13 Haziran, Cuma
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Nükleer Krizde Son Perde: Müzakere Masası Dağılır Mı?

Nükleer Krizde Son Perde: Müzakere Masası Dağılır Mı?

12 Haziran 2025
içinde Dünya, Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

ABD Başkanı Trump’ın, İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’e gönderdiği ve nükleer müzakere çağrısı içeren mektupla başlatılan süreç, aslında İran’ın nükleer silah geliştirmesini engellemenin ötesinde, ABD’nin bölgedeki nüfuzunu pekiştirme amacını taşıyan bir dizi müdahaleci adımla şekillenmektedir. Mektupta İran’a müzakereyi kabul etmesi için iki aylık bir süre tanınmış, aksi halde askerî müdahale gibi “seçeneklerin” devreye sokulacağı açıkça belirtilmiştir. Bu ifadeler, diplomatik düzlemde yapılmış bir müzakere çağrısından çok, üstü kapalı bir ültimatomdur. Trump’ta somutlaşmış bir tarz olarak bu ifade tarzı devam edegelen “gerilime dayalı ilişkilerin” süreceğini, gerçek amacın bu gerilimi bölge halklarının üzerinde bir tehdit olarak sürdürmek olduğunu göstermektedir. İran ise tehdit ve diz çöktürme amacı içeren bu ifade tarzıyla sunulan müzakere teklifini “köklü devlet” refleksine uygun olarak reddetmiştir. Hamaney ayrıca ABD’nin güvenilmezliği nedeniyle masaya oturmayacaklarını vurgulayarak ABD politikasını teşhir etmiştir. Buna rağmen, taraflar arasında arabuluculuk mekanizmaları ve dolaylı görüşmeler aracılığıyla diplomatik temasların sürmesi, güç politikalarının gölgesinde yürütülen bir müzakere sürecinin varlığını ortaya koymaktadır.

URANYUM: BİR EGEMENLİK MESELESİ 

İran ile ABD arasındaki 5. tur nükleer müzakereler, Umman’ın arabuluculuğunda 23 Mayıs 2025’te Roma’da gerçekleştirildi. Taraflar kamuoyuna yönelik resmî bir açıklamada bulunmazken İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, siyasî temasların ardından teknik görüşmelere geçildiğini duyurdu. Görüşmelerin merkezinde, uzun süredir uluslararası gerilimlerin odağında yer alan İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri yer aldı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, uranyum zenginleştirmenin İran açısından bir “kırmızı çizgi” olduğunu vurgulayarak ABD’nin bu alandaki taleplerinde ısrar etmesi halinde müzakerelerin çıkmaza gireceği uyarısında bulundu. Öte yandan ABD, uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin tamamen durdurulmasını kendi “kırmızı çizgisi” olarak ilan etti. Bu karşılıklı pozisyonlar, müzakerelerin teknik bir zeminde değil, siyasî baskı ve güvenlik odaklı ön kabullerle yürütüldüğünü bir kez daha ortaya koydu. Her iki taraf da müzakere masasını, karşı tarafın geri adım atmasını sağlamak üzere bir diplomatik baskı aracı olarak kullanmakta. Bu durum, sürecin çözüme değil, yeni çıkmazlara evrilme riskini artırmaktadır.

Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el-Busaidi, görüşmelerin “bir miktar ilerlemeyle” sona erdiğini ancak kesin bir ilerleme sağlanamadığını belirtti. Tarafların önümüzdeki günlerde kalan sorunları netleştirerek sürdürülebilir ve saygın bir anlaşmaya varmayı hedeflediği vurgulandı.

Sonuç olarak 5. tur müzakerelerde taraflar arasındaki anlaşmazlıklar devam etmiş, uranyum zenginleştirme meselesi tarafların kırmızı çizgisi olma halini korumuştur. Buna rağmen arabulucu Umman’ın açıklamalarında da gördüğümüz şekilde diplomatik temasların devam edeceği belirtilmiştir.

Müzakerelerin ardından ABD Başkanı Donald Trump, 26 Mayıs’ta İran ile nükleer müzakerelerde “önemli ilerleme” kaydedildiğini ifade ederek kısa süre içinde görüşmelerden olumlu haberler gelebileceğini söylemişti. Aynı gün, ABD ile müzakere sürecinin başarısız olma ihtimaline değinen İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan,”Sorunları çözebileceğimize inanmalıyız. Bizimle müzakere etmez ve yaptırım uygularlarsa açlıktan ölecek değiliz. Yüzlerce yol var.” ifadelerini kullanmıştı.

WASHINGTON’UN TUTARSIZLIKLARI VE GÜVEN KRİZİ

Müzakere sürecinde yalnızca iki ülke arasında değil, tarafların kendi içinde de ciddi görüş ayrılıkları olduğu dikkat çekmektedir. Sürecin başında dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen sona erdirmesi gerektiğini savunurken, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi ve müzakere heyeti başkanı Steve Witkoff, başlangıçta daha esnek bir tutum sergilemiş, İran’ın uranyum zenginleştirmeye devam edebileceğini ancak 2015 tarihli nükleer anlaşmada öngörülen yüzde 3,67’lik sınırın aşılmaması gerektiğini belirtmişti. Ancak Witkoff daha sonra, ABD’nin hiçbir koşulda İran’ın zenginleştirme faaliyetlerine izin vermeyeceğini açıklayarak pozisyonunu sertleştirmiş ve Washington’un söyleminde ciddi bir tutarsızlık ortaya çıkmıştır.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Witkoff’un bu çelişkili açıklamalarını müzakerelere zarar veren bir tutum olarak değerlendirmiş, barışçıl amaçlarla sürdürülen zenginleştirmenin tartışma konusu olamayacağını vurgulamıştır. İran açısından uranyum zenginleştirme, yalnızca bir teknik mesele değil, egemenlik haklarının bir parçası olarak görülmektedir. Arakçi, “Anlaşma olsa da olmasa da uranyum zenginleştirme faaliyetleri devam edecek” diyerek bu konudaki kararlılığı açıkça ifade etmiştir. İran lideri Ayetullah Ali Hamaney de 20 Mayıs’ta yaptığı konuşmada, “Zenginleştirme konusunda kimseden izin beklemiyoruz” sözleriyle, bu alanda herhangi bir dış baskıyı tanımayacaklarını ilan etmiştir. Hamaney’in bu açıklaması, İran’ın müzakereleri egemenlik haklarından taviz vermeden sürdürmeyi tercih ettiğini ve ABD ile yürütülen görüşmelerden ciddi bir beklenti içinde olmadığını ortaya koymaktadır.

Pezeşkiyan’ın “açlıktan ölecek değiliz” açıklamasını da eklersek İran’ın tutumunun oldukça net olduğunu görebiliriz. Zira, uranyum İran için bağımsızlık sembolü sayılıyor. İran’ın 2021’den bu yana yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiği biliniyor. Bu miktarın yüzde 90’a kadar zenginleştirilmesi halinde nükleer silah üretimi için yeterli miktara ulaşılıyor.

Öte yandan Hamaney’in, “ABD ile müzakerelerden pek bir şey beklemiyoruz” yönündeki açıklaması, İran’ın diplomatik sürece temkinli ve ihtiyatlı yaklaştığını göstermektedir. Bu yaklaşım, İran’ın bir yandan müzakere kapısını açık tutarken, diğer yandan ulusal çıkarlarını ve nükleer programını tavizsiz biçimde savunma kararlılığını sürdürdüğünü ortaya koymaktadır. Gerçek şu ki, ABD’nin güvenilir bir müttefik ya da arabulucu olarak hareket edebileceğine dair beklentiler giderek zayıflamaktadır. Özellikle Trump yönetiminin yeniden göreve gelmesiyle birlikte, Washington yönetimi yalnızca İran’la değil, Rusya-Ukrayna savaşı, Çin’le süregelen ticaret gerilimleri ve Gazze’deki çatışmalar gibi çok cepheli kriz alanlarında sözde müzakere süreçlerinin baş aktörü olarak konumlanmaktadır.

SÜREKLİ TEHDİTKÂR BİR AKTÖR 

İran’la müzakerelerde İsrail’in korunmasına ve bölgesel bir güç olarak tanınmasına yönelik konular da gündemde. Bu gündem başından beri İran’la ABD ve genel olarak “Batı” arasındaki sorunların bir parçasıdır ve bugün de temel bir müzakere konusudur. 

İran-İsrail gerilimi, sadece güncel müzakere süreciyle sınırlı bir mesele olmayıp, kökleri 1979’daki İran Devrimi’ne kadar uzanan yapısal bir çatışmayı yansıtmaktadır. Devrim öncesinde İsrail ile İran arasında diplomatik ve askeri iş birliği söz konusu iken, devrim sonrası İran’ın İsrail karşıtı söylemi dış politikasının temel sütunlarından biri haline gelmiştir. İran, İsrail’i gayrimeşru bir işgal devleti olarak tanımlarken, İsrail ise İran’ın nükleer programını varoluşsal bir tehdit olarak görmekte ve her fırsatta bu programı sekteye uğratmaya çalışmaktadır.

Bu gerilim, yalnızca söylemsel düzeyde değil, sahada da dolaylı çatışmalarla sürmektedir. İsrail’in Suriye’de İran’a ait ya da İran destekli hedeflere yönelik hava saldırıları, İran’ın Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki direniş gruplarına verdiği destekle karşılık bulmaktadır. Tel Aviv yönetimi, olası bir anlaşmanın İran’a meşruiyet ve manevra alanı kazandıracağı endişesiyle sürece sürekli müdahil olmaya çalışmakta, Washington üzerindeki etkisini kullanarak baskı kurmaktadır.

Trump yönetiminin İsrail’e yönelik zaman zaman dile getirdiği “süreci baltalama” uyarıları, bu gerilimin doğrudan değilse bile dolaylı bir ifadesi olarak okunabilir. Ancak bu uyarılar, ABD’nin İsrail’e karşı stratejik bir mesafe koyduğu anlamına gelmemektedir. Aksine, Washington, İsrail’in bölgedeki ayrıcalıklı konumunu sürdürmesini güvenlik politikasının vazgeçilmez bir parçası olarak görmeye devam etmektedir. Bu bağlamda, İran-İsrail gerilimi yalnızca iki ülke arasında değil, aynı zamanda ABD’nin bölgesel stratejilerinin de merkezinde yer alan uzun soluklu bir çatışma hattını temsil etmektedir.

Ancak bu çok yönlü diplomatik girişimler, çoğu zaman istikrar arayışından çok, küresel hegemonya rekabetinde pozisyon alma çabasını yansıtmaktadır. Trump’ın İsrail’e yönelik, müzakereleri baltalamaması gerektiği yönündeki uyarıları da bu bağlamda okunmalıdır. Zira İsrail’in İran’la yürütülen müzakere sürecine olumsuz yaklaştığı ve perde arkasında bu süreci sabote etmeye yönelik hamlelerde bulunduğu bilinmektedir. Trump yönetiminin İsrail’e dönük sınırlı uyarıları, ABD’nin bölgede gerçek bir denge gözetmekten ziyade, taktiksel manevralarla uzun vadeli çıkarlarını güvence altına almaya çalıştığını göstermektedir. İran cephesinden bakıldığında ise bu tablo, müzakerelerin samimi bir çözüm arayışından çok, jeopolitik güç oyunlarının bir uzantısı olarak şekillendiği yönündeki kanaatleri pekiştirmektedir.

İsrail’in İran’a yönelik askerî seçenekleri sürekli gündemde tutması ve Tahran’ın nükleer programını durdurma konusundaki ısrarı, müzakerelerin önündeki temel engellerden biri olmaya devam etmektedir. ABD ise bir yandan İsrail’i dengelemeye çalışırken diğer yandan Çin ve Rusya gibi küresel rakipleriyle diplomatik denge arayışındadır. Bu çok katmanlı ve çatışmalı denklem, İran-ABD müzakerelerinin yalnızca ikili bir süreç olmadığını, aksine küresel ölçekteki güç mücadelesinin bir parçası haline geldiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, bölgesel aktörlerin pozisyonları ve Washington’un iç ve dış politikadaki öncelikleri, müzakerelerin yönünü doğrudan etkilemektedir.

BÖLGESEL YALNIZLIK MI, STRATEJİK DURUŞ MU?

Tüm bu gerilimli tabloya rağmen müzakere masasının hâlâ dağılmamış olması ve görüşmelerin teknik düzeyde sürdürülmesi, diplomatik sürecin henüz tükenmediğine işaret etmektedir. Ancak uranyum zenginleştirme meselesi, taraflar arasında sadece teknik bir ihtilaf değil; artık doğrudan egemenlik, güvenlik ve jeopolitik güç dengesiyle bağlantılı bir kırmızı çizgi haline gelmiştir. ABD’nin 2018’de nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, İran’ın bu tür diplomatik süreçlere duyduğu güveni zedelemiş, Tahran’ı daha temkinli bir pozisyona çekmiştir. Bu nedenle İran, uranyum zenginleştirme konusundaki taleplere karşı net bir tutum takınmakta; geçmiş deneyimlerin ışığında, taviz verse dahi anlaşmanın bozulabileceğine dair derin bir kuşku taşımaktadır. ABD’nin önceki uygulamaları bu kuşkuyu haklı çıkaran bir arka plan sunmaktadır. Bugün itibarıyla müzakere süreci oldukça hassas bir dengede ilerlemektedir ve taraflar arasında henüz kapsamlı bir anlaşma zemini oluşmuş değildir. Müzakereler, İran’a yönelik tüm yaptırımların kaldırılmasını öngörmese de belirli alanlarda kısmi hafifletmeleri içermektedir. Ancak İran’ın hem uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sürdürmesi hem de bazı yaptırımlardan kurtulma ihtimali, Tel Aviv cephesinde ciddi bir güvenlik kaygısı yaratmaktadır. Özellikle son dönemde Suriye’deki gelişmeler, Hizbullah’ın zayıflaması, Yemen’de Husilerin ateşkesi kabul etmesi gibi etkenler, İran’ın bölgesel yalnızlığını artırmış görünmektedir. Bu da Tahran’ın müzakere masasını bir çıkış yolu olarak görmesine, ancak bu sürece yüksek düzeyde ihtiyatla yaklaşmasına neden olmaktadır.

BELİRSİZLİK UFUK

Sonuç olarak, müzakere sürecinin yakın gelecekte bir kopuş yaşayacağına dair net bir işaret bulunmamakla birlikte, iki taraf da edindikleri uluslararası ve bölgesel avantajları korumakta ısrarcı olacağı imajıyla hareket etmektedir. Üstelik bu müzakerelerin sonucunda İran’a yaptırımların tümüyle kalkmayacağı da daha baştan açıklanmış durumda. İran’ın hem uranyum zenginleştirmeye devam etmesi hem de yaptırımların hafiflemesi halinde bölgede konumunu güçlendirebileceği ihtimali İsrail’in öne sürdüğü temel endişe olmaya devam ediyor. Son süreçte Suriye’de yaşanan gelişmeler, Hizbullah’ın güç kaybetmesi, Husilerin ateşkese tamam demesi gibi süreçler bölgede İran’ı yalnızlaştırmış durumda. Dolayısıyla müzakerelerin bir süre daha devam edeceği görülmelidir. Ancak temkinli yaklaşmakta fayda var. Her iki ülke de kendi çıkarlarından taviz vermeden bu süreci ilerletmeye çalışacaktır.

Tags: abdirannükleer kriz
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

İzmir Belediyesi bin 30 işçiyi işten çıkarmaya hazırlanıyor

Sonraki Yazı

HPG saldırıların sürdüğünü açıkladı

Related Posts

Dünya

Myanmar’da PLA gerillaları savaş uçağı düşürdü

13 Haziran 2025
Dünya

Siyonist İsrail, İran’a saldırdı

13 Haziran 2025
Dünya

“Küresel Gazze Yürüyüşü” için Mısır’a gelenler gözaltına alındı

12 Haziran 2025
Dünya

Yardım noktalarına giden Filistinliler katlediliyor

11 Haziran 2025
Dünya

Maoist önderler Sudhakar ve Bhaskar’a kızıl veda

10 Haziran 2025
Dünya

Filistin destekçileri ablukayı kırmak için Cezayir ve Tunus’tan yola çıktı

9 Haziran 2025
Sonraki Yazı

HPG saldırıların sürdüğünü açıkladı

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]