26 Temmuz, Cumartesi
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler
Yeni Demokrasi Gazetesi
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle

Anasayfa » Suriye’de Denge Sağlanamıyor HTŞ, Çetevari Saldırılarını Sürdürüyor

Suriye’de Denge Sağlanamıyor HTŞ, Çetevari Saldırılarını Sürdürüyor

25 Temmuz 2025
içinde Yazılar
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsappTelegram
Google Haberler Google Haberler Google Haberler
ADVERTISEMENT

BAAS rejiminin uluslararası desteğini yitirmesiyle birlikte, Suriye’de HTŞ’nin kontrolü ele almasından sonra Alevi, Hristiyan ve Dürzi topluluklara yönelik devam eden saldırılar bir kez daha, bu kez Dürzilere karşı yinelendi. Son dönemde Süveyda ve Şam kırsalında yoğunlaşan HTŞ saldırıları, küresel ve bölgesel güçlerin etkisiyle Suriye’deki siyasal ve askerî gerilimleri daha da derinleştiriyor.

Nisan ayında Ceramana ve Sahnaya’daki çatışmaların gerekçesi, bir Dürzi din adamının sanal medyaya düşürülen ses kaydında “peygambere hakaret ettiği” iddiasıydı. Din adamının bu iddiayı yalanlamasına rağmen saldırılar engellenemedi. Bahsi geçen ses kaydı, HTŞ’ye bağlı gruplar ve Sünni silahlı yapılar tarafından cihat çağrısının dayanağı olarak kullanıldı. Bu nedenle başlayan çatışmalarda Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne (SOHR) göre çoğunluğu Dürzi olmak üzere 40’tan fazla kişi yaşamını yitirdi. Bu gerilimi sonlandırmak amacıyla, “geçici hükümet” yetkilileri ile Dürzi şeyhleri bir araya gelerek bir ateşkes zemini oluşturmaya çalıştı. Gerginliği azaltan müdahaleler sonucunda, özellikle de İsrail’in zoruyla HTŞ geri çekilmiş, Dürzilerden oluşan Süveyda Askerî Konseyi bölgedeki kontrolünü devam ettirmişti. Bu süreçte İsrail, son saldırıdaki gibi “Dürzi azınlığı savunmak” gerekçesiyle HTŞ’ye ait hedeflere “uyarı saldırısı” düzenlemişti.

13 Temmuz’da Süveyda kentinde ve Şam kırsalında yeniden alevlenen çatışmaların nedeni, HTŞ’ye bağlı Sünni Bedevi aşiretlerin yarattığı gerilim oldu. Bu aşiretler tarafından Dürzilere yönelik gerçekleştirilen adam kaçırma ve yağmalama girişimlerine müdahale eden Süveyda Askerî Konseyi, HTŞ tarafından “görev sahasına yetkisiz müdahale” ile suçlanarak hedefe kondu. Son dönemde ABD ve bölgedeki gerici rejimlerden artan düzeyde destek alan Colani’nin, bu krizi bir fırsata çevirmeye niyetlenmesi şaşırtıcı olmadı. Şam hükümeti söz konusu desteği, yalnızca Dürzilere değil, bölgedeki tüm güçlere mesaj vermek için kullandı. Kısa sürede Süveyda kuşatma altına alındı ve ardından merkezin kontrolü ele geçirildi. Özellikle Mazraa gibi köylerde yoğunlaşan çatışmalara yönelik ilk bilgilerde en az 200 kişinin yaşamını yitirdi. Son açıklamalara göre ise toplamda 360 kişi bu çatışmalarda ve saldırılarda öldürüldü. Ölenlerin büyük kısmı HTŞ’ye bağlı silahlı unsurlardan oluşurken, yaklaşık 60 Dürzi savaşçı ile 30’a yakın sivil Dürzi’nin de yaşamını yitirdiği belirtiliyor.

Dürziler ile cihatçı çeteler arasındaki çatışmalar, burjuva-feodal medya tarafından sistematik biçimde “mezhep çatışması” olarak sunulmaktadır. Oysa bu bir mezhep savaşı değildir. HTŞ ile Dürziler arasında yaşananlar, yüzeyde mezhepsel bir görüntü verse de esasen ABD önderliğindeki Batılı emperyalistlerin bölgesel gericiliklerle iş birliği içinde yürüttüğü geniş kapsamlı operasyonların bir parçasıdır.

İsrail, Suriye’nin güneyinde Şam hükümetine bağlı silahlı güçlerin varlığını kendi güvenliği için tehdit saymakta ve bu bahaneyle saldırılarını meşrulaştırmaktadır. Türkiye’nin SDG’ye yönelik saldırganlığıyla benzerlik taşıyan bu tutum, İsrail’in “HTŞ’ye karşı” gibi görünse de asıl hedefin güneyde kendi çıkarlarına uygun bir denge kurmak olduğunu göstermektedir.

Bugün “Dürzileri korumak” gerekçesiyle yapılan müdahalelerin arkasında da İsrail’in bölgesel güvenlik kaygısı yatmaktadır. Güney Suriye’nin “ikinci bir Lübnan”a dönüşmesinden duyulan endişeyi dile getiren Siyonist yetkililer, aslında dertlerinin Dürzi halkı ya da insan hakları olmadığını açıkça itiraf etmektedir. Daha düne kadar Gazze’de bir halkı katledenlerin, soykırım amacı güdenlerin bugün başka bir halkın “koruyucusu” gibi davranmaları, aleni bir manipülasyonun ve ikiyüzlülüğün en çarpıcı örneklerinden biridir. 

KORUMA MI, YAYILMACILIK HAMLELERİ Mİ?

Aralık ayından bu yana Alevi ve Hristiyanlara yönelik saldırılarını sürdüren HTŞ, nisan itibarıyla Dürzileri hedef almaya başladı; 13 Temmuz’da yoğunlaşan saldırılar da bunun bir sonucudur. “Aşiret saldırıları” olarak kayda geçirilen “adam kaçırma” eylemlerinin Süveyda’ya yönelik kuşatmanın ve burayı merkeze “tam” olarak bağlamanın gerekçesi olarak tezgahlandığını sonuçtan hareketle rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu gelişmeye İsrail’in müdahale etmesi pek çok kimse tarafından Dürzilerin Siyonizm’le iş birliğinin bir göstergesi olarak yorumlanmaktadır. Oysa böyle bir iş birliği için yeterli bir neden bulunmuyor. Ne İsrail böyle bir göreve uygundur ne de Dürzi toplumu kendini Suriye dışında değerlendirmektedir. Dürzilerin pratik olarak İsrail tarafından “korunmuş” olması Şam hükümetine karşı haklı bir direniş içinde oldukları gerçeğini değiştirmez. Suriye’deki “geçici hükümet”e yönelik müdahalesi ile İsrail hem kendi güvenliğini güvence altına almakta hem de Suriye’deki güçsüzlüğün devamını sağlamaktadır. Böylece bölgeye yönelik müdahaleler için burayı bir üs olarak kullanma imkânına sahip olacaktır. Yakın zamandaki İran’a saldırılar bunu için yeterince ikna edici bir veridir.

İsrail savaş uçakları, Şam, Süveyda, Kesve ve Dera kentlerinde cumhurbaşkanlığı sarayı, Genel Kurmaylık olarak da kullanılan bakanlık binaları ve bazı askerî noktalara hava saldırıları düzenlemiştir. Tel Aviv yönetimi, bu saldırıları Süveyda’daki Dürzilere yönelik HTŞ saldırganlığına “karşılık” olarak sundu. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Suriye ordusunun Süveyda’dan çekilmemesi durumunda saldırıların süreceğini, uyarıların can acıtıcı saldırılara döneceğini açıkladı.

İsrail’in Suriye’ye yönelik müdahaleleri, ABD politikalarıyla hem çelişen hem de onlara dolaylı katkılar sunan ikili bir karakter taşımaktadır. Bu durum, bölgedeki güç dengeleri, aktörlerin stratejik konumlanışı ve emperyalist çıkarların iç içe geçmiş olmasıyla ilgilidir.

İsrail’in Suriye’ye dönük saldırılarının yeni olmadığını belirtmek gerekir. HTŞ’nin iktidarı ele geçirmesinden bu yana İsrail, Golan Tepeleri’ndeki işgali genişletmeye, tampon bölgeyi ihlal etmeye ve Suriye’deki askerî hedefleri vurmaya yönelik bir politika izlemektedir. Bu tutum, ABD’nin “geçici hükümet” aracılığıyla bölgede istikrar sağlama girişimlerini zorlaştırıyor görünse de İsrail’in Suriye’yi olabildiğince serbest kullanabileceği bir hava sahasına dönüştürme çabasının bir göstergesidir. Böylece İsrail, dolayısıyla ABD de bölgedeki dengelerin tutucusu işlevini de sağlama almaktadır. Bu, ABD açısından da gerekli bir koşul olarak değerlendirilmelidir.

Öte yandan ABD, Suriye ile Türkiye arasında bazı alanlarda iş birliği geliştirmeyi hedeflerken İsrail’in Suriye’de Türkiye’nin askerî olarak bulunduğu bölgelere dönük saldırıları bu süreci baltalamaktadır. Türkiye, İsrail’in bu saldırılarını bölgenin istikrarı açısından tehdit edici bulmakta ve “istikrarsızlaştırıcı” olarak değerlendirmektedir. Ancak ABD, İsrail’in saldırgan tutumunu ne açıkça kınamakta ne de bu tutuma karşı yaptırım öngörmektedir. Bu durum Washington ile Ankara arasında çelişkili ve karmaşık ilişkilere zemin hazırlamaktadır.

ABD’nin bölgedeki müttefikleri arasında sürdürmeye çalıştığı denge siyaseti böylece çıkmaza girmektedir. Öte yandan, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki işgali genişletme hedefi ve Suriye içindeki saldırılarının fiilî bir işgale dönüşme ihtimali, uluslararası kamuoyunda tepkilere yol açmakta; bu da ABD’nin “küresel meşruiyet” söylemiyle doğrudan çelişmektedir.

Bununla birlikte İsrail’in Suriye’ye yönelik müdahalelerinin ABD’nin bölge politikalarına katkı sunduğu da bir gerçektir. Özellikle İran ve Hizbullah etkisini zayıflatmaya yönelik İsrail’in izlediği stratejik ve taktik hamleler, Washington’un Suriye’deki nüfuz alanını genişletmesinde önemli rol oynamıştır. İsrail saldırıları, İran’ın Suriye üzerinden Lübnan’a sağladığı lojistik hattı sekteye uğratmış, Hizbullah’ın bölgedeki manevra alanını daraltmıştır.

ABD’nin dolaylı destek verdiği bu müdahaleler, İran etkisini geriletirken kendi çıkarlarına daha elverişli bir zemin oluşturmuştur. Nitekim İsrail’in bazı saldırılarının, ABD ile istihbarat ve operasyonel düzeyde dirsek teması içerisinde gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu temaslar, iki ülke arasındaki efendi-bekçi ilişkisinin yeniden üretildiğini; İsrail’in, ABD’nin bölgesel çıkarlarına paralel hareket ettiğini göstermektedir.

Neden “Güçlü” Bir Colani?

ABD ve İsrail’i Suriye’de ortaklaştıran “Suriye’nin toprak bütünlüğü”ne duyulan hassasiyet değildir. Zira iç savaş boyunca parçalı bir forma bürünen Suriye’de savaş kışkırtıcılığının müsebbibi ABD’nin ta kendisi olmuştur. Örneğin savaşta SDG’yi destekleyerek KUH’u büyük oranda kendisine bağımlı hale getiren ABD, ne BAAS rejimi döneminde Suriye’nin toprak bütünlüğünü Rojava’daki özerk oluşumun tasfiyesi temelinde ele almıştır ne de şimdi buna dair bir emare vardır. ABD’nin “toprak bütünlüğü” söylemi, müttefikleri arasındaki denge siyasetinin ürünüdür. 

Bununla birlikte Colani’nin üzerinde durduğu zeminin güçlenmesini sağlamak ve ona emperyalist-Siyonist istekleri yaptırmak esas amaçtır. Suriye’deki İran etkisinin, bir denge içinde bastırılması için güçlü bir Colani’ye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu vesileyle ABD ve İsrail, kendi çıkarları doğrultusunda, İsrail’in tanındığı ve imtiyaz sağlandığı bir Suriye inşa etmek istemektedir. Abraham Anlaşmalarının kabul ettirilmeye çalışılması bunun somut bir örneğidir. ABD ve İsrail tarafından HTŞ-Colani rejiminin desteklenmesinin esas nedeni budur.

İş Birliği ve Direniş Aralığında Dürziler

1957’de İsrail, Dürzi toplumunu ayrı bir dinî topluluk olarak değerlendirmiştir. İsrail’in Dürzileri ayrı bir topluluk olarak kabul etmesi, Dürzilerin zaman içerisinde, özellikle 1967’deki Altı Gün Savaşı ile birlikte Golan Tepeleri’nin işgal edilmesi ve buradaki Dürzi nüfusun da İsrail’in yönetimi altına girmesi sonrasında İsrail devleti içerisinde kısmi derecede savunma ve kamu hizmeti alanlarında mevki sahibi olmasına ve temsiliyet kazanmasına yol açmıştı. Bununla birlikte İsrail yönetimi altında yaşayan Dürziler, uzun süredir eşitsizliklere ve hak gasplarına maruz kalmakta; tam hak eşitliği yönündeki talepleri karşılıksız bırakılmaktadır. Buna rağmen, İsrail’in güvenliğine katkıda bulunmayı sürdürmekte ve Suriye’ye açılan stratejik bölgelerdeki varlıklarıyla Tel Aviv’e güvence sunmaktadırlar. Bu durum, İsrail’in Dürzilerle kurduğu çelişkili ilişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.

İsrail’in Dürzilerle ilişkisine gelelim. Suriye, Lübnan ve İsrail’de yaşadığı bilinen Dürzi nüfusunun 150 bini bugün Golan Tepeleri, Celile ve Karmel Dağı etrafında yoğunlaşmıştır. Nakba patlak verdiğinde, Dürzi liderlerin “sadakat anlaşması” yapması Dürzi toplumu ile İsrail arasında sürekli gergin; ama barışçıl bir ilişkinin oluşmasında belirleyici bir gelişmedir. Bu durum bölge halklarının ekseriyetle İsrail’e karşı koyuşunun tersine, Dürzi toplumunu görece denge siyaseti izlemesinin de bir nedenidir. Kuşkusuz Dürzilerin bu denge arayışında gerek Sünni gerek Alevi topluluklarla güven temelinde bir ilişki kuramaması da belirleyici bir etmendir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Dürzilerin Siyonist İsrail ile iş birliği halinde olduğu iddiası esas olarak yersizdir. Bölgedeki dini ve kültürel çatışmaların derinliği ve katmanlı hali tarafların diğerlerine karşı birbirleriyle yakın ilişkiler kurmasının zeminidir. Bu nedenle iş birliğinden çok “çıkar ortaklığı” halinde yan yana gelmekten söz edilmelidir. Suriye’deki Dürzilerin İsrail yanlısı olmaktan çok “Suriyeli” oldukları ve bölgesel meseleleri Suriye açısından değerlendirdikleri bilinir. Halihazırda birleşik bir Suriye’nin olmaması, dahası Şam’da Dürzi ve Alevi düşmanı bir yönetimin bulunması Dürzilerin değindiğimiz özelliğini örten bir durum olarak değerlendirilmelidir. Buna rağmen Dürziler birçok defa “Suriye’nin bir parçası oldukları”nı açıkladılar ve İsrail ile “stratejik birlik” iddialarını reddettiler. Son saldırılar sırasında da bu içerikte bir tutumları söz konusudur. Konu ettikleri Dürzilerin yaşam hakkı ve Süveyda’nın özgürlüğüdür. Şam’dan bir saldırı olmadıkça başka bir yönelimde olmayacaklarını; ama Şam’ın hiçbir güvence veremediğini, anlaşmaları ihlal ettiğini ifade ettiler. Bu saptamalar için Dürzilerin Ruhani Lideri Hikmet el-Hicri’nin açıklamalarına bakılabilir.

Dürzi Şeyh’in video aracılığıyla gönderdiği mesajda sonuçta şunlar ifade ediliyor: “Bu sabah Şam’dan yayımlanan açıklamayı bize dayattılar. Dış baskılar da vardı. Halkımızın kanının dökülmesini durdurmak için bu aşağılayıcı metne razı olduk; ama sözlerini tutmadılar. Sivil yerleşim yerlerini bombalamayı sürdürüyorlar. Biz bir soykırım savaşıyla karşı karşıyayız. Bu barbar saldırıya karşı elimizdeki tüm yollarla direnmeliyiz.”

Ayrıca Ruhani Liderlik adıyla açıklama yapan diğer bir şeyh (Yusuf Carbu) de yaşanan olayların çözümü için Suriye hükümetiyle diyaloğun başlatılması ve devlet kurumlarını halkla iş birliği içinde yeniden işler hale getirilmesi gerektiğine işaret ediyor.

HTŞ unsurlarının, nüfusun büyük ölçüde Dürzilerden oluştuğu Süveyda kentini terk etmemesi halinde İsrail’in daha büyük ve can acıtıcı saldırılar düzenleyeceğini açıklaması Tel Aviv’in Suriye’yi bir stratejik üs olarak kullanmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun Dürzilerin korunmasıyla gerekçelendirilmesi aldatıcıdır. Ne İsrail’in ne TC’nin ne ABD’nin ve ne de diğerlerinin halkların çıkarlarını, yaşamını, kültürünü koruma kaygısı vardır. 

Söz konusu tehdit aynı zamanda Colani karşısında İsrail’in desteklemek istediği güç dengesini koruma çabasının bir yansımasıdır. Jeopolitik konumu, askerî ve siyasal etkisi nedeniyle Dürzilerin tasfiyesi ya da silahsızlandırılması, İsrail açısından kabul edilebilir bir senaryo değildir.

Bu çatışmalar, bir yandan bölgedeki güç dengeleri adına yürütülen taktik müdahalelerin, diğer yandan emperyalist-kapitalizmin derinleşen krizinin Orta Doğu’ya yansımasının göstergesidir. Cihatçı-selefi bir karaktere sahip olan HTŞ’nin, bölgesel dizaynda “dengeleyici” bir unsur olarak konumlandırılmak istenmesi, azınlıklara (Aleviler, Hristiyanlar, Dürziler) yönelik şiddetle birlikte ters etki yaratmakta; onu yalnızca iç savaşı, dolayısıyla bölgesel karşı koyuşu olgunlaştıran olumsuz bir aktör haline getirmektedir. Bu tabloda, emperyalist, Siyonist güçlerin ve tüm diğer gerici devletlerin açmazları daha da derinleşecektir.

Tags: baas rejimidürziHTŞsuriyesüveyda
ShareTweetSendShareScanSend
Önceki Yazı

Topağacı’nda rantsal dönüşüm baskısı: Polis zoruyla elektrik ve su kesildi

Sonraki Yazı

Tayland ve Kamboçya arasında sınır çatışması: 12 ölü

Related Posts

Yazılar

Geleceksizliğe İtilen Dersim Gençliği

26 Temmuz 2025
POLİTİK - GÜNDEM

Silah Susar, Bölgesel Hesap İlerler

24 Temmuz 2025
Yazılar

Sınıf Analizi, Devrimi Kavramanın Temel Biçimidir

23 Temmuz 2025
KOLEKTİF DOĞRULTU

Toplumcu Bakış ve Egemen Sınıf Kliklerinin Çatışmaları

21 Temmuz 2025
Güncel

RÖPORTAJ | “Uyuşturucu sorunu toplumun kanayan bir yarası”

17 Temmuz 2025
Güncel

DÜNYA | İran-İsrail İkileminde Halkların Bağımsız Cephesi ve Emperyalist Çıkarların Ötesi

15 Temmuz 2025
Sonraki Yazı

Tayland ve Kamboçya arasında sınır çatışması: 12 ölü

Hakkımızda

Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi; işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

2024 Yeni Demokrasi – Yeni Demokrasi’de yer alan yazı, fotoğraf ve haberler kaynak gösterilmek şartıyla kullanılabilir.
Yeni Demokrasi | işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen ulus ve milliyetlerin, geleceksiz bırakılan gençliğin, devrimci tutsakların ve devrimci basının sesidir.

İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz: [email protected]

  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
  • Tüm Haberler

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Anasayfa
  • Güncel
  • Emek
  • Ekonomi
  • Dünya
  • Kadın
  • Gençlik
  • Çevre
  • Kültür Sanat
  • Yazılar
    • ANALİZ
    • ANI – ANLATI
    • BİLİM
    • ÇEVİRİ
    • İZLENİM
    • KADIN
    • KOLEKTİF DOĞRULTU
    • MAKALE
    • MEŞA AZADÎ
    • POLİTİK – GÜNDEM
    • TARİHSEL BELLEK
  • Tüm Haberler

Copyleft 2020, dizayn yeni demokrasi
İletişim ve haber göndermek için e-posta adresimiz:[email protected]