2023 Maraş depremleri sonrasında 14 Şubat’ta Antakya’daki hasarlı evinden çıkarken askerler tarafından “şüpheli” denilerek işkenceye maruz kalan ve 1 gün sonra Koç holdinge bağlı Otokoç firmasına ait bir aracın çarpmasıyla katledilen, failleri Koç Holding-devlet iş birliğiyle aklanmaya çalışılan Tahsin Nihadioğlu cinayetini ağabeyi Zeynel Nihadioğlu ile konuştuk.
Yeni Demokrasi: Öncelikle merhaba. Tahsin Nihadioğlu’nun Koç Holding-devlet iş birliğiyle katledilmesine dair ağabeyi olarak neler söylemek istersiniz? Olay nasıl gerçekleşti, olay anına dair kamera kaydı, tanık vb. var mıydı? Biraz bahsedebilir misiniz?
Zeynel Nihadioğlu: Merhaba. Maraş merkezli 6 Şubat 2023 tarihindeki depremlerin ardından devlet ortada yoktu. 3 gün sonra geldiler diyenler var. Oysa 3 gün sonra sadece Antakya’da merkezî noktalara geldiler. Merkeze daha uzak mahallelerde esameleri okunmadı. Yaptıkları tek şey enkaz altında canıyla uğraşan insanlara sela dinletmekti. İnternet erişimini kestiler. Arama kurtarma gereçlerini devreye sokmadılar. Kızılay denilen kurum depremzedelere çadır sattı. Dolayısıyla depremzedeler öfkeliydi. Bu öfkeyi bastırmanın yolu onlara göre depremzedeye “had bildirmek”ti. Depremzedelere karşı şiddeti devreye soktular. İnsan hakları örgütlerinin raporladığı onlarca işkence vakası var. Antakya’ya bağlı Güzelburç Mahallesinde Sabri ve Ahmet Güreşçi kardeşler gözaltına alındı. Ahmet Güreşçi gözaltına alındığı Altınözü karakolunda işkenceyle katledildi. Sonrasında kardeşim Tahsin Nihadioğlu’nun ölümü duyuldu. Hatay Büyükşehir Belediyesi çalışanı kardeşim Tahsin Nihadioğlu, Hatay Defne Elektrik Mahallesindeki doğup büyüdüğü ağır hasarlı evinden çıkarken askerler tarafından “şüpheli” olduğu gerekçesiyle sokak ortasında ağır işkenceye maruz kaldı.

Ardından kardeşimi Hatay’a geçici görevlendirmeyle gelen 34 plakalı resmi polis aracına teslim ettiler. Aynı işkence burada da devam etti. Kardeşim yaşadığı ağır şiddetten derdini anlatma fırsatı dahi bulamıyor. İlk fırsatta, yaşam alanı kurulan Sevgi Parkına gittiğini, orada onu yakınımız Halil Yakut’un beklediğini ifade ettikten sonra polis Sevgi Parkı’na yönelmiştir. Burada yakınımız Halil Yakut’a da aynı muamele yapılıyor. Fakat bu kez Sevgi Parkı’nda bulunan milletvekili Barış Atay ve depremzedeler tanıdığı bu ikiliyi işkencecilerin elinden almışlardır. Kardeşim ilk elden kendi cep telefonuyla işkence yapan resmî polislerin aracını fotoğraflamayı başarıyor. Kendi sanal medya hesabında “kendi evimden çıktığımda asker ve polisler tarafından linç edildim” şeklinde paylaşım yapıyor. Daha sonra Artı TV’ye yaşadığı işkenceyi anlattı. Sevgi parkında bulunan gönüllü sağlık çadırında bulunan bir doktor ve bir hemşire darp izlerinin tespitini yapıyor. Kardeşimin işkenceye maruz kaldığını savcılığa ifade olarak veriyorlar. Kısacası kardeşim katledilmeden önce işkence yaşadığına dair tüm delilleri kendi elleriyle oluşturuyor. Tüm tanıkların verdiği ifadede ortaya çıkan işkence beyanları tekme, tokat, cop, ters kelepçe, nefessiz kalacak şekilde boğazını sıkma şeklindedir. Ancak tüm bu ifadelere rağmen başta Hatay valiliği olmak üzere, Cumhuriyet savcılığı somut delil olmadığı için “kovuşturmaya yer olmadığına” karar veriyor. Adım adım iç hukuk yollarını tüketiyorlar. Resmî polisler belli ama askerlerin tespiti çok rahat yapılabilir. Bunu özellikle yapmadılar. Askerlerin tespiti için kardeşimin evden çıktığı ana ait MOBESE kaydını istedik. “Depremin yol açtığı yıkımdan kaynaklı MOBESE görüntüsü alamadık” diyemiyorlar. “30 günü geçtiği için görüntülere ulaşılamamıştır” diyorlar. Ne zaman bakmışlar MOBESE kayıtlarına biliyor musunuz, tam 10 ay sonra! Aynı şekilde telsiz kayıtlarını istedik. “Polislerin telsizleri hangi birimden aldıkları tespit edilememiştir” şeklinde cevap aldık. Dolayısıyla işkencecileri korumak için her türlü delili hem karartıyorlar hem de tanıklığa ait tüm delilleri yok sayıyorlar.
YD: Tahsin’in önce jandarmalar tarafından işkenceye uğradı, 1 gün sonra da Otokoç’a ait araçla katledildi. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
Zeynel Nihadioğlu: 14 Şubat 2023 günü onlarca depremzede gibi kardeşim de asker ve polisin ağır işkencesine maruz kaldı. Oluşturduğu tüm delillerle birlikte işkenceciler hakkında suç duyurusunda bulunacaktı. Ancak 15 Şubat günü şehri terk etmek üzereyken Koç holdinge bağlı Otokoç şirketine ait aracın çarpması sonucu ağır yaralandı ve 20 Şubat günü yaşamını yitirdi. 5 gün boyunca ailesi olarak biz bulunduğu hastanenin yoğun bakım ünitesi önünde beklerken Otokoç yöneticileri de “kaza”nın gerçekleştiği yerde delil kararttılar. Bunlardan biri Otokoç Türkiye koordinatörü Gökhan Güneş, diğeri Otokoç Adana Pazarlama Müdürü Adem Abacı’ydı. Bunların ifadesi alınmadı. Jandarma, Koç şoförü Selim Çamdibi’ni ifadesini aldıktan sonra serbest bırakıyor. Jandarma savcılığa verdiği raporda görüntü ve tanık olmadığını yazdı. Her ne hikmetse soruşturmayı yürüten jandarma alandan çekiliyor, polis geliyor ve kardeşimin bu “kaza”da yüzde yüz kusurlu olduğuna dair rapor tutuyor. Görüntü yok, tanık yok ama kardeşim “asıl suçlu”! Bir cinayeti Koç holding lehine kapatmanın en somut örneklerinden biri. Savcılık aşaması da kendi yazdıkları hukuku çiğneyen cinsten. Savcılık, adli tıp kurumu raporu ve bilirkişi raporu olmadan “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Bu durum hukukçular açısından skandaldı. Sonrasında yaptığımız itirazların neticesinde de kovuşturmaya yer olmadığına “kesin” olarak karar verildi ve dosya Koç Holding lehine kapatıldı. Kaza yeri incelemesi yapılmadı. Koç Holdingin kardeşime çarpan lüks jipin kamera kayıtları yok edildi. Dolayısıyla bize göre her açıdan şüpheli bir cinayettir ve elbette bizim açımızdan hesaplaşma konusudur. Sonuç olarak beklediğimiz gibi hukuk, sermayeye ve işkencecilere hizmet etti.
YD: Demokratik kamuoyuna ne gibi bir çağrınız olacak?
Zeynel Nihadioğlu: 27 ay oldu. Adalet için muktedirlere yalvarmayacağımızı her vesileyle ifade ediyoruz. Bu topraklarda milyonlarca adalet mücadelesi var. Bu basmakalıp bir şekilde “hukuk” sınırlarına sığdırılamayacak bir mücadele. Önemli ayağı fiili meşru bir mücadeledir. Bunu doğup büyüdüğümüz alan üzerinden en net biz görürüz. Bugün kardeşimin ve daha pek çok kişinin işkence yaşadığı Elektrik (Armutlu) Mahallesi, komşularımız Abdullah Cömert ile Ahmet Atakan’ın katledildiği mahalledir. Elbette bu mücadeleyi dişe diş yürüteceğiz. Elbette akıntıya karşı yüzmek kadar zorlu olduğunu biliyoruz. Eğer onların hukuku sermayeyi ve işkencecileri kolluyorsa, bizim için her yer eylem alanıdır. Başta Antakyalılar olmak üzere bazı devrimci, demokrat, sosyalist kurumlar, bazı sendikalar yanımızda olmayı görev bildiler.

Antakya’da adliye olmak üzere, Otokoç Hatay şubesi önünde ve pek çok noktada eylemler yaptık, adalet bakanlığı önünde eylemler yaptık, mecliste basın açıklaması yaptık, Otokoç genel merkez ile Koç holding genel merkez önünde eylem yaptık. Gençlerin dinamizmi bizimleydi. Enerjileri güç verdi. Kimi sendikalara, sol-sosyalist devrimcilere teşekkürü borç biliriz. Elbette aslolan “ötekileştirilen”lerin dayanışmasıdır. Deprem bölgelerinde adalet arayan aileler var. Birtakım adalet arayışları var. Kaynağı sistemdir ve çözümü ortaktır. Parçalı mücadeleler birleşmelidir. İşkence meselesi deprem döneminde arka plana atılmış bir meseledir. Oysa deprem mağdurlarına yönelik işkencenin af örgütü gibi, insan hakları izleme merkezi gibi kurumların raporları incelendiğinde devasa bir boyutta olduğu görülür. Devletin tapulu arazilere el koyma, zeytinliklerin kesilmesi, doğal alanların tahrip edilmesi, moloz dökümlerinin yaşam alanlarına dökülmesi ile asbest tehlikesi gibi işkenceler de deprem suçları arasındadır. Bu mücadelelerin birleşmesi her açıdan toplumsal muhalefeti güçlendirecektir. Devrimci-demokratik kamuoyundan beklentimiz budur. Eylemlerde birlikte mücadelenin zeminlerinin ve araçlarının yaratılmasıdır.