8 Temmuz, Salı
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Savaş Gerçekliğinden Kopuş, Reformizmin “Konforuna” Kaçış!

Savaş Gerçekliğinden Kopuş, Reformizmin “Konforuna” Kaçış!

15 Şubat 2020
içinde Yazılar
POLEMİK 01

POLEMİK 01

239
PAYLAŞ
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

Gazete Patika’da 26 Kasım 2019’da Bakış Can imzalı “Tekerrür Gerici Olana, Yenilenerek İlerleme Devrimci Olana Hastır” başlıklı bir yazı yayınlandı. İlgili yazıya müdahil olma nedenimiz “ortak tarihimize” yönelik bugünden bakarak kimi eleştirel yaklaşımlar ve çıkarılmaya çalışılan sonuçlardır. Yazar yazının başında meramını özet olarak şu şekilde ifade ediyor: “Teorik çizgide neler ifade edilmiş olursa olsun ve ideolojik-siyasi hat nasıl tarif edilirse edilsin, örgütsel çizgi/pratik, kavrayış ve bilinç seviyesine bağlı olarak uygulanıyordu. Uygulanan bu çizgi, ideolojik-teorik çizgideki yetkinliğe paralel muhtevada değil, yer yer onu kemiren ve ciddi tahribatlara maruz bırakan pratiklerle biçimleniyordu. Büyük hatalar yapıldı. Adı geçen bu dönem hep böyle miydi? Hayır! Önemli olumluluklardan, devrimci süreçlerden, gelişmelerden ve hatta ilerlemelerden bahsetmek de yanlış olmaz.” Yazının devamında ise “üzerinde durmak istediği ve bugüne ders etmek istediği” sorunun “muhtar, yerel işbirlikçiler ya da genel anlamda esas düşmana yönelmek yerine alt düşmana yönelerek” bir askeri-örgütsel çizginin inşa edilme meselesi olduğu ifade ediliyor. Bu durumun devrimci mücadeleyi geliştirmediği, belli bir tabanın-kesimin partiye düşmanlaştırıldığı, kimi kesimlerin düşmana doğru itildiği, ciddi bir ideolojik-politik erozyon durumunun yaşandığı iddia ediliyor. “Esas düşmana” bir dönem yönelen çizginin sürecin tamamında ve esasen uygulanmadığı da belirtiliyor. “Alt düşman” yerine “esas düşmana” yönelecek bir çizgi sürecin tamamına hakim olsaydı ilerleme ve gelişimin dinamikleri yakalanırdı şeklinde bir notta düşülüyor.

Geçmişin muhasebesine girişirken öncelikle belirtelim Bakış Can’ın düşünce yöntemi diyalektik değil keyfiyetçidir. Biz Patika ve Bakış Can’ın politik meselelerde tutumunu, parti anlayışlarını, sorunlara ideolojik yaklaşımlarını ve tarih okumalarını bir bütün değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan şeyin sınıfsal niteliğini, buna bağlı olarak ideolojik karakterini açığa çıkarmaya çalışacağız. Zira sorun sadece basit bir geçmişten ders çıkarma meselesi değildir. Sorun tarihi ele alırken örgütlenmiş siyasal-ideolojik-örgütsel çizginin kendi kodlarını nasıl açığa serdiğidir. Nihayet her meseleye bakış açısında bu çizgi kendisini yer yer açık, yer yer örtülü bir şekilde var eder, yeniden örgütler ve yeniden üretir. Patika ve Bakış Can’ın çizgisini bu bağlamda incelemek doğru olandır.

“ALT DÜŞMAN” UYDURMASI İLE SAVAŞA YABANCILAŞMA İLANI!

Yazarımız ve Patika, nerden icap ettiği belli olmayan bir şekilde “alt düşman”lara yönelmenin zararlarını sıralarken içinden geçtiğimiz sürecin özelliklerini, düşmanın devrimcileri ve özelde de gerilla güçlerini nasıl, ne düzeyde ve hangi ağlarla kuşattığını belli ki unutmuş durumdadır! Kuşkusuz bu “unutma” hali de bulunduğu durum, aldığı konumlanış, ideolojik-siyasi çizgisinden kaynaklanmaktadır. Zira “dil ağrıyan dişe gider”. Patika ve Bakış Can, devrimci mücadelenin ama özelde de silahlı mücadelenin düşman ve “alt düşmanlar” tarafından ne düzeyde kuşatıldığından, ne türden zorluklar ve sıkıntılarla baş edilmek zorunda kalındığından kopmuş olmanın getirdiği yerden soruna bakıyor ve “dersler” çıkartıyor. Zira faşist diktatörlükle işbirliği yapan unsurların cezalandırılması meselesi silahlı mücadelenin sabote edilmesi, devrimcilerin bu eksende düşmana açık hale getirilmesi, katledilmesinin sağlanması, başta gerilla güçleri olmak üzere düşmana karşı silahlı savaşımın alanının daraltılması sorunu ortaya çıktığında hayata geçmektedir. Yani işbirlikçilik meselesi aynı zamanda savaşın bir sorunu, çözmesi gereken bir çelişki olarak ortaya çıkmaktadır. Hiç kuşkusuz düşmanla işbirliği yapmaya yönelik verilecek ceza, mücadelenin gördüğü zarar, devrimci güçlerin yaşadığı sıkıntı, işbirliğinin boyutuna göre değişecektir. Dolayısıyla sorun duruma, içinden geçilen koşullara, devrimci otoritenin gördüğü zarara, işbirliğinin boyutuna, kitleler üzerindeki yansımasına, doğuracağı sonuçlara ve elbette savaşın gelişimine hizmet edip etmeyeceğine bağlı olarak şekillenir. Yani “alt düşmanla” mücadele, onlara yönelik verilecek ceza sadece bir “hukuk” meselesi değil aynı zamanda bir politik çıkar ve yaklaşım sorunudur. Düşmanla işbirliği yapan muhtar, köylü ya da “alt düşmanların” cezalandırılma siyaseti Proletarya Partisi’nde tek düze, sabit bir yaklaşımla hiçbir zaman ele alınmamıştır. Buna rağmen “köylü intikamcılığı” ile hayata geçen pratiklerde söz konusu olmuştur tarihte. Ancak bilinmelidir ki bunlar istisnadır. Bakış Can’ın “devrimci eylem ve enerji esasta işbirlikçi (köylü ve muhtar) öldürmeye harcandı” iddiası; esasta ise konu özgülündeki tüm iddiası, kahvehane sohbeti gibi eklektik, keyfidir.

Asıl hedef, amaca hizmet edecek, düşmanı zayıflatacak, devrimci savaşın önünü açacak, kitleler nezdinde güç ve otorite sağlayacak, tıkanmalara çare üretecek şekilde olmalıdır. Bunun savaş içerisinde bir ihtiyaç olması mümkündür, olasıdır ve bir gerçekliktir. Asıl sorun bu türden yönelimlerin düşman algılanışını zayıflatıp zayıflatmadığı, düşmanın askeri-politik çizgisini güçten düşürüp düşürmediği meselesidir. Bu da çok somut bir tartışma konusudur. Dönem, koşullar, eylem çizgisi, yarattığı sonuçlar üzerinden tartışma yapılması gerekir. Peki Bakış Can bunu mu yapmaktadır? Tereddütsüz hayır!

Bunu neden mi diyorum? Çünkü Bakış Can ortaya bir politika koymadığı gibi bir politikayı da eleştirmiyor. O ilişkili olduğu kurumun sorunlarını daha çarpıcı olması kaygısıyla bir karşılaştırma yapmaktadır. Her benzetmede düşülecek olası “aptalca” durumu yok sayarak bunu yapıyor. Bakış Can politikayı tartışmıyor.

Egemen sınıflar ajan-işbirlikçi yapılanmaya bir egemenlik aracı olarak, egemenliğini sürdürme aracı olarak başvuruyor. Bunun hem ideolojik (kültür bağlamında) boyutu var, hem de zor-şiddet boyutu var. Bakış Can bu egemenlik politikasının karşısına nasıl bir politika çıkarıyor? Ajan-işbirlikçi yapılanmaya karşı nasıl bir politika öneriyor? Bakış Can’ın ajan-işbirlikçi yapının taşıyıcıları-özneleri için yani ajan-işbirlikçiler için politikası nedir? Ajan-işbirlikçi yapıyı, bu yapının unsurlarını namlunun hedefine koyuyor mu? Politika konusuna dahil edeceğimiz bu ve benzer konular Bakış Can’da yok. Dolayısıyla Bakış Can politikayı tartışmıyor ve bu yüzden kahvehane sohbetçisinden öteye gidemiyor.

Bakış Can bir iddiada bulunuyor, diyor ki esas düşmana yönelinmedi… Nihayetinde bu bir iddia ve kabul edelim ki doğruluk payı da olan bir iddia. Peki ama bu iddia, ajan-işbirlikçi ağına yönelme gibi bir politikayı yanlışlamanın aracı olabilir mi? Bakış Can bunu yapıyor ve böylece yalnızca tek yanlılığa düşmüyor bunun yanı sıra şimdiki var oluşunu da tartışılır duruma getiriyor.

Bakış Can yazısında, Kaypakkaya yoldaşın THKO önder kadrolarının imha edilmesine neden olan muhtarın cezalandırılmasından sorunu başlatıp adeta bu “alt düşmana” yönelme meselesinin “mayamızda” olduğunu iddia ederek, genel askeri-örgütsel bir çizgiye oturtup eleştiriye tabi tutuyor. Devrimci mücadeleyi geliştirmeyen hatta zayıflatan bir çizgi olarak da hedefine koyuyor. Böylesi bir çizginin genel bir askeri-örgütsel karakter kazandığı tespitini kabul etmenin mümkün olmadığını belirtelim. Kaypakkaya yoldaşın döneminde yapılan onlarca askeri eylemden birinin de işbirlikçi muhtarı cezalandırma eylemi olduğunu hafızasını yitirmemiş herkes bilir. Bakış Can, Proletarya Partisi’nin tarihine burjuva çizgisinden değil diyalektik ve tarihsel materyalizmin yasalarına sadık kalarak bakabilse işbirlikçi cezalandırmanın askeri çizgisinde hiçbir zaman esas olmadığını rahatlıkla görebilir.

Ancak Proletarya Partisi’nin Halk Savaşını kavrama, gerilla mücadelesini sevk ve idare etmede, toplumsal çelişkilere bu politik iktidar perspektifli çizgide müdahale etme, biçim verme ve savaşı yükseltmede zayıflıklarından bahsetmek gerekebilir. Ve bu sorun da Bakış Can’ın yapmaya çalıştığı tartışmanın boyunu hayli hayli aşar.

Yani Bakış Can’da asıl mesele savaşa gerek olmadığına dair düşünüş silsilesinin bir izdüşümünün yaşanmasıdır. Bunu yaparken de onun üstüne örtü atacak şekilde “esas düşmana yönelen askeri çizgi” vurgusuyla oldukça “cazip” bir argümanı kullanmaktadır. Savaş ve savaş gerçekliğinden kopmuş bir ideolojik dünya görüşünün basit, uyanıkça salvolarıdır bunlar. Bu yaklaşım, “Faşist Ordu içinde zorla askere alınmış halk çocukları var, o yüzden silahlı mücadele halkı devrimcilere düşmanlaştırıyor” argümanının bir başka versiyonudur. Bu argümanı bayağı ve adi bir şekilde halkın silahlı devrimci mücadelesine düşmanlıkla şekillenen reformistler kullanırken, Bakış Can silahlı mücadele savunusu altında “işbirlikçi cezalandırma”yı mahkum ederek yeni versiyonu önümüze sunuyor. Bu iki yaklaşımın özde hiçbir farkı yokken, Bakış Can devrimci silahlı savaşımdan uzaklaşmaya ve hatta kopmaya yönelik yolu parke taşlarıyla öre öre yapıyor. Arada ki tek fark bu.

TOPYEKÜN SALDIRI DÖNEMİNDE, AJANLARI KAZANMA ÜTOPYASI!

Bakış Can’ın savunduğu anlayış “Tarihi Muhasebe” bağlamında ajan-işbirlikçilerin cezalandırılmasını da ele almış ve birkaç pratiği mahkum etmiştir. Sonraki kongre vb. platformlarda öncekini yanlışlayan-düzelten kararlar alındığını görmedik, varsa da bilmiyoruz. O halde Bakış Can’ı uygulanan politikayı mahkum etmeye götüren başka nedenler olmalı. Bunun devrimci durumun gerilemesine paralel devrimci eylemlerin değersizleştirilmesi “furyasıyla” bir bağı olduğu, en azından bu furyadan etkilendiği söylenebilir. Fakat bu furyanın estiricileri halkın en geri kesimlerini oluşturmakta ve devrimci hareketlere düşmanlık gibi bir motivasyonla hareket etmektedirler. Bakış Can ve Patika bu gerçekliğin ayrımında değil gibidir.

İşbirlikçi cezalandırılmasına yönelik benzer eleştiriler yakın zamanda Dersim’de, Türkiye Kürdistanı’nda gerçekleşen bir dizi cezalandırma sonrası belli bir çevre tarafından özellikle geliştirilmişti. Bakış Can’ın bu yaklaşımı, mücadeleden havlu atmış kesimlerden, memleketçilik-hemşehricilik yaparak politik hesaplar yapan orta-sınıf karakterli şahsiyetlerin saldırılarının “devrimci kıyafet” giymiş halidir. Bu saldırılar devletle çalışan işbirlikçilerin cezalandırılmasına çarpıtılmış “adli tıp raporlarıyla”, “işbirliği yapan unsurların yere göğe sığdırılmamasıyla” kamuoyu önünde, devrimcileri düşmanlaştırarak yapıldı. Şimdi bir çizgi eleştirisiyle “devrimci anlayış” bu yaklaşımlarla paydaşlık arayışında.

Savaş bütünlüklüdür, düşman savaşını yürütürken her şeyi devrimci savaşıma karşı örgütlemeye, seferber etmeye ve harekete geçirmeye odaklanır. Devrimci savaş ve savaşın kurmayı da bu güçlerin her birine gücü oranında, savaşımını aksatan ve sabote eden niteliğini gözeterek yönelir, zayıflatarak güçten düşürmeye çalışır. İşbirlikçiler nasıl düşmanın bir parçası ve uzantısı olarak kullanılıyorsa, onun ikna edilmesi ya da yok edilmesi de buna karşı bir yönelim ve siyasi çizgi olarak kullanılır. Bu askeri yönelimi de içerecek bir muhtevaya mutlaka bürünür. Meseleyi sadece “ikna etmek” üzerine bir çözüme mahkum etmek, savaşın ruhundan, gerçekliğinden kopmaktan başka anlama gelmez. Savaşın hem ikna edici, hem dönüştürücü hem de caydırıcı bir karakteri olmak zorundadır. Nihayetinde devrimci mücadeleyi başarılı kılmaya odaklı bir hesap soruculuk, ikna edicilik ve affedicilikte bunun bir parçasıdır.

Güç, olanaklar, etki düzeyi, içinden geçilen dönemin yapısı, savaşın gereksinimleri bunlardan herhangi birini kullanarak sorunu çözmeye yönlendirmelidir. Ancak savaşın içinde buna sınır koymak, cezalandırma yöntemlerini yadsımak “silahlı savaşımın” zorunluluğunu unutan bir kafa yapısının ürünü olabilir. Bakış Can yazısının içinde her ne kadar bu tür eylemlerin olumlu etkilerine değiniyor olsa da “bilinç ve kavrayış” onun meselede yararlı yanları atmasını, zararlı yanlarını büyütüp oradan çıkardığı derslerle “tek yanlı” bir yaklaşımı nerdeyse ilke haline getirmesini sağlamaktadır. Bakış Can bu çizgide “cüretli şekilde” demirlemiştir.

İçinden geçtiğimiz süreç düşmanın topyekün saldırısının parçası olarak her türlü psikolojik savaş unsuru da dahil işbirlikçi-ajanlaştırma politikasına yoğunlaşmayla karakterizedir. Gerillaya yönelik imha savaşında bugün işbirlikçi, ihbarcı ağının etkisi bilinmez değildir. Bu gerçekliğe gözünü kapatan “savaş gerçekliği unutkanlığı” Bakış Can’ın ideolojik hastalığıdır.  Burada kendilerinin ifade ettiği gibi, asıl düşman olan “kep ile postal arasına sıkıştırılan” düşmanla mücadele kadar, onun uzantısı olan sivil unsurlara, doğru zamanda ve doğru hedeflere yönelik uygulanan devrimci şiddet de o kadar meşrudur. Bunun değerlendirmesi geçmiş yanlış pratiklerin ağırlığı ile değil, bu hedefe yönelimin devrimin önündeki engellerin temizlenmesi ve buna ne kadar hizmet ettiği ile yapılır. Aksi takdirde hedef silikleşir, düşmanın bu politik yönelimi hayat bulur, gelişir ve devrimin önündeki engeller de çoğalır.

*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 26 Aralık 2019 tarihli 50. sayısından alınmıştır.

Share239TweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

228 gündür ölüm orucundaki Mustafa Koçak’ın ailesi Kadıköy’de gözaltına alındı

Sonraki Yazı

Zindaşti’yi serbest bırakan hakim görevden uzaklaştırıldı

Related Posts

Çevre

“Üreten Biz, Tükenen de Biz…”

8 Temmuz 2025
Çevre

Zeytin Yasası: Talanın Yasal Hali

8 Temmuz 2025
Çevre

“Doğaya Saldırının Olduğu Her Yerde Mücadeleyi Öreceğiz”

5 Temmuz 2025
ÇEVİRİ

Kesişimsellik ve Proleter Bakış*

5 Temmuz 2025
Yazılar

Yeni Anayasa Tartışmaları

30 Haziran 2025
Yazılar

Our Polar Star Is One!

25 Haziran 2025
Sonraki Yazı
EQz 1MAXsAA3NPv

Zindaşti’yi serbest bırakan hakim görevden uzaklaştırıldı

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]