Dardanel fabrikası 40’ı aşkın işçisinin Kovid-19 testinin pozitif çıkması üzerine, işçileri 14 gün süreyle fabrikada tutma kararı aldı. Evlerinde halihazırda karantinada olan, ayrıca yıllık izinde olan işçiler de dahil olmak üzere fabrikanın tüm işçileri öğrenci yurtlarına yerleştirildi. Ayrıca Kovid-19 teşhisi konulan işçiler gündüzleri üretim için servislerle fabrikaya taşındı ve çalıştırıldı.
Dardanel’in Çanakkale Valiliği İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’ndan, “Kapalı sistem çalışacak olan işletme personelinin fabrikaya ve sonra izole edileceği yere götürülerek bırakılmasına” şeklinde aldığı karar da egemenlerin işçi sınıfına yaklaşımı açısından önemli bir yerde durmaktadır. Gıda-İş Genel Başkanı Seyit Aslan ile Dardanel fabrikasının aldığı kararı ve işçilerin durumunu konuştuk.
YENİ DEMOKRASİ- Dardanel’de, birçok işçinin Kovid-19 testinin pozitif çıkmasına rağmen üretim devam ediyor. İşçiler hangi şartlarda çalıştırılıyor?
SEYİT ASLAN- Tam bir kölelik koşulları diyebiliriz. 21. yüzyılda 1800’lü yılların çalışma koşulları. Fazla çalışma, düşük ücret. Asgari ücret dışında başka bir gelir yok. Ücret düşük olunca işçiler mesai kalmak zorunda kalıyorlar. Ayda yüz saate yakın zorunlu fazla mesaiye kalıyor, buna rağmen ücretler düşük. Her türlü baskı ve angarya işin cabası. İşçiler çalışma saatleri içinde göz göze bile gelemiyorlar. Amirler ve müdürlerin baskısını her an enselerinde hissediyorlar. Sendikalaşma girişimleri her seferinde işten atmalarla engelleniyor. Bu durumdayken işçiler, “İşyerinde psikolojimiz bozuluyor, bantlarda nefes alamıyoruz, tuvaletlere gidip gelme bile sorun oluyor. Müdürler, amirlerin gözü hep üstümüzde. Hayatımız adeta rehin alınmış durumda. Son karar da bunun somut örneği zaten. Patronun işi aksamasın diye hepimizi ateşe atıyorlar” diyerek yaşadıklarını anlatıyor.
YD- Dardanel’deki “kapalı devre” çalışma kararı altında, valilik, belediye, il hıfzıssıhha gibi kurumların da imzası yer alıyor. “Halkın sağlığından sorumlu tutulan” il hıfzıssıhha kurumunun da imzası olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet kurumlarının patronun taleplerini esas alarak karar verdiğini söyleyebilir miyiz?
ASLAN- Dönemin Başbakanı Erdoğan, uluslaraarası ve yerli sermayenin temsilcileriyle yapmış olduğu toplantıda OHAL’i üretimin devam etmesi için ilan ettiklerini söylemişti. OHAL ilanı ve grev yasaklarının bütünüyle sermayenin istediği koşullarda hiçbir engelle karşılaşmadan üretim yapması için yapıldığını biliyoruz. Bugün geldiğimiz nokta salgın sürecinde valilikler ve kaymakamlıklar sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemlerde işverenlerin talepleri üzerine yüzlerce fabrika izin alarak çalışmasını sürdürdü. On binlerce işçi bu süreçte çalıştırıldı. Bu nedenle Çanakkale İl Hıfzısıhha’nın böyle bir karar alması bizi şaşırtmıyor. Çünkü artık yasalar ve fiili uygulamalar bütünüyle her koşulda üretimin yapılmasına göre değerlendiriliyor. Üretimin her koşul altında sürmesi onlar için esas haline gelmişti. İşçilerin sağlığı, yaşama koşulları üretimden sonra geliyor, ölen ölür kalanlarla çalışmaya devam ederiz anlayışı. Sokakta milyonlarca işsiz varken iktidar ve sermaye bu koşulları hep işçilere özellikle örgütsüz işçilere dayatacak.
YD- Dardanel’de pandemi döneminde üretimin yüzde 60 arttığı belirtildi fakat işçi sayısı aynı kaldı. Yani fabrikada salgın fırsata çevrilmiş durumda. Patron, bir yandan kârını artırırken diğer yandan işçileri kölelik koşullarında çalıştırıyor. İşçileri bu durumda çalışmak zorunda bırakan etmenler neler? Sizce bunun önüne nasıl geçilebilir?
ASLAN- En başta örgütsüzlük geliyor devamında, Türkiye’de sendikal hareketin zayıflığı, dayanışmanın olmaması, bölünmüş ve parçalanmış sendikal yapı, sendikal bürokrasi ve sermayeyle iç içe geçmiş sendikal yapılar gibi başlıca etmenleri sayabiliriz. Bunun önüne nasıl geçeriz, geçilir, kapitalistlerin dayattığı bu vahşi çalışma koşullarına karşı işçilerin mutlaka birliklerini sağlamaları ve örgütlenmesi, sendikalarda etkili olması gerekiyor. Baskı ve sömürü koşullarına karşı mücadele ederek durumu değiştirebiliriz. Sermayenin topyekün saldırısına karşı, başta işçi ve emekçiler olmak üzere, sömürülen ve baskı altında kalan tüm güçlerin, topyekün direnişiyle bu süreç tersine dönebilir.
YD- Dardanel’de sağlıklı olan işçilerin, hayatının bu şekilde tehlikeye atılması ve MÜSİAD’ın çalışma (toplama) kampları arasında bir ortaklık var. Onlar da “izole üretim üsleri” dedikleri projeyi hayata geçirmeyi hedefliyor. Sizce Dardanel’de yapılmak istenen işçileri bu insanlık dışı uygulama ve çalışma koşullarına alıştırmanın ön adımı olarak değerlendirilebilir mi?
ASLAN- Kesinlikle böyle. İktidar, patronlar önce fiili uygulamalarla ile başlıyorlar, arkasından yasaları çıkararak güvence altına alıyorlar. Dardanel’de alınan kararın hiçbir yasal dayanağı olmamasına rağmen, alınmış ve fiili olarak hayata geçmiştir. Kamoyunun önemli bir tepkisi oldu, daha güçlü bir tepki olsa bundan sonra bu tür girişimleri kolay kolay yapamazlar. Bu nedenle Dardanel sürecini basit, öylesine bir uygulama olarak değerlendirmek doğru olmaz. Salgının ikinci dalgasını yaşadığımız bir dönemde, kapitalistler daha ağır koşulları dayatmaktan geri durmayacaklardır. Türkiye ekonomisinin krizde olduğu ve pandemiyle birleştiği bir süreçte, iktidar ve sermaye her türlü çalışma koşullarını dayatacaklardır. Dardanel’de yaşananın sadece il hıfzıssıhha tarafından basitçe alınmış bir kapalı devre çalışma olmadığının altını kalın olarak çizmek isterim.