“Partimizde bugün en önemli sorun toplumsal çelişkiler ve faaliyet alanlarımızdaki tüm yansımalarına çözüm olma iddiasındaki zayıflıktır. Bu doğrudan sınıf mücadelesiyle ilişkilenmedeki iddiasızlık, ona öncü ve önder olmadaki yetmezlikle ilgilidir. Devrimin sorunları, halkın sorunları, sınıf mücadelesinin sorunlarıyla ilişkilenirken fedakâr devrimciler olarak şekillenen bir yapı, bu eksende oluşan güçlü̈ beklenti ancak bu sorunlarla komünistçe ilişkilenmenin daha az önemli olduğu bir konumlanış̧ söz konusudur. Bu bağlamda iyi devrimciler topluluğu olan, ancak çelişkiler karşısında zayıf, onları incelemek ve çözüme kavuşturmada tembel önderler ve komünistler olarak konumlanma durumu söz konusudur. Partimizin önderlik ve öncülük noktasındaki iddiasının parti önderliğiyle sınırlanmışlığı, bu iddiasızlığın en temel yapısı durumundadır. Oysa önderlik komünist kimliğin en temel ögesidir. Bu misyon ve sorumluluk kavranmaz, bunun gereklerini yerine getirecek bir çizgi, yaşam tarzı, örgütlenme hattı, inceleme yöntemi ve gerekli olan örgüt yapısı kurulmazsa komünist kimliğin temellerinde bir aşınma başlamış̧ demektir. Komünist kimliği oluşturma, inşa etme ise ancak bu ihtiyaçlara yanıt olacak bir değişim, dönüşüm ve yönelimle mümkündür.” (Partizan Özel Sayı)
Bünyemizdeki sorunlara dair yapılan bu tespit geçerliliğini korumakta ve en önemlisi de aşmaya dönük çaba ve müdahaleler de henüz istenilen düzeyi yakalayabilmiş durumda değiliz. Kuşkusuz hastalığın doğru biçimde teşhis edilmesi işin önemli bir kısmıyken bundan daha önemli kısmı nasıl müdahale edileceği yani hastalığın tedavisidir. Uygulanacak plan ve program, belirlenecek yönelim ve atılacak adımlarla sorunlarımız ve hastalıklarımızın tedavisi mümkün olacaktır. Başka türlüsü tespit edile sorunlarımızın çözümünün kendiliğindenciliğe bırakılması olur ki bu mevcut sorunların daha da ağırlaşması anlamına gelmektedir.
Yetmezliklerin aşılması, bünyenin yenilenmesi ise tek başına teorik tartışmalarla değil, esas olarak pratik içinde aşılacaktır. Pratik tıkandığı yerde yeniden teoriyle aydınlanacak ve biz böyle yenilenerek, olması gerekene doğru hızlı adımlar atacağız. Sorunumuz sorunların tespiti ve tartışılması değil ki çoğu zaman bunlar birbirini tekrar eden bir biçimde yapılmaktadır. Sorunumuz “ezberleri” aşmak için pratiğe yönelmekte. Bunu başarmanın yegâne yolu ise ifade edildiği gibi sınıf mücadelesiyle doğru biçimde ilişkilenmekle mümkündür.
Bu ilişkilenme ise ancak içinde bulunduğumuz coğrafyada kitlelerin gündemlerini yakalama, bu gündemlere uygun politika üretme, bu politikanın en yaygın biçimde propagandasını yapmakla mümkün olacaktır. Bunu başarmak ise ancak tek başına pratikleşen değil, politikleşen öznelerle mümkündür. Bu bir gereklilik değil zorunluluktur çünkü kavranamadığında hedefsiz ve amaçsız ya da hedef ve amacı silikleşen dar pratiğin içinde kendimizi var etme veya var olma savaşının dışına çıkamayız. Kitlelerin gündemi ne olursa olsun biz kendi gündemlerimiz ve kendimizi ifade etmenin önüne geçemeyiz. Kitlelere rağmen, kitlelerin sorunlarına rağmen, kitlelerin beklentilerine rağmen attığımız adımlar, gerçekleştirdiğimiz pratiklerin hizmet edeceği tek nokta ise kitlelere rağmen kendimizi var etmek olacaktır.
Bunun toplam mücadelemize, mücadelenin seyrine katkısı sadece kitlelerden kopuk, darlaşan yapıyı korumak olacaktır. Oysa ki bu durum ne bizim kitle çizgimizle ne devrim stratejimizle ne de komünist parti anlayışıyla uyuşmaktadır. “Bilinen” ve hatta ezber edilen “devrim kitlelerin eseridir” düsturu, mevcut anlayış ve pratiğimizi değiştiremediğimiz sürece bir ezber olmanın ötesine geçmeyecektir. İhtiyacımız olan ezberleri çoğaltmak değil, bunları pratiğimizi aydınlatan bilince dönüştürmektir. Bilincimiz sınıf mücadelesinin gündemleriyle yoğrulmadığında ya bulunduğumuz alanın daralan sorunlarıyla ya da kendi dünyamıza hapsolmak kaçınılmaz oluyor. Daralan ufkumuz, bakış açımızın sonucudur ki mücadeleye bakışımız, sınıf mücadelesini algılayışımızda daralmaktadır.
Bu darlık kitlelerle temasımıza, kitlelerin gündemlerine dönük ajitasyon/propaganda faaliyetimize ciddi biçimde yansımaktadır. Kitlelerin sorunlarının ne olduğuna duyduğumuz “ilgi” aynı zamanda onlara ne söyleyeceğimize dair ilgiyi de belirlemektedir. Bu ilgi hali A/P faaliyetimizin içeriğini ve hedefini de belirlemekte, içeriği ve kapsamı ve bu faaliyetin neyi hedefleyeceği de yine “ilgimize” bağlı olarak şekillenmektedir.
TÜM FAALİYETLERİMİZ TEK BİR AMACA HİZMET ETMELİ!
Derinleşen ekonomik kriz, kitlelerin artan yoksulluğu, mevcut sisteme duyulan güvensizliğin artması sonucudur ki ciddi düzeyde öfke mayalanmakta ve patlamaya hazırlanan volkan misali biriktirmekte. Biriken öfkenin nerede ve ne zaman patlayacağını kestirmek mümkün olmasa da derinleşen yoksulluğun, açlığın bir isyana dönüşeceği bu akışın yasasıdır. Ancak kilit mesele bu akışın patlama anını bekleyecek miyiz, yoksa bu patlama anına hem kitleleri hem de kendimizi hazırlayacak mıyız? Bu soruları sormak ve doğru yanıtlar vermek ancak önderlik misyonumuzu doğru kavramakla ilgilidir ve bu temel noktalar doğru kavranamadığında önce kitlelerin harekete geçmesini bekler ve ardından önderlik misyonumuzu oynamayı hedefleriz. Bu beklenti hâli esas olarak önderlik rolümüzü kavramamanın sonucudur ve müdahale edemediğimiz durumda kitlelerin kendiliğinden hareketinin peşinden sürüklenmektir. Önderlik görevimizi oynamak için onların hareketini örgütler, bu hareketin içinde var olmayı başardığımız oranda da önderlik görevimizi yerine getiririz.
Önderlik görevi doğru anlaşılmadığında, bu görev güçlü şekilde bilince çıkarılmadığında yine aynı şekilde kitle çizgimiz kavranmadığında kitlelerin gelişen tepkisine burun bükmek, küçümsemek ve görmezden gelmek de yaşanabilmektedir. “Parlayıp sönmeye muktedir olan hareketin peşinden sürüklenmek komünistlerin görevi olamaz” anlayışı da en az diğeri kadar sıkça rastlanan bir anlayıştır ve öz olarak kendi rolünü yadsıyan yok sayan bakış açısından beslenmektedir. Her iki yaklaşımda doğru çizgi ve anlayış oturtulamadığında birbirini besleyerek saflarımızda var olma zemini bulmaktadır.
Ne kitlelere rağmen devrimi gerçekleştirebiliriz ne de öncüsüyle buluşamayan kitlenin devrim gerçekleştirme şansı vardır. Bu birbirine sıkı sıkıya bağlı ilişkiyi doğru kavramak bugün hayati önemdedir ve her pratiğimizden bu yetmezliklerimize doğru müdahale etme görevini çıkarmalıyız. Sınıf mücadelesinin gündemlerini yakalama, kitlelerin sorunlarını kavrama ve tüm bunlarla birlikte anın görevlerini saptamakla yükümlüyüz. Ve tüm bunların devrim ve siyasi iktidar mücadelemizi örgütleme ve geliştirmesine hizmet etmesi gerektiğini bilince çıkarmalıyız.