Kovid-19 pandemisi yayılmaya devam ederken, salgının sonuçlarını en fazla ezilen sınıflar hissediyor. Brezilya’da faşist Bolsonaro hükümeti, salgını fırsat görüp baskısını arttırırken, kitleler de her zamankinden daha fazla eylem halinde. Brezilya’daki durumla ilgili daha fazla bilgiye sahip olabilmek için, Redspark internet sitesi, Brezilya Yeni Demokrasi Gazetesi ile bir röportaj yaptı. Röportajın çevirisini güncelliği ve önemi açısından yayınlıyoruz.
Başlamadan önce, Yeni Demokrasi’den yoldaşlar röportaj talebini şöyle karşıladılar.
“Her şeyden önce, Yeni Demokrasi Gazetesi yönetimi adına, Redspark’tan yoldaşlara enternasyonal selamlarımızı iletiyoruz ve tüm dünyadan halk kitlelerinin ve proletaryanın davasına hizmet eden gazetecilik pratiğinin deneyimlerinin aktarılması adına bu röportajı önemli görüyoruz.
REDSPARK – Yoldaşlar, bize Brezilya’nın pandemi üzerinden içinde bulunduğu durum ile ilgili bilgi verir misiniz?
YENİ DEMOKRASİ (BREZİLYA) – Dünya Kovid-19 pandemisinin de etkilediği, emperyalizmin vahşi bir genel kriziyle sallanmakta. Sosyal izolasyon kaosunun ortasında, halk isyanları da patlak vermeye başladı. Minneapolis-ABD’den bir siyahi işçi George Floyd’un vahşice katledilmesinin ardından, tüm dünyada krizin de etkisiyle isyan dalgaları patlak verdi. Bu bağlamda Kovid-19’un yaklaşık 4 aydır ülkemizde etkisini hissettirmesi üzerine, kendi politik durumumuzu genel politik durum üzerinden okumamız gerekir. Ülkemiz, yerel hakim sınıflar, büyük burjuvalar ve emperyalizmin uşağı, esasta Kuzey Amerikalı toprak sahipleri fraksiyonlarının eski devlet aygıtı için verdikleri çok şiddetli hegemonya mücadelelerinin gitgide radikalize bir biçimine tanık oluyor. Aynı zamanda egemenler “reformlar” adı altında halka karşı vahşice önlemler dayatma noktasında birleşiyorlar. Aslında emperyalizmin uluslararası odaklarının dikte ettiği, “tasarruf” politikaları ve hakları kısıtlayan çeşitli düzenlemeler söz konusu.
Brezilya, emperyalizmin genel krizini de aşan bir biçimde, 2014’ten beri devam eden politik krizi derinleşerek kendi bürokratik kapitalizminin genel krizinin yaşandığı bir süreçten geçmekte. Faşist Bolsonaro’nun 2018’de başkanlığa seçilmesi, sadece ülkenin genel krizini keskinleştirmiş oldu. Artık yerel egemen sınıflar ve “yankee” emperyalizmi için, 2014 yılına kadar yaptıkları gibi bir seçim aldatmacasıyla sömürüyü ve baskıyı artırma politikası mümkün değil. Her şey ekonomik kriz ve önlenemeyen çürüme ile birlikte çökmüş durumda; emperyalist-kapitalist dünyanın teşhiri halk tarafından yapılmış durumda. Tekelci medyanın demokratik ve temiz birisi olarak gösterdiği Bolsonaro, aslında az sayıda bir oyla seçildi. Seçmenin üçte birini boykot pratiği temsil etti, çünkü sandığa gitmediler. 2013/14 isyanları zaten geniş halk kitlelerinin, 150 senedir ülkenin yapısı olan yarı-sömürge, yarı-feodal sömürü ve baskı sistemini meşrulaştıran bu eski çürümüş demokrasiyi reddettiğini bizlere gösteriyor. Sosyal demokrat oportünizm (İşçi Partisi) ile bunak revizonizmin (PCdoB – Brezilya Komünist Partisi ve kendine “sol” diyen “diğerleri”) kurduğu hükümetler 2003-2016 yılları boyunca başarısız olunca, anti-komünizme iktidar olma ve saldırıya geçme imkanı doğmuş oldu. 2013 ayaklanmalarının şiddeti ve kitleselliği gericileri şaşırttı ve yankee’ler, bütün ülkeyi etkisi altına alan ayaklanmalara karşı yüksek mertebeli ordu güçleri ile birlikte bir karşı devrimci saldırı başlattı.
Devlet, yankee’lerin Latin Amerika’nın ve özellikle de Güney Amerika’nın, çökmekte olan baskı ve sömürü sisteminin korunması için militarizasyonunun derinleştirilmesi planlarının bir parçası. Böylesi bir plan eski devletin restore edilmesi için üç görevi yerine getirmesi amacını taşıyor: Yürütme iktidarının en üst düzeyde merkezileştirilmesi; kendi bürokratik kapitalizminde ısrar edip ve devrim tehlikesine karşı önlem alıp ekonomiyi krizden çıkarmak; ve devrimci hareketin yok edilmesi, halk isyanlarının bastırılması. Buna karşın Bolsonaro’nun seçilmesi ile birlikte hakim sınıflar arasındaki bölünme politik krizin aşılamazlığını gösteriyor. Bu politik kriz sırasında ordu merkeze geçti, faşizme meyilli başka bir ordu hükümeti kuruldu, halka karşı savaşın düzeyi artırıldı ve bir iç savaş çağrısı yapıldı.
REDSPARK – Covid-19 vakalarının hızlı bir şekilde artması ile birlikte ülkedeki durum nereye evrildi?
YENİ DEMOKRASİ (BREZİLYA) – Bu bağlamda günlük ölümler resmi rakamlarla binlere kadar ulaştı fakat herkes biliyor ki ölüm ve vaka sayısı çok daha fazla. Bu durumu tarihsel olarak soykırımcı olan Brezilya devletinin halkı “terk etmesi” olarak açıklayabiliriz. Salgın olayı halkımızın çoğunluğu için ciddi bir tehdit ve risk unsuru taşısa da yöneticiler acil önlemler almıyor, testler yapmıyor, sağlık ağını yaygınlaştırmıyor. Onlar sağlık materyalleri ve acil servis için gerekli olan yatırımı yapmıyor ve tüberküloz gibi bulaşıcı ve yoksul halkı tehdit eden hastalıklara karşı hiçbir önlem almıyor. Konuyla ilgili şöyle bir örnek verebiliriz: Rio de Janeiro’nun en büyük favelalarından “Rocinha”da güncel tüberküloz vakası, ülke genelinin beş katı daha fazla. Bu koşullarda dang (sivrisineklerin bulaştırdığı bulaşıcı hastalık), zika virüsü, Chikungunya virüsü, sarıhumma ve gripten bahsedemiyoruz bile.
Daha da kötüsü devlet, on yıllar önce özel sağlık sektörünün çıkarına inşa edilen kamusal sistemi de yıkıyor. 1950 ve 60’lı yıllarda halkçı hükümetlerin ve güçlü reformist halk hareketinin mirası, devlet ve özel sektör işçileri için yaratılan halk sağlığı sistemiydi. Bu sistem 1964 askeri faşist rejimle daha da geliştirildi. 80’lerde askeri rejimin sonlanmasıyla birlikte, ücretsiz ve eşit sağlık hizmetini kapsayan Özgün Sağlık Sistemi, 1988’de Kurucu Meclis tarafından inşa edildi. Sistem kamu sağlığına erişim hakkı olmayan köylüleri de kapsıyordu. Fakat bütçe ayarlamalarında yapılan hatalardan dolayı sağlık materyalinden, sağlık çalışanından ve diğer hastane araç-gereçlerinden mahrum bir sağlık sistemi oluştu. Bu zor durum yıllar içinde ağırlaşmaya devam ederken, sağlık hizmeti özel sektör çıkarına doğru gelişmeye başladı. Kamu sağlığı esnekleştirildi. Nihayetinde pandemi ortaya çıktı ve beklenen şey gerçekleşti: Özgün Sağlık Sistemi çöktü. Virüsün ülkeye girişi yarattığı büyük etkiden önce, yoksul halkın büyük bir kesimi zaten uygun bir sağlık hizmeti erişimine sahip değildi.
Bugünkü durum çok daha kötü ve neredeyse ülkenin devlet hastanelerindeki bütün yoğun bakım üniteleri (YBÜ) kapasitesini doldurmuş durumda. Hastanelerde boş oda ve solunum cihazı eksikliği var ve salgın henüz zirveye ulaşmamış durumda. Böyle bir durum içindeyken, hükümet özel sağlık sektöründen, YBÜ’lerini ve sağlık hizmetlerini yoksul halka ulaştırmasını talep etmiyor. Bugün salgından üç ay sonra, hergün binden fazla insan ölüyor ve bu insanların çoğunluğu, boş hastane odası ve sağlık hizmeti olmadığı için, devlet hastanelerinin koridorlarında ya da kapı başlarında can veriyor. Örneğin Rio de Janeiro’da bir hastane sırasında 400 kişi olabiliyor ve bu da ölümleri artırıyor. Ülkenin kuzey ve kuzey doğusunda durum çok daha kötü. Bu bölgeler pandeminin en son uğradığı yerler olmasını rağmen, yoksul halk kesimleri kötü, esnek ve asgari şartları bile yerine getiremeyen sağlık hizmetlerinden kaynaklı ölüyor. Bu bölgelerdeki çoğu eyalette solunum cihazları çok az sayıda var. 100 bin kişiye düşen ölüm oranın en yüksek olduğu şehirlerden yalnızca 20 tanesi bu bölgelerde bulunmuyor. Bu bölgelerde 100 bin kişiye 100’den fazla ölüm düşüyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Kovid-19 başlangıcında bunun yalnızca “küçük bir grip” olduğunu iddia eden Bolsonaro, “sosyal izolasyona” karşı çıkmakla yetinmedi, her türlü mesafelenmeye ve maske takmaya da karşı çıktı. “Sosyal izolasyon” şehir eyaletlerinin hükümetleri tarafından kararname ile, Dünya Sağlık Örgütü’nün direktifleri doğrultusunda ve Parlamento ile Yüksek Mahkeme’nin baskısı altında uygulandı. Bolsonaro ise her gün bu önlemlere saldırıyor ve kendi hükümetinin iki kere bakanı değişmiş olan Sağlık Bakanlığı’nın önerilerini bile dinlemiyor. Halkı yanlış yönlendiren valilere ve belediye başkanlarına da saldırıyor. Bolsonaro iyiden iyiye büyük burjuvazi ve toprak sahipleri ile açıktan mücadele halinde çünkü bu kesimler şu ana kadar, büyük medya kuruluşları aracılığıyla “sosyal izolasyon” propagandası yapıyorlar. Neden faşist denen Bolsonaro, uygulandığı takdirde hükümetinin kitlelerin ayağa kalkmaması noktasında işine daha çok gelecek olan “sosyal izolasyon”a karşı çıktı? Sebebi çok basit: Hakim sınıflar içindeki mücadele pandemi sürecinin yönetilmesi noktasında da kendini açığa çıkardı.
Eyalet valileri (çoğunluğu Bolsonaro’ya karşı) ve 5 bin 600 belediye başkanının ezici bir çoğunluğu izolasyonu kararname ile uygularken, Bolsonaro bu önlemlerde, ekonomiyi çökerten, işsizliği ve sefaleti artıran, hükümetini güçsüzleştiren ve en sonunda yıkan entrikayı gördü. Ayrıca ülkenin birçok bölgesinde çok az Kovid-19 testi yapıldı. Birçok yerde Kovid-19 sebepli ölüm vakaları “bilinmeyen ölüm” tarzında işlendi ve salgınla ilişkisi kesildi. Bu tarz uygulamalar krizin ülkede yarattığı gerçek etkileri gizleme amacı taşıyor.
Güncel rakamlara göre Brezilya, ABD’den sonra salgından kaynaklı ölümlerin en çok yaşandığı ikinci ülke. Birçok ülkenin savaş ekonomisi tarzında uyguladıkları en gaddar önlemleri alan Brezilya devleti, iş kontratlarını “geçici” olarak dondurdu, maaşları ve çalışma süresini azalttı. Bunun yanı sıra “acil yardım” adı altında, kayıt dışı işçilere, küçük işletme sahiplerine ve aile geliri üç maaştan fazla (627 dolar) olmayan işsizlere üç ödeme şeklinde 120 dolarlık yardımı onayladı. 100 milyondan fazla insan bu parayı alabilmek için uzun süre boyunca kuyruklarda bekletildi fakat yalnızca 40 milyon insan bu ödemelerin ilkini alabildi. Hükümet şimdi de verdiği parayı 60 dolara düşürmek istiyor. Birçok bekleme kuyruğunda isyanlar patlak verdi.
Bir sonraki seçimlerin olup olmayacağını kimse bilmese de başkan, valiler ve diğer politikacılar birbirlerini suçlamaya başladılar bile. Hepsi de kendini demokrat olarak adlandırıp diğerini faşizmle suçluyor. Durum halk için bu kadar trajik olmasaydı bu olaya çok komik diyebilirdik. Bu acınası bir durum ve insanlığa karşı bir suç. Medya tekellerinden her gün taşan ağız ishali söylemler, halkımız tedavi olamadan hasta düşerken ve doğru düzgün bir sağlık hizmeti alamadan ölürken devam ediyor.
Bu trajediye karşı, anti komünist ve iliklerine kadar Amerikan sevdalısı Bolsonaro, kendi faşist diktatörlük projesi ve toprak sahipleriyle büyük burjuvazinin çıkarları için, bütün gerekli önlemlere karşı muhalefet olmaya ve halka kin kusarak, halkın ölümüne göz yumarak devam ediyor. Hükümetin ilan ettiği geçici hastanelerin birçoğu hala inşa edilmedi. Bolsonaro ve onun demagojik hevesleri, kendi sempatizanlarını, parlamentonun ve yüksek mahkemenin kapatılarak “ordu ile Bolsonaro’yu iktidara” çağırmaya kadar itiyor. Bolsonaro mitinglerde maskesiz bulunuyor, insanların ellerini sıkıyor, çocukları kucaklıyor, öpüyor, ölüler için ağladığını yineliyor fakat şunu demeyi de unutmuyor: “Bir gün hepimiz bir şekilde öleceğiz!”
Kovid-19 pandemisi yayılmaya de- vam ederken salgının sonuçlarını en fazla ezilen sınıflar hissediyor. Brezilya’da faşist Bolsonaro hükümeti, salgını fırsat görüp baskısını arttırırken kitleler de her zamankinden daha fazla eylem halinde. Redspark internet sitesi Brezilya’daki durumla ilgili daha fazla bilgiye sahip olabilmek için Brezilya Yeni Demokrasi Gazetesi ile bir röportaj yaptı. Röportajın çevirisinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
REDSPARK- Bütün dünyada salgın insanları sadece sağlık açısından değil fakat ekonomik anlamda da ciddi olarak etkiliyor. Bu durumun Brezilya’daki ezilen halk kitlelerindeki karşılığı nedir?
Emperyalizmin son derece vahim güncel krizi, Brezilya’daki bürokratik kapitalizmin krizini derinleştirdi. Bu krizi ayrışma halinde olan bir genel kriz takip ediyor. Milyonlarca insan topyekün bir sefaletin içine sürüklenmiş durumda. Resmi rakamlara göre Şubat, Mart ve Nisan aylarında, yüzde 12 olan işsizlik oranı yüzde 12,6’ya çıkmış durumda. Bu da 12 milyon 800 kişinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Yılın ilk üç ayındaki Gayri Safi Milli Hasıla, geçen seneye göre yüzde 1,5 oranında düşüş yaşadı. Ekonomistlerse asıl şokun yılın ikinci üç aylık periyodunda yaşanacağı konusunda hemfikir.
Eski Brezilya devleti çok cömert bir şekilde milyarları bulan ve onlarca bankayı ilgilendiren “telafilerden” bahsediyor. Fakat küçük ve orta işletmeler için verilen sözler söz olarak kalmış durumda. El emeğini ücretlendiren bu işletmeler iflasın eşiğinde. İşsiz kitleler, asgari ücretle çalışanlar ve kayıt dışı işçiler içinse yapılan “hayır işi”, üç ay boyunca aylık 120 dolardı. Bu miktarı da 60 dolara düşürdüler.
Köylerden ve kentlerden yoksullar harekete geçiyor ve eylemler örgütlüyorlar. Ayrıca, ülkenin her yanında son 50 yıl boyunca süre gelen eylemlerden bu yana, salgından yalnızca iki ay sonra – özellikle esnek çalışma koşulları, ekipman eksikliği ve mesleki korunma sorunlarına karşı sağlık çalışanlarının yaptığı eylemler – hükümete karşı, darbeciliğe ve faşizme karşı, ABD’deki ırkçılığa karşı çok kitlesel eylemler örgütlendi. 3 hafta sonu boyunca eyalet başkentlerinde ve birçok şehirde katılımı yüksek eylemler oldu.
31 Mayıs günü, Sao Paulo, Rio de Janeiro ve Belo Horizonte (ülkenin güney doğusunun en büyük şehirleri) sokakları, “antifaşist” futbol taraftar örgütleri ve 2013/14 isyanlarına öncülük eden militan gençler tarafından ele geçirildi. Bu gençler parlamenter oportünist sahte solu eylemlerden kovdu. Antifaşistler Bolsonaro yardakçısı faşistlerle çatışmalara girdi. Bu faşistler, Hitler kıyafetleriyle eylemler örgütlüyorlardı. Eylemlerinde yeşil ve sarı (Brezilya bayrağının renkleri) elbiseler giyen, Brezilya, ABD ve zaman zaman da İsrail bayrağı, faşist Ukrayna bayrağı ve başka neo-nazi semboller taşıyan bu faşistler Bolsonaro destekçileri olarak sokaklara çıkıyor. Bu eylemler “Bolsonaro ile askeri müdahele iktidara” sloganı ve Ulusal Parlamento’nun ve Yüksek Mahkeme’nin kapatılması talebiyle örgütleniyor. Antifaşistlerle Bolsonarocu faşistler arasında yaşanan son çatışmalara polis, düzeni koruma ve şiddeti engelleme bahanesiyle müdahele edip sadece antifaşistlere saldırdı. Antifaşistler bu saldırılara sopalarla, taşlarla ve şişelerle karşılık verdi. Eylemlerde artış olduğunu söylemek mümkün. 7 ve 14 Haziran’da eylemler örgütlendi ve 31 Mayıs günü, Rio de Janeiro Valilik binası önünde, 14 yaşındaki bir siyahi çocuğun öldürülmesine karşı eylem yapıldı. Bina, polis komandoları tarafından sarıldı. Polis, bu çocuğu uyuşturucu satıcılarıyla ilişkisi olduğu bahanesiyle, 70 silah atışıyla öldürdü. Eylemciler, bu katil polis aygıtı tarafından şiddetle bastırılmaya çalışıldı fakat büyük bir direniş ortaya koydu.
Yine Mayıs ayında, Rondônia Eyaleti’nde (ülkenin kuzey batısı), köylüler Bolsonaro’nun kolluk güçleriyle çatıştı. Hükümet “Yeşil Brezilya” adıyla ve Amazon Ormanları’ndaki yangılara karşı mücadele bahanesiyle bir gerici askeri operasyon başlattı. Başkan yardımcısı Mourao’nun kumandası altında, bu operasyon halka karşı, özelde de yoksul köylülere, küçük ve orta mülk sahiplerine, yerlilere ve Kulimbolara karşı bir gerici savaş niteliği taşıyordu.
Yüksek askeri kumandanlık tarafından yönetilen böylesi bir operasyonu, karşı devrimci darbe planının bir parçası olarak algılamak mümkün. Kamu Güvenliğinin Tahsisi Kararnameleri yoluyla, egemenler özel askeri timler kurup, Amazon’un Mato Grosso, Randonia, Acre, Amazonas, Roraima, Amapa, Para, Tocantins ve Maranhao eyaletlerine operasyonlar yaptı.
Bütün bunlara rağmen salgın, köylüleri mücadelelerine ve direnişlerine devam etmelerini engelleyemedi. 19 Mayıs günü, Rondonia Eyaleti’ne bağlı Jacinopolis’te halk kolluk güçlerini püskürttü. Tacizden, aşağılamadan ve baskıdan bıkan halk, bir ailenin polis tarafından gözaltına alınmasını engelledi. Köylüler ağaçları kullanarak ve köprüleri yıkarak farklı noktalardan yolları bloke ettiler. Bu durum polisleri ağaçlık alanlardan geçmeye zorladı ve polisler alışılmışın dışında, geceyi orada geçirmek zorunda kaldılar. Amazon bölgesinde buna benzer başka olaylar da oldu. Şunu söyleyebiliriz ki kitleler emperyalistlerin ve özelde de yankilerin çıkarlarına hizmet eden egemen sınıflarla aralarındaki çelişkileri daha iyi anlamış durumdalar. Ve daha da fazlası, kitleler medya tekellerinin dediği gibi virüsün ortak bir düşman olmadığının farkına varıyorlar. Virüs esasta yaşlıları, hastaları ve yoksulları, sağlık hizmetlerine ulaşmaktaki eksiklikten kaynaklı vuruyor. Brezilya’da zenginlerin yaşamı yoksullarınkinden daha değerli. Bu yüzden kitlelere mücadelenin virüse karşı değil fakat esasta örgütlenerek devlete ve sömürü sistemine karşı olması gerektiğini göstermek için çalışıyoruz.
Devrimci hareket bunca acıya ve adaletsizliğe karşı pasif ya da öncekinden farksız değil. Yükümlülükler gerçek demokratları ve devrimcileri hareket etmeye çağırıyor. Birçok zorluğa rağmen, kitlelerin içinden çıkan militanların sayısı hızlı bir şekilde artıyor. Mücadele önümüzdeki aylarda ve yıllarda çok daha fazla gelişecek: Kahramanca ve uzun süreli bir mücadele bizleri bekliyor.
REDSPARK- Halkın ve devrimcilerin cevabı ne oldu?
Evrensel durum göz önüne alındığında, ülkesel ölçekte ya da diğer bütün benzer ülkeler gibi emperyalizme bağımlılıktan dolayı, kitleler virüsün ve sermayenin aşırı sömürüsünün çaresiz kurbanları durumundalar. Eşi benzeri görülmemiş bir sıklıkla uygulanan işten çıkarmalar, maaşların düşürülmesi, çalışma kontratlarının “geçici” dondurulması ve her türden hakkın askıya alınması… Tekelci şirketlere gelince, onlar kamu hazinesi yardımı sayesinde hasarlarını tamir ediyor. Bu durum Brezilya gibi birçok ülke için geçerli.
Neredeyse bütün dünyada olduğu gibi Brezilya’da da gerici yönetim koronavirüs krizini, “savaş ekonomisini” koşullayan bir “kamusal afet durumu” durumu olarak niteliyor. Böylece sosyal izolasonu uygulamak için durumun vahametini bir fırsat bilip, şehirlerde, şehirlerarası ve eyaletler arası kısıtlamalara gidiyorlar; sınırların kapatılması, internet üzerinden bile iletişimin kısıtlı hale getirilmesi, kamusal kullanımın kısıtlanması… Öyle görünüyor ki Bolsonaro, Trump gibi başlangıçta sağlık otoritelerinin önerdiği sosyal izolasyon önerilerine karşı çıkıyorlardı. Sosyal izolasyon, hükümetin sürdürülebilmesi noktasında ciddi bir problem olarak duruyordu. Çünkü iktidar için egemen klikler arası süren mücadelede, böylesi bir geri adım, ülkeyi yönetememe olarak görülecekti. Bolsonaro çatışmanın ve politik/hukuki istikrarsızlığın kaynağı durumunda ve şirketleri korkutarak yabancı yatırımcıları da ülkeden kaçırma noktasına geldi. Bu koşullarda Bolsonaro kendi yardakçılarını ve sempatizanlarını her pazar eylemlere çıkmaya teşvik etti ve valilerle belediye başkanlarının uyguladığı izolasyon önlemlerini delmeye başladı.
Her şeye rağmen, çeşitli türlerden polisler çoğu sokakta hergün devriye geziyor ve illegal ağaç kesimi ile orman yangınları bahanesiyle ülkenin yüzde 60’ını oluşturan Amazonlar’a, ordu çıkarma yapmış durumda. Aslında hedeflenen ise “Kamu Düzeninin Tahsisi” kapsamında toprakların ele geçirilmesini önlemek, köylü kitlelerinin mücadeleyle aldığı toprakları geri almak ve devrimci köylü hareketi saldırıp hareketi kuşatmak. Belirtmek gerekir ki devlet, halkın kırlarda ve şehirlerde ayaklanmasından kaçınmak için, sağlık koşullarını bahane ederek gösteri ve yürüyüşleri yasaklamış durumda. Asker ve polis, sanki “olağanüstü hal durumu” varmış gibi, sokağa çıkma yasağı ilan etme yetkisine sahip. Medya tekelleri tarafından yürütülen sosyal izolasyon kampanyaları, zaten zayıf halde olan ulusal ekonomiyi çökertti. Bu durum mantıksız görünüyor fakat mesele egemen sınıfların önemli kesimlerinin en büyük korkusu, ölümlerin artması durumunda kalabalık şehirlerde isyanların patlaması ve köylü kitlelerinin eylemlerinin çığ gibi büyümesi.
Sosyal izolasyonun, küçük evlerde çok fazla kişinin barındığı yoksul mahallelerde ve favelalarda uygulanması mümkün değil. Sefalet kitleleri ele geçirmiş durumda; insanlar çok sevdikleri ailelerinin mezarlarının yanında ağlayamıyorlar bile. İşsizlikle ve kayıtdışı işçiliğin azalması ile aynı zamanda gündelik geçim için mal taşımacılığı yapan işçilerin işlerine devam edememeleri ile, bu kitleler açlıkla ve sefaletle boğuşuyorlar. Sözkonusu kesimlerin çoğunluğu çocukları için ekmek arıyor, enfekte olup olmamalarından bağımsız bir şekilde hareket halindeler – hiçbir şey yapmazlarsa açlıktan ölecekler, bunu kendi siyasi faaliyetimiz boyunca gözlemledik.
Bütün bunlar objektif devrimci durumun gelişimini ciddi şekilde hızlandırıyor. Öte yandan, görüyoruz ki devrimci hareket bu duruma karşı teslim olmuş durumda değil. Tam tersine, onların faaliyetlerinin tanığıyız. Bütün bölgelerde, birçok şehirde sokağa çıkma yasağı varken, sokaklarda Komünist Parti’nin 98. yılını kutlayan kızıl bayraklar dalgalanıyordu. Komünist Parti illegal faaliyeti esas alıyor ve halk kitlelerini pandemiden korunmak için gerekli materyallerin ve ilaçların tedariği, tedavi koşullarının iyileştirilmesi, solunum cihazlarının temini, yoğun bakım ünitelerinin artırılması, bütün işçiler için acil ekonomik desteğin oluşturulması, elektrik ve su fatularının iptali gibi talepler için eyleme çağırıyor. Parti ayrıca kitleleri beslenme ve temel ihtiyaç maddeleri noktasında, “yalnızca halk halkı korur” ilkesinden hareketle öz-tedarik örgütlenmesi ve faşizme karşı direniş çağrısında bulunuyor.
Bizim cephemizdense demokratik halk gazetecileri olarak, salgına karşı gruplar halinde örgütlenme noktasında kitleleri harekete geçirmek için yayınladığımız gazetemizin bütün ülkede yaygın dağıtımını sağlamak için destek komiteleri örgütlüyoruz. Aynı zamanda, proletaryaya mensup en ileri kitlelerin ve toprak için silahlı mücadeleye girişen köylülerin bulunduğu yerlerde halk savunması komiteleri kuruluyor ve bu komitelerin sayısı gitgide artıyor. Şunu fark ettik ki yükselen işsizlik, şehirlere yaşayan yoksul kitlelere, en azından ailelerinin açlığını giderme amacıyla kırsala dönmek ve orada bir avuç toprak için mücadele etmekten başka bir alternatif sunmuyor. Kırsaldaki mücadele an be an yoğunlaşmakta. Bizim de gazete komitelerine ve kırsaldaki halk sınıflarına anlatımımız bu yönde. Görüyoruz ki sağlık komiteleri, yoksulluğun çok yoğun olduğu bu bölgelerde kurulan halk meclislerinin bir ürünü olan Birleşik Cephe’nin örgütleri. İyi niyetli başka insanlardan ve dini dayanışma etkinliklerinden oluşan ve oportünistlerin de bileşeni olduğu başka örgütlenmelerden de söz etmek mümkün. Fakat, kitleler için, onları ilgilendiren şey gündelik hayattaki çıkarları. Ve kitleler artık, seçim propagandası yapan insanlardan bıkmış durumda. Öncesinde de dediğimiz gibi, sokaklarda, favelalarda, toplu konutlarda, toprak için olduğu kadar aniden ortaya çıkan eylemler de var ve bu eylemler çok daha fazla kitle çekiyor.
Bizi saran bütün felaketlere rağmen biz çok iyimseriz. Siyah halka karşı olan vahşi ve ırkçı Amerikan polisinin yaptıklarına karşı dünyanın dört bir yanından isyan çığlıkları yükseldi, devrim de böyle bir şey işte: kriz, sefalet, hastalık ve olaylarda ortaya çıkan, mücadele halinde ve sürekli sayısı artan, tüm isteğiyle eski düzeni devirmek için bir güzergah arayan kitleler… Devrimcilerin görevi bu kitleleri birleştirmek, harekete geçirmek, politize etmek ve en acil talepleri noktasında, güncel sömürü ve baskı rejimine karşı, emperyalizme, özelde de Kuzey Amerika emperyalizmine ve halkı yanıltan oportünizme karşı, iktidar için örgütlemektir.
Özelde Brezilya’daki hükümet değişikliği, 2014’ten beri varlığını koruyan büyük ekonomik, sosyal ve politik kriz derinleşmekte. Egemen sınıfların klikleri arasındaki iktidar kavgası, özelde de aşırı sağın Bolsonarocu kanadı ile askeri kanadı (Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanlığı) arasındaki muazzam hegemonya ve karşı-devrimci darbe önderliği mücadelesi, 2015’ten beri sürmekte. Bu mücadele bugün, kışlalardaki isyanlar ve hiyerarşik kopuşlarla orduda yaşanan kırılmalar neticesinde yeniden düzenlenmiş ve bir kanada yaklaşmış durumda. Bu askeri kamp, anayasa düzeninde yarılma açarak darbeyi ve askeri faşist rejimin kurulumunu hedeflemekte. Şu anda medya tekelleri Bolsonaro’ya, onu kurumsal düzene karşı olmakla suçlayarak açıktan cephe almış durumda.
Basında gösterilen, yürütme ile sözde diğer kurumlar (yasama ve yargı) arasındaki mücadele, aslında Yankilerin dikte ettiği üç gerici görevin uygulanması için büyük burjuvazinin içindeki yarılmaları gizleyen bir söylem. Başka bir deyişle, yürütmede toplanan merkezi iktidarı en üst seviyeye çekmek için eski devleti yeniden inşa etmek, bürokratik kapitalizmi güçlendirmek için ekonomiyi krizden çıkarmak ve yükselmekte olan devrimci hareketi sönümlendirerek ve halk isyanını bastırarak devrim tehlikesinden korunmak. Klik çatışmaları durmak bilmiyor, Bolsonaro’ya askeri hükümet olarak muhalefet eden gerici silahlı kuvvetlerin yüksek komutanlığı, anayasa reformları yoluyla ve kurumsallığı zedelemeden, mutlak iktidarı da yürütmede merkezileştirerek askeri darbeyi en az zarar verecek ve en hafif şekliyle hayata geçirmenin planlarını yaparak esas hükümet politikalarını ele geçirmiş durumda. Bolsonaro ise açık ve ilan edilmiş bir askeri rejim için hareket halinde. Generaller bu durumu tehlikeli buluyor çünkü çok büyük bir anti-ordu cephesinin kurulması mümkün hale geliyor. 40 gündür, birçok bakanın görevinden ihraç edilmesi ve generaller arası ayrılıkların yaşanması ile durum daha da keskin bir hale geliyor. Öte yandan Bolsonaro, silahlı kuvvetlerin rolünü ve Başkan’ın “Başkomutan” olduğunu ifade eden, Anayasa’nın 142. maddesini öne sürerek saldırı aşamasına geçmiş durumda. Öncesinde de belirttiğimiz gibi, ülkedeki sınıf mücadelesi son derece keskin durumda. 2013/14 isyanlarından beri, ülkemizdeki sınıf mücadelesi başka bir evreye geçmiş durumda: Daha kanlı savaşlar ve kitleleri savaş kışkırtıcılığı ile ezmeye çalışan gericilik… Faşistler silahlanıyor, tehdit ve provoke ediyor. Ülkenin her yerinden isyanlar fışkırıyor.
(Bitti)
* Fotoğrafta Portekizce “İpin Hangi Tarafındasın” yazmaktadır.