[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Yunanistan’da genel seçimler 21 Mayıs Pazar günü gerçekleşti. Seçimin sonuçlarına göre Miçotakis liderliğindeki muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi (YDP), oyların yüzde 40,8’ini alarak birinci, Aleksis Çipras liderliğinde SYRIZA (Radikal Sol Koalisyonu) ise yüzde 20,6 oranında oy alarak ikinci parti oldu. Sırasıyla “sosyal-demokrat” PASOK’un 11,46, Yunanistan Komünist Partisi (KKE)’nin 7,2, Milliyetçi Zafer Partisi’nin 4,5 oy olarak yüzde 3 barajını aşabildiği seçim sonuçlarının ardından 300 sandalyeli Yunan parlamentosunda gerekli olan 151 sandalye çoğunluğu sağlanamadı. Seçim sonuçlarının ardından Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu tarafından hükümet kurma görevi verilen Kiryakos Miçotakis, 146 milletvekili ile meclis çoğunluğunu sağlayamadığı için herhangi bir koalisyon hükümeti kurmaya da yanaşmayarak görevi kabul etmedi. SYRIZA ve PASOK’un da koalisyon için gerekli şartların bulunmadığı gerekçesiyle hükümeti kurma görevini iade etmelerinin ardından seçimler yenilenecek. İkinci seçimlerin 25 Haziran’da gerçekleşmesi bekleniyor.
21 Mayıs’ta gerçekleşen seçimlerde katılım oranı yüzde 60,7 olurken (Yunanistan’da anarşistler seçimi boykot etti) seçim sonucu herkes açısından sürpriz oldu. Nitekim genel ekonomik ve siyasal konjonktür etrafında şekillenen seçim çalışmaları kapsamında kamuoyu araştırmaları Yeni Demokrasi ile SYRIZA’yı başa baş bir çekişme halinde gösterirken iktidardaki Yeni Demokrasi yüzde yirmilik bir farkla birinci parti seçildi.
Seçim öncesi kazanma olasılığı düşük görülen YDP seçim kanununda değişiklik yaparak rakiplerinin birinci parti olarak çıkma olasılığına karşı kimi adımlar atmıştı. Seçimden önce düzenlenen yeni seçim yasasıyla birinci olan partiye verilen artı 50 sandalye kuralı yeni bir yasayla değiştirilmişti.
Yunanistan seçimleri öncesinde özellikle kimi gelişmeler YDP’nin yenilgi yaşaması olasılığına işaret etmekteydi. 2009-2017 yılında boy veren derin ekonomik kriz görece stabil seyretti. Fakat bu durum zamanla yavaş yavaş tersine döndü ve kriz belirtileri yeniden hissedilmeye başladı. Bununla birlikte mart ayında, Selanik’te gerçekleşen ve 57 kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan tren kazasının ardından ülke genelinde gerçekleşen toplumsal tepkiler, yine eğitim ve sağlık alanına ayrılan bütçenin yetersizliği nedeniyle gerçekleşen ve on binlerin sokaklara çıktığı genel grevler Yunanistan’da Miçotakis’in yeniden kazanamayacağına dair ipuçları vermekteydi. Ancak Miçotakis hükümetinin karşısında, daha önce kötü bir deneyim yaşatmış SYRIZA vardı ve ülke onun döneminde kimi kötü kredi anlaşmalarını da içeren derin bir ekonomik krize sürüklenmişti. “Büyük değişim” sloganlı seçim çalışmalarının kitleler nezdinde bir karşılık bulmaması beklenmedik olmadı!
Yunanistan’da devrimci dinamiğin güçlü bir damarı olmasına rağmen alternatif politikalarla umut olabilecek bir çalışmanın zayıflığı da kitleler nezdinde var olanla devam kararına yol açmıştır.
Sistem partileri dışında revizyonist Yunanistan Komünist Partisi’nin bir önceki seçimlere oranla yüzde 2’lik bir oy artışı sağladığı göz ardı edilmemelidir. Yanı sıra seçimlere bir önceki turda Marksist-Leninist Yunanistan Komünist Partisi (M-L KKE) ile ortak giren Yunanistan Komünist Partisi (marksist-leninist)’in de tüm olanaksızlıklara rağmen oy oranını artırdığı görülmüştür.
Yaklaşık yüzde 40’lık bir kesimin sandığa gitmediği bu seçim ortamında Yunanistan seçimlerini emperyalistlerin politikalarından bağımsız değerlendirmek elbette mümkün değildir.
Özellikle dünya genelinde yükselen milliyetçi-muhafazakâr dalganın da etkisiyle şekillenen Yunanistan seçimleri ABD-AB’li emperyalistlerin bölgedeki konumlanışı ile yakından alakalıdır. YDP hükümetinin AB ve NATO politikalarına sadık kalması ve memorandum (kredi anlaşmaları) anlaşmalarını devam ettirmesi hem AB hem de ABD-NATO tarafından destek görmesini sağladı. Bununla birlikte Doğu Akdeniz ve Balkanlara yönelik politik konumlanışın AB ve ABD’li emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda şekillenmesi de bu desteğin güçlenmesine yol açan etmenlerdi. Milliyetçi dalganın yükselme eğilimine paralel Türkiye-Yunanistan arasındaki dalaşın temel konusu olan Ege ve Akdeniz krizini de kullanan YDP’nin Türkiye’deki seçimlere paralel bir çalışma yürütmesinin de sonuçlarda etkili olduğu söylenebilir.
Ortadoğu ve Afrika’dan mültecilerin yoğun olarak geldiği ülkelerden olan Yunanistan’da Miçotakis, mülteci düşmanlığını da kullanarak propaganda çalışması yürütürken Türkiye’de olduğu gibi Yunanistan’da da istikrar argümanı, ekonomik-siyasal gelişmelerin aksine kitlelerin tutum belirlemesinde etkili oldu. Karşısında güçlü bir muhalefetin olmamasının da avantajıyla istikrar ve gelişim propagandasının kitlelerde belli bir karşılık bulduğunu söylemek gerekir.
Yine Türkiye’de seçim süreçlerinde ya da ihtiyaç duyulduğunda propaganda malzemesi haline gelen Yunan düşmanlığı, Yunanistan’da bu seçim süreci boyunca özellikle Miçotakis tarafından Türk düşmanlığı biçiminde hayat buldu. Bu düşmanlığın(!) ne derece tetikleneceği ya da dengede tutulacağı emperyalistlerin bölgeye yönelik politikasıyla direkt bağlantılıdır. Neticede hem Türk hem de Yunan egemen sınıflarının temsilcilerinin ipleri emperyalistlerin elindedir.
İlk turda oluşturulamayan hükümet, 25 Haziran’da gerçekleştirilecek olan ikinci seçimle belirlenecek. Yunanistan seçim yasasına göre ikinci turda birinci olan parti, yüzde 25 ve üstü oranında oy almak kaydıyla 25-50 arası artı sandalye almaya hak kazanacak. Buna göre Miçotakis liderliğindeki YDP, ikinci turda hükümet kurma hakkını kazanabilecek. Ancak seçimlerin ardından tüm dünyada durdurulamayan ekonomik krizin ve bununla beraber kimi demokratik hakların tırpanlanmasına yönelik hamlelerin gerçekleşeceği de kesindir. Nitekim Yunanistan’da kimi yeni yasalarla tırpanlanmaya başlayan hak ve özgürlükler bunun işaretleri olarak görülebilir.
Sonuç olarak; Yunanistan Komünist Partisi (marksist-leninist)’in değerlendirmesinden kısa bir kesitle bitirebiliriz.
“21 Mayıs seçim sonuçları önceki süreç içinde biçimlenen siyasal ve toplumsal durumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Siyasal güç dengelerinin bir yansıması olmuştur. Halkın ihtiyacı olan ile ortaya çıkan sonuç arasındaki uyumsuzluğun sandıkta açıkça ortaya çıkışı halka mal edilemez! Bu ‘uyumsuzluk’ yani emekçi halk ile gençliğin sistemin politikalarından ve onun güçlerinden ayrıştıran sınıfsal uçurum, bu sonuçlar ile ortadan kalkmadığı gibi bundan sonraki süreçte de varlığını koruyup gelişmelerin belirleyicisi olacaktır. Halk ve gençlik burada ve hakları olan işe ve yaşama ihtiyaç duymaktadır. Sosyalizm ve bağımsızlık hedefi doğrultusunda devrimci perspektifle koşulların oluşturulmasına ihtiyaç duymaktadırlar.”