Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Frankfurt kentinde “Yeni Demokratik Gençlik” ismini kullanan grup tarafından gerçekleştirilen kültür-sanat festivalinde devrim ve komünizm şehitlerinin pankartlarının asılı olduğu sahnede bir oryantal dans gösterisi sahnelenmiş, devrimci-demokratik kamuoyundan gelen sert eleştiriler sonrası bu durum “homofobi”, “transfobi” ve “kadın düşmanlığı” olarak nitelendirilmişti festivali düzenleyen kurum tarafından. Yeni Demokrasi Gazetesi olarak LGBTİ+ aktivisti olarak faaliyet yürütmüş Deniz Tunç ile bir söyleşi gerçekleştirerek konu ile ilgili görüşlerini sorduk.
-Yeni Demokrasi: Merhaba Deniz, öncelikle Yeni Demokrasi okurları için önce kısaca kendini tanıtabilir misin?
TUNÇ- 35 yaşındayım, trans aktivistim. En son çalıştığım kurum kapandığı için şu an bağımsız aktivistim. İnsan hakları üzerine çalışıyorum.
YD- Türkiye’de LGBTİ+ aktivistlerinden biriydin, biraz oradaki çalışmalarından bahseder misin bize?
TUNÇ- İnsan hakları ama daha çok trans hakları temelli çalıştım bugüne kadar ama tabii ki bütün öteki kimlikler üzerine de mücadele yürütmüş bir insan hakları savunucusuyum.
YD- Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen festival Yetiş Yalnız’a ithaf edildi ve bir oryantal dans gösterisi gerçekleştirildi ve devrimci kamuoyundan bu duruma yöneltilen sert eleştirilere karşılık resmi bir açıklama yapıldı ve bu durum “homofobi” ve “transfobi” olarak nitelendirildi. Öncelikle “transfobi” nedir tam olarak? Çünkü biz burada bu kavramın manipüle edildiğini düşünüyoruz. Önce bunu biraz açarsan seviniriz.
TUNÇ- Transfobi, kişinin cinsiyet kimliğinden ötürü uğradığı ayrımcılık, haksızlık ve nefret söylemi olarak nitelendirilebilir kısaca. Ancak ben dahil, bir trans kadın olarak tepki gösterdim ve oradaki oryantal dansı yapan kişinin trans olduğunu sonradan öğrendim. Hem festivali düzenleyen kurum hem de bu duruma destek veren bazı LGBTİ+ örgütler aktivizm yapıyorlar ama transfobinin ne olduğunu bilmiyorlar ve transfobinin içini boşaltıyorlar.
YD- Bunu biraz açar mısın Deniz, yani bu kavramların içinin boşaltılması meselesi…Transfobi kavramının içi nasıl boşaltılıyor sence bu mesele üzerinden?
TUNÇ- Şimdi bakın, ben bir trans kadın olarak yolda yürürken bir esnafın kapısının önüne tükürdüğümde bunun için eleştiriliyorsam buna transfobi diyemem ben ama ne yazık ki aktivist camiada bazı kişiler ipe sapa gelmez her şeyi “ben şunu yaptım beni işten çıkardılar, bu transfobi” olarak nitelendiriyor. Bunun nedenini ortaya koymadan her şey transfobik olarak nitelendirilemez.
Almanya’daki festivalle de ilgili aynı durum. O festivali örgütleyenlerin, düzenleyenlerin savunacak hiçbir dalları, hiçbir alanları kalmadığı için “transfobi” ve “kadın düşmanlığı” üzerinden gidiyorlar.
YD- O zaman orda şöyle bir vurgu yapmak mümkün mü, aslında o festivalde oryantal oynayan kişinin kadın olması, erkek olması, trans ya da eşcinsel olması değil eleştiride söz konusu olan. Eleştiren pek çok kişi oryantal yapan kişinin trans kimliğini bilmiyordu, eleştirinin özü dansı yapan kişinin trans olması değil, bu yüzden transfobiyle ilişkilendirilmesi mümkün değil diyebilir miyiz?
TUNÇ- Kadın düşmanlığıyla da ilişkilendirilmesi mümkün değil. Burada eleştirilen kısım değerlere yapılan haksızlık. Değerlere yönelik aşağılayıcı tutum.
YD- Onu biraz açar mısın Deniz?
TUNÇ- Siz, popüler kültürün bir eğlenme biçimi olan oryantali kalkıp da bir şehit yoldaşın pankartının önünde sergileyemezsiniz. Bir sanatçının sanatını icra edebilmesi için gerekli alanların ve atmosferin oluşması gerekir.
YD- Sence orası oryantal dansının yapılması için uygun bir ortam mı? Orada öyle bir atmosfer var mı?
TUNÇ- Hayır, yok. O şehit yoldaşların fotoğrafını kaldırırsınız, eğlence festivali dersiniz, isterseniz striptiz yaptırırsınız! Bir de fotoğrafı olmasa da şehit bir yoldaşa atfediyorsunuz siz bunu! Ki, o festivalde emeği olan, sanata değer veren ve ne şekilde şehit olduğunu bildiğiniz biri için yapıyorsunuz bunu. Bunu bilen insanların bunu örgütlemesi üzücü olan. Yani siz kendi değerinizi kendiniz yok sayıyorsunuz!
YD- Bu noktada yapılan manipülasyonun aslında dışarıdan değil, tam da bu gelenekten geldiğini iddia edenlerin, üstelik o kültür-sanat festivalinde emeği olan, o festivalin örgütlenmesinde yıllarca çalışmış olan Yetiş Yalnız’a ithaf ederek bunu yapmış olması çok daha fazla can sıkıcı.
Peki, bir şey sormak istiyoruz; sen bir trans kadın olarak herhangi bir trans kadının bu şekilde görünür kılınmasını herhangi bir hak kazanımı olarak algılıyor musun?
TUNÇ- Hayır, tabi ki. Şu an o arkadaşın trans olduğunu açıklayarak aslında toplumun önüne, kendilerini kurtarmak adına o trans arkadaşı attılar. Hiçbir ön çalışma yapmadan, böylesi bir festivalde bu gösterinin amaç ve hedefi belirtilmeden tamamen “oryantal” amaçlı bir gösteri hazırlanıyor. Transların sorununu anlatmayı hedefleyen bir durumda söz konusu değil. Buna rağmen İşte bu arkadaş trans, bu yapılan transfobi diyerek kendi yaptıklarını tartıştırmak yerine o arkadaşı tartıştırıyorlar. Transfobiden sonra ise çıplak olduğu için, kadın bedeninden rahatsızlar diyerek “kadın düşmanlığı” meselesini öne attılar, böylelikle konuyu başka noktalara çekiyorlar.
Yani şu an onların yapması gereken, bir devrimci kurumlardan, iki translardan özür dilemeleridir ki bu olay açığa çıksın.
Yani siz transları ortaya atarak kendinizi korumaya çalışıyorsunuz ama insanları transfobik olarak suçluyorsunuz!
YD- Aslında festivalin çağrısında o trans arkadaşa bir video çektirilip yayınlanmışken, festival sonrasında, özellikle gelen eleştiriler sonrasında, festival sonrası yayınlanan videolarda trans arkadaşın oryantal görüntülerine yer verilmemiş olması, bunun zaten dolaylı olarak kabulü değil mi?
TUNÇ- Yani ya transfobik olduklarını kabul etmeleri gerekiyor işte tam da bu noktadan, ya da o oryantal şovun orda olmaması gerektiğini kabul ediyorlar. Şimdi bununla ilgili siz kendi sosyal medyanızda, haber sitelerinizde o görüntüyü paylaşmıyorsanız, ya o trans arkadaştan utanıyorsunuzdur, transfobiksinizdir ya da onun orda olmaması gerektiğini, o oryantal şovun orda olmaması gerektiğini biliyorsunuz demektir.
YD- Bu noktada geri adım atamadıkları için mi bu durumu devam ettiriyorlar?
TUNÇ- Eleştiriye açık olmak ve özeleştiri vermek aslında devrimci kurumların en çok sahiplendiği ve yaptığı şeylerden birisi olması gerekir. Yani “Biz hata yaptık, bunun burada olmaması gerekiyordu” demek, bir devrimci kurumu aşağılamaz. Hata yapmışsın, saygısızlık yapmışsın, hadsizlik yapmışsın, bunun kabul edilmesi gerekir.
YD- Peki Deniz, sen Türkiye’de iken LGBTİ aktivisti olarak çeşitli faaliyetlerde bulundun, şöyle bir şey yok mu; ben mesela bir kadın olarak düşündüğümde, transların, gaylerin, transseksüellerin zaten kendilerini para karşılığı bedenlerini sunma, cinselliklerini ön plana çıkarma şeklinde bir aktiviteyle kendilerini ifade etmelerine izin veriliyor. Yani trans kimliğiyle, transseksüel kimliğiyle varolamıyor, kendini trans bir doktor, transseksüel öğretmen olarak var edemiyor, trans bir akademisyen olarak görünür kılamıyor. Dolayısıyla, bu ona hizmet ediyor mu? Yani transların görünür kılınması ya da kimlikleriyle ilgili hak ve özgürlük mücadelesiyle ilgili herhangi bir kazanım sağlar mı bu? Ya da devrimci bir etkinlikte bir trans kadının oryantal yapması, onları devrimciler nezdinde daha mı görünür yapar?
TUNÇ- Bir transın varolması -devletin herhangi bir kurumunda varolsun ya da olmasın- zaten aktivizmdir. Toplumsal statü, toplumsal üretim ve toplumsal kabulü sağlamakta bir mücadeleyi hatta olabildiğine sert bir mücadeleyi gerektirir. Yani siz bir trans olarak sokağa çıktığınızda zaten herkese kafa tutarak çıkıyorsunuz. Yani yalnız başladığınız yolda, kendinize sadece yoldaşlar topluyorsunuz. Bunu oryantal yaparak yapmayabilirdi o arkadaş, o kurumda örgütlenebilirdi bir trans olarak. Ya da bu arkadaşlar oryantal yaptırmak yerine onun yeteneklerini festivalin daha verimli ve üretken hale getirmek için örgütleyebilir, seferber edebilirdi. Her şey amaç ve hedefine uygun olmalıdır. Bütün etkinliklerine çağırırsın, söz hakkı verirsin, görev verirsin, bu yapılabilir.
Bir transı görünür kılmanın yolu, oryantal kostümü giydirip orda oynatmak değildir!
YD- Peki, bir soru daha: Bu olay sonrası çok geniş devrimci-sosyalist çevrelerden sert tepkiler geldi, bazıları haklı olarak çok sert de eleştirdi. Avrupa Lubunya İnisiyatifi gibi bazı LGBTİ+ örgütleri bu gösteriye destek verdiler. Bunu eleştiren kesimleri eleştirdiler. Yıllardır LGBTİ+ hakları konusunda iğneyle kuyu kazılırken şimdi “transfobi” denilerek transların mücadelesinin içinin boşaltılmasına ne diyorsun?
TUNÇ- LGBT hareketi bugünlere sahnelere çıkıp şarkı söyleyerek ya da dans ederek gelmedi. ’80 ‘lerden bugüne Hortum Süleymanlardan dayak yiye yiye, yerlerde sürüklene sürüklene geldi. Hala daha günümüz Türkiye’sinde insanlar Onur Yürüyüşlerinde kafası gözü kırılarak gözaltına alınıyor. LGBTİ+ hareketi bu şekilde var oldu. Tabi ki görünür olmak adına, bir eğlence mekanında çıkan bir trans evet görünürlük kazandırıyor, Seyhan Arman mesela.
Bazı LGBTİ+ kurumları “transfobi” sözcüğünü duyduğu anda bunun içinde bulunduğu bağlamı araştırmaksızın, durumun gerçekten transfobikliğe denk düşüp düşmediğine bakmaksızın aktivizm adına soruna müdahil olabiliyorlar. Kuşkusuz transfobi önemli bir sorun, yaşamın her anında karşılığı olabilecek bir saldırı. Fakat aynı zamanda bu sorun ve soruna duyarlılıkta suiistimal edilebilirdir. Nitekim bağlamsız ve ilişkisiz bir şekilde, bu sorunda olduğu gibi mesele transfobiye indirgenerek aktivizm yapılma adına sulandırılıp, içeriksizleştirilebiliyor. Bu anlamda LGBTİ+ kurumların bu noktada daha duyarlı olması ve sorunun sulandırılmasına müsaade etmemesi gerekiyor. Soruna dair mücadele bu şekilde daha sağlam, etkili ve güçlü yapılabilir. Dediğim gibi; ortada değerler var, seversiniz ya da sevmezsiniz saygı duymanız gerekir. Ben ateist bir insanım ama Müslüman ya da Hristiyan mezarlığına saygı duymadığım anlamına gelmiyor bu. Bu insanların değerleri çünkü, inançları çünkü. Ben onu yok sayarsam zaten, beni yok saymalarına izin veririm. Eşit bir arada yaşam diyoruz ama insanların değerlerini aşağılıyoruz en kötüsü de bu zaten o gecede: kendi değerlerini insanların kendilerinin aşağılaması. En kötüsü bu.
YD- Aslında evet, bu saldırının faşist cepheden ya da liberal cepheden bir yerden değil de bu gelenekten geldiğini iddia eden sağ tasfiyeci bir grup tarafından yapılması kuşkusuz bu noktada bir ideolojik mücadeleyi de zorunlu kılıyor.
Senin de dediğin gibi LGBTİ+ mücadelesi yürütenlerin bu manipülasyona karşı tetikte olması şart. Eleştirilerin “ Cinsiyetçilik” olarak tanımlanması karşısında ne düşünüyorsun, sence burada cinsiyetçi bir tutum söz konusu mu?
TUNÇ- Hayır, tabi ki böyle bulmuyorum eleştirileri. Ben kendimi aynı zamanda feminist olarak tanımlıyorum, yani burada cinsiyetçilik yok, burada kadın bedeninden utanma yok. Ben okuduklarımdan bunu anlıyorum. Oraya bir çengi çıkarsalardı da ben şahsen aynı tepkiyi verirdim. İkisi de dans. Orada çıplaklık vs. değil, bir şehit yoldaşın önünde bu dansın edilmesi. Popüler kültürün, popüler eğlence kültürünün bir parçasının onun önünde saygısızca sergilenmesi. Yani kadın örgütleri ya da bu duruma destek veren LGBTİ+ örgütleri kendilerini sorgulayarak bunun özeleştirisini vermeli. Çünkü bu tutum kadın düşmanlığı, homofobi, transfobi, cinsiyetçilik gibi kavramların içeriğinin boşaltılması anlamına geliyor. Bir kurum yaptığı hatayı örtmek için ortaya bir şeyler atıyor, kenara çekiliyor, eril zihniyet ve kadın düşmanlığı diyor, hayda bu sefer kadın kurumları, LGBTİ+ aktivistleri takır takır yazı yazmaya başlıyor! Önce bir söyleyin; en basit örneği, bu etkinlik sonrası yaptığınız paylaşımlarda trans arkadaşın videolarına neden yer vermediniz? Net olarak önce bunu sorup bir cevabını alsınlar. Verebilecekleri bir cevapları yok.
YD- Böylesi bir konuda bir kurumun özeleştiri vermekten kaçmak için o mücadeleyi burada bir “harcama” söz konusu değil mi? Bu açıdan da bir değerlerin harcanması söz konusu mu? Hem devrimci değerlere karşı bir yozlaştırma var burada, hem de son 20 yıl öncesine göre hem ülkedeki demokratik kamuoyunda hem de Avrupa’daki göçmen örgütlerde bu konuda bir duyarlılık yaratılmışken, geçmişe göre belirli bir kazanım elde edilmişken şimdi böylesi bir tartışmada bunu “malzeme yapmak” gerçek niyeti de ortaya koymuyor mu?
TUNÇ- Ben şaşırmıyorum! Biraz evvel de söyledim ya, kendi değerlerini bu kadar yok sayan, kendi değerlerini bu kadar öteleyen bir kurumun, kıyısından dokunduğu bir harekete böyle davranması açıkçası beni şaşırtmıyor. Dediğim gibi, yıllarca birlikte faaliyet yürütmüşler, birlikte festival organize etmişler Yetiş Yalnız ile. Ben mesela kendisini sadece basından tanıyorum ama onlar yan yana mücadele etmişler, ona rağmen, ona bunu yapıyorlarsa, tanımadıkları bir trans üzerinden, benim ya da bir başkası üzerinden birilerini transfobik olarak suçlayabilirler çok rahat. Ne diyebilirim ki. Şaşırmıyorum yani. Kendi yoldaşına bunu yapan, bize ne yapmaz?!
YD- Teşekkürler Deniz, gazetemiz aracılığıyla gerek ülke içindeki gerek ülke dışındaki okurlarımıza iletmek istediğin herhangi bir mesaj var ya da eklemek istediğin herhangi bir şey var mı?
TUNÇ- Aslında okurlardan ziyade, umarım o etkinliği düzenleyenlerden birileri de okur da, bir an önce insanları transfobik olmakla, cinsiyetçi olmakla suçlamayı bırakıp özeleştiri verip, yaptıkları yanlışı bir an evvel kabul ederler. İnsanları böyle birbirine düşürmekten, cinsiyetçiliğin, transfobinin içini boşaltmaktan vazgeçerler.