, bir o yana bir bu yana koşuşturan ama hiçbir çalışmadan da verim alamayan bir noktaya demirliyoruz. İdeolojik donanımla birlikte, doğru çalışma metoduna kavuşulamadığı anda; “Bazı yoldaşlar çalışmalarında yığın hattını hala uygulamamaktadırlar. Onlar hala küçük bir azınlığa güvenerek yalnızlık içinde çalışmaya devam ediyorlar.” Daha da özüne inersek; “Bunun da sebeplerinden biri şudur: Kendileri ne yaparlarsa yapsınlar, … yönettikleri kimselerin faaliyetinin ve yaratıcı güçlerinin nasıl geliştirilmesi gerektiğini de bilmiyorlar. Öznel olarak her bir ferdin çalışmaya katılmasını istiyorlar ama başkalarına ne yapılması ve neyin nasıl yapılmasını anlatmıyorlar…” (Mao)

Bir plan çıkaracak olursak; “bütün çalışmaların can damarı” olan siyasi çalışmayı özveriyle, sadelikle, 12 saat çalışan bir yoldaşın dahi yaşamına girebilen, onun yaşamının üstünde bir yerde duran değil tam da içine sokulabilen, yeniliklere kolay uyabilen bir tarzla ve dinamik bir ruhla kolektifte hâkim kılmak zorundayız. Ancak bu, salt masa başı eğitim planı ya da çalışması olarak yürütülemez. Bu konuda Lenin yoldaş “… Politikanın görevlerini eğitim bilimine indirgemeye kalkışan bir sosyal-demokratın da… sosyal-demokrat olmaktan çıkacağı unutuluyor” diyerek bizleri açık bir şekilde uyarmaktadır. Komiteler, pratiğe hizmet etmesi gereken ve yine pratikten sağılacak olan bu tür bir siyasi çalışmayı sağlayabildikleri takdirde; ancak kolektif bir birlik, merkezi politikalar doğrultusunda bütünlüklü hareket eden, düşmana karşı sıkılı bir yumruk olabilen birer güç haline gelebilir ve kitleleri böyle bir güce dönüştürme yolunda gerçek bir adım atmış olurlar.

Aksi halde rutin “işlerini yapan”lar olmaktan öteye geçemezler. Biz, böylesi bir durumdan da çok mustaribiz; bu “işlerini yapmakla” yetinen yoldaşlar da kendilerinin dahi anlam veremedikleri bir pasiflikten mustaripler!

Tam da bu noktada; panzehir görevini yerine getirecek olan sınıf mücadelesinin ateşini hissetmek için gerçeğe, nesnel gerçeğe daha da yakınlaşmalı, gerçek ile yüz yüze gelmeliyiz. Şiddetli darbeyi kendimize vurmak istiyorsak; önümüzde duran çok yönlü devrimci savaşıma atılmalıyız, en başta da bu şiddetli savaşıma birlikte atıldığımız yoldaşlarımıza değer vermeli, onları sevmeli ve onlarla ilgilenmeliyiz. Halk sevgisini yükseltmeli ve onların acılarıyla yanıp tutuşmalıyız. İlk elden, dünyaya açılan penceremiz her bir örgütlü yapıdır, onların kitle ilişkileridir; her ikisinin de yaşamı ve düşünceleridir. Şeylerle olan etkileşimleri ve değiştirme mücadelelerindeki bilinçli-bilinçsiz çabalarının görüleceği yer burasıdır. Bu pencereden bakmalıyız ki, gerçekle azami derecede yakınlık kurup etki edebilelim. Onlara, mücadelenin çıkarları doğrultusunda ilerlemek adına doğru bir yön verebilelim. Kurucu önderimizden, tarihimizden, şehit yoldaşların geride bıraktığı kitle çalışması mirasından ve o kitlelerin doğru önderlikle, savaşma iradesi ve cüretiyle nasıl da alt-üst edici bir güç oluşturduğu gerçeğinden öğrenelim.

YOLDAŞLARIMIZIN VE KİTLELERİN SORUNLARINA, GÜNÜBİRLİK YAŞAMLARINA DÜŞÜNEREK EĞİLELİM

Birçoğumuz biliriz ki, teorinin griliği karşısında “yaşam ağacı yeşildir…” Teori, gördüğü dünyanın genel hatlarını açıklar; MLM’nin diyalektik materyalist yöntemi, bu açıklığa kavuşturmayla birlikte yıkma ve kurmayı, yeniyi inşayı da koşullar; ardından da buna uygun genel bir strateji-taktik belirler. Ancak bu stratejiye uygun taktik politikalar, pratiğe geçirilirken detaylar kendisini ortaya çıkarır.

Şöyle ki; ülkemizde devrimin yolunu bir kez demokratik karakterde, devrimin temel ve öncü gücünü işçi sınıfı; gövdesi veya ittifak güçlerini köylülük, parti, ordu ve birleşik cephe olarak üç temel aracı da olmazsa olmaz diye ortaya koyduktan sonra; yaşamın içinde bu teorinin boy vermesini, bu araçların ete kemiğe bürünmesini, bu teorinin yaşama bir elbise gibi dikilip giydirilmesini sağlamak gerekir.

Bunu gerçekleştirme adına mücadele edenler de genel siyasete uygun adım yürüme koşuluyla özgün durumlara sayısız yöntemler uygulamakla, sayısız yöntemlerden geri dönmek mecburiyetiyle; savaşımdaki yenilgilerle, kazanılan zaferlerin büyütülmesi sorunuyla, yine yenilgilerle ve hareketin her aşamasındaki yeni ve başka başka çelişkileriyle, onları çözümlemekle yüzleşirler. İşte devrimimizin bu olmazsa olmaz güçlerini ete kemiğe büründürme, çelişkileri çözme mücadelesinde olduğu gibi, bu güçleri oluşturanların, yani insanların yaşamı da toplumsal çelişkilerin yarattığı günübirlik sorunlar ve çelişkiler yumağıyla örülüdür. Devrimci komünistler bilmelidir ki; toplumsal çelişkilerin yarattığı günübirlik sorunlar, herkese aynı reçete verilerek çözülemez!

KP’nin ve KP saflarındaki her bir yoldaşın, bağrından kopup çıktığı burjuva-feodal toplum yapısı maddi egemenliğini sürdürdüğü müddetçe, etkileri de güçlü olmaya devam edecektir. Hele ki bugün, burjuva liberal cepheden doğru, sınıfa, sınıf hareketlerine sızan ideolojik savrulma inançsızlığı, ruhsuzluğu, her türden burjuva özentileri, küçük-burjuva bireyciliğini, başına buyrukluğu, tutarsızlığı, örgütsüzlüğü göklere çıkarmayı marifet belletirken tek tek bireylerin kafalarında onca fırtınalar yaşattığını yadsıyamayız.

Biz, ancak, yoldaşlarımızın, kitlelerin günübirlik sorunlarına sınıf temelinde sorular sordukça ve çözümler üretebildiğimiz sürece önderlik merkezi haline gelebiliriz. Bunun için tüm çalışmalarımızı gevşek bir elle kavramamalı, sıkıca kavrayarak sorunlar üzerinde düşünmeliyiz, inceleme ve araştırma yapmalıyız. Gerekirse her bir yoldaşın günlük yaşamına eğilmeli, ekonomik sorunlarıyla ilgilenmeli, onların adımlarını yavaşlatan ya da engelleyen ne varsa onu bulmaya çalışmalıyız. Çelişkileriyle yüzleşmesi ve onlardan arınmada açık ve samimi olmasını sağlamalı, bunun için yeterli samimiyet ve güven ilişkisini kurabilmeliyiz. Yoldaşlarımızdaki ve çalışmalarımızdaki doğruluklar ile kitlelerin doğru yöndeki her hareketini yanlışlardan ayırt etmemiz gerekir. Mümkün olduğunca hassas bir oranlama yaptıktan sonra, hangisinin ağır bastığını görmeye çalışmalı ve doğruları desteklerken yanlışları da eleştirerek düzeltme yoluna gitmeliyiz.

Her gelişmeye gözlerini kapatıp umutsuzluktan bir türlü kurtulamamak ve aynı zamanda kibirlenmek mücadelecilikten uzaktır. “Derya içre olup da deryayı bilmemek” diye buna denir. Bu deryada, nihayetinde kitleler olmakla birlikte, örgütün her kademesindeki yoldaşlardan başlar; çünkü bilinçli unsura en yakın olan bugün onlardır ve onlar, henüz olmadığında yenilmeyen meyveler değildirler; devrimciler, sınıf mücadelesinin her adımında, her sahasında gelişip güçlenen hareketin içerisinde gelişir, güçlenir, özneleşir ve nihayet gerçek deryanın, kitlelerin yıkıcı dalgasını yaratmada önderleşirler. Yeter ki, her şeyi hemen olumsuzlayıp bir kenara atmayalım; bir önceki hareketle şimdiki hareketin, gecmisle-bugunun arasındaki gelişmeyi kaydedelim; geri veya ileri, doğru ile yanlışlar arasında çekeceğimiz bir çizgi, şimdi ne yapacağımızın da cevap anahtarını bize sunacaktır! Bu kitle hareketi içinde geçerlidir!

Artık, hedefimiz ortada dururken; şaşkın şaşkın bakınmaktan, bugünün değil geleceğin sorunlarını başlıca uğraş haline getirmekten, kuşkulu düşüncelerimizden, bilgiççe sersemliğimizden, pişmanlığa eğilimimizden, bıkkınlığımızdan kurtulmalıyız; böyle bir ruh halinden kurtulmak için Marks’tan neler öğrenmemiz gerektiğini Lenin yoldaş şöyle özetliyordu: “Teorisyenden ve proletaryanın önderinden (Marks’tan), onlar, devrime inanç, işçi sınıfını, acil devrimci amaçlarını sonuna kadar götürmek yolunda savaşa çağırma yeteneğini ve devrimin geçici ters gidişi arkasında yufka yürekle hıçkırıklara yer vermeyen bir ruh direngenliğini öğrenmelidir.” (Lenin)

Bir kitle politikasını, kadro politikasını, örgütlenmeye dair politikaları veya savaş taktiğini, görev ve sorumlulukları vb. belirlemeden önce, bunların nesnel somut gerçekle olan ilişki ve mümkün olduğunca yakınlığını kurabilmek önemlidir: “Proletarya partisi, eylemlerini soyut ‘insan aklinin ilkeleri’ üzerine değil, sosyal gelişmeyi belirleyen toplumun somut maddi yasam koşulları temeline oturtmalı, ‘büyük adamların’ iyi niyetlerine değil; toplumun maddi yaşamının gelişmesinin gerçek gereksinimleri üzerine dayandırmalıdır.” (SBKP tarihi, sf. 145) Bu, ne denli sağlanabilmişse, basarisi da o denli gerçek ve kayda değer olur. Ancak, politika ve taktikler bir kez belirlendikten sonra, bunların uygulamaya geçirilmesi, politikaların doğruluğunun önemi kadar hayatidir! Kısacası, başarıya ulaşmanın ikinci bir adımı da uygulamadan geçmektedir.

Bu prensipleri hatırladıktan sonra; politikalarımızın veya kararların uygulanmasının ardından ortaya çıkan sonuçları titizlikle değerlendirmeli ve bu sonuçların kolektif bir bicimde incelenerek yine kolektifte toplanmasını sağlamalıyız. Zira her eylemimiz, yüksek bir aşamada bir başka eylem için temel oluşturacaktır; bu, her tur hareketin kaçınılmaz sonucudur. Ancak, politika veya eylemin sonucu, kolektifte toplanamadığında bir sonraki hareketimizin, politikamızın yolunun karanlıkta aranacağı anlamına gelir.

Böylece, doğru politikanın belirlenmesi, uygun kararların alınması; bunların kesinkes pratiğe geçirilmesi prensipleriyle birlikte, üçüncü olarak da her eylemin sonucunun kolektifte birikime dönüştürülmesinin bizi gerçek bir ilerlemeye, eylemin bir üst aşamaya sıçramasını sağlayabilecek bir ilerlemeye taşıyacağını formüle etmiş oluruz.

Bilindiği üzere, önemli bir sorunumuz da politikaların taşınma hızı ve kitlelere taşınabilmesi için yeterince araç (basın-yayın-bildiri… vs.), bu araçları üretecek teknik alt yapı üretemeyişimizdir. Bununla birlikte, politikayı taşımadaki istikrarsızlığımız, sürekliliğini bir türlü sağlayamamış olmamızdan ötürü giderek dar bir örgütsel kulvara hitap eder hale geliniyor oluşudur. Bu konuda devrimci enerjimizi artırırken, kitlelerin devrimci yaratıcılığını, imkânlarını harekete geçirmeyi öğrenmek durumundayız. Dar sınırlarda kalan araçlarımızı da bunları geniş kitlelere ulaştıracak örgüt ağını da teknik alt yapıyı da ancak böyle geliştirebiliriz.

Bugün için, tek başına bir yayın organıyla -ki onun dağıtımının darlaştığını düşünürsek-, kitlelere ulaşmak, onlara siyasal bilinç taşımak ya da kitle faaliyetini salt bu araçla yürütebilmek imkânsızdır. Elbette bu sorun, Türkiye Devrimci Hareketi’nin tümünün şikayetlendiği, ne yazık ki artık kronikleşmiş bir sorundur. Bundan şikâyet etsek de çoğu zaman düşmanın engellemeleri, insansızlık, zaman yetmezliği ve bir dizi bahaneyle daha sorunu örtbas etmeyi alışkanlık edinmiş ve giderek iyiden iyiye kanıksamış durumdayız. Faşist diktatörlük her yönden saldırıyor ve saldıracaktır, ya biz..! Biz, tam da bu saldırılar ortasında hem var olacak, gelişecek ve nihayet zafere yürüyeceğiz. Bunu bir an olsun unutanlar, egemenlerin bize karsı hayırhah tutumlar besleyeceği duygu ve düşüncesini gizliyor içlerinde! Eğer böyle ise tutunduğumuz dalın dikenlerinin her gün biraz daha elimize saplanmasına, saplandıkça elimizin kaşınmasına müptela olmuşuz demektir. En iyimser halde, bir turlu üzerimizdeki sistemden kalma tortuyu atmaya cüret edemiyoruz demektir.

Kendi geriliğimizden kaynaklı öne sürdüğümüz kimi bahaneleri saymazsak; muhakkak öznel durum önemlidir. Mevcut gücümüz ve ittifak güçlerimizin bugünkü darlığı ya da dağınıklığı ‘niyetlerimizi’ gerçekleştirme yolunda bizi engelliyor, kısıtlıyor olabilir. Ancak, tüm bu zorluklar ve yetmezlikler mücadele içinde aşılacaktır: “Güçlük, olanaksızlık demek değildir. Önemli olan şey, seçilen yolun doğru bir yol olduğuna inanmaktır, bu inanç mucizeler yaratabilen devrimci enerjiyi ve devrimci coşkuyu yüz kat artırır.” (İki Taktik, s. 121) Lenin yoldaşın apaçık sunduğu çözüm yoluyla birlikte; Proletarya Partisi’nin 1. Kongresi’nin öne çıkan “Örgütlenirken savaşmak, savaşırken örgütlenmek; örgütlerken savaşmak, savaşırken örgütlemek” şiarı bize, ise nereden ve nasıl başlamamız gerektiğini göstermektedir.

Sözün özüne gelirsek; mevcut tüm örgütlü yapılar, bağlı örgütleriyle, çevresiyle sarsılmaz ve doğru bir siyasi yönde eyleme, kolektif gelişme ve devrimci niteliği artırmaya yoğunlaşmalıdır. Bu hareketini kendisinden kitlelere doğru genişletmeden yapamaz, doğru da olmaz..! Bu nedenle, kitlelerin bugünkü bilinç düzeyinden ve maddi yasamdan kopmadan, kesinlikle bunların sınırlarına da hapsolmadan; yine bu sınırları aşabilmek için, bu sınırlar içerisinde mümkün olan en geniş ve yaratıcı manevraları, en geniş ve yaratıcı araçları üretmeli; politikaları hayata geçirmeye çalışmalı, tüm sonuçlardan örgüt ve örgütlü siyasallaşmış bir kitle hareketi çıkarmasını başarmalıdır.

*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Kasım 2019 tarihli 49. sayısından alınmıştır.

Share90TweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

Şırnak-Mardin sınırında patlama: 2 asker öldü, 7 asker yaralandı

Sonraki Yazı

Barolardan ortak açıklama: Kadınları değil, kadın cinayetlerini durdurun

Related Posts

Marmara Hapishanesi
Güncel

Kargaların düşürdüğü materyaller tutsakların hücre cezasına gerekçe yapıldı

8 Mayıs 2025
Güncel

Aliboğazı’na askerî operasyon başlatıldı

7 Mayıs 2025
Güncel

AYM, katliam yasasının iptal istemini reddetti

7 Mayıs 2025
Güncel

Devrimci önderler yürüyüşle anıldı

6 Mayıs 2025
Güncel

İnşaat-İş Örgütlenme Sorumlusu Deniz Gider gözaltına alındı

6 Mayıs 2025
Güncel

İsviçre’de 1 Mayıs coşkuyla kutlandı

6 Mayıs 2025
Sonraki Yazı
ELRPNjhWwAARrgu

Barolardan ortak açıklama: Kadınları değil, kadın cinayetlerini durdurun

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]